Oldukça uzun bir
ara verdikten sonra 7 ayda 7 kilo kayıpla nihayet buradayım.
Bu yazıyı yazmak
için arada bir yeltenmelerim oldu ama yorgunluğum ağır bastı.
Şehir hastanesi
beni yedi bitirdi anlayacağınız.
Öncelikle çalışma ortamımda halen mutlu
olduğumu, fayda sağladığımı görmenin beni daha da mutlu ettiğini söyleyerek
başlamak istiyorum, hala optimistiğim anlayacağınız.
Burada monitörlerimiz ve
mekanik ventilatörlerimiz oldukça üst sınıf, hasta odaları oldukça geniş,
hareket serbestisi var, bunaldığınızda genellikle camdan güzel ışıklı bir
manzaraya dalıp iç çekip rahatlayabilirsiniz, hastalarımız gece gündüz ritmini
kaybetmiyor, her yatağın karşısında hastanın rahatlıkla görebileceği küçük digital
bir saat var. İsimlerine “oda destek” denen yardımcı personellerimiz
var, odaya malzeme lazım olduğunda seslenmeniz yeterli, hasta bakımına da
yardımcılar, ayrıca taşıma personelleri ayrı, temizlik personelleri ayrı, iki
yatağın takibini bir hemşire yapıyor, hastalar haftada bir gün rutin olarak
yıkama odasına kadar götürülüp yıkanıyor.
Diyaliz hizmeti çok pratik,
her odada su gideri mevcut, serviste aynı anda üç hastaya hemodiyaliz
yapabiliyorsunuz, bası yarası olan hastanızın VAC tedavisine ihtiyacı
varsa yara bakım ekibi gelip sistemi kuruyor.
Hastaların yemekleri kişiye özel
30-40 çeşit menü arasından seçilerek, özel karton kapaklı kaplarda ve ısıtıcılı
araçlarla hasta odasına kadar getiriliyor. Enfeksiyon etkenleri yine
bildikleriniz ama enfeksiyon oranı oldukça düşük, bunda 3. Basamak olmamanın
katkısı vardır diye düşünülebilir ancak, devlet hastanesi yoğun bakım ünitesine
göre bile oldukça düşük oranlar. Bunlar benim daha önce çalıştığım üniversite
hastanesi ve devlet hastanesi deneyimlerimden farklı olarak olumlu yönde dikkatimi
çekenler.
Bunun yanında hekim sayısının henüz yetersiz olmasına karşın yatak
sayısının fazlalığı, klinikler arasında oldukça uzun mesafelerin olması, belki
de yıllar geçse de alışamayacağınız bir tempoya neden oluyor. Bir gün aynaya
baktım ve ne göreyim, inanmazsınız 40 yıldır özenle büyüttüğüm göbeğim yok
olmuş, üzülsem mi sevinsem mi bilemez haldeyim.
Eskiden yan dal asistanı iken
arkadaşlarımızın yaptığı tükenmişlik sendromu anketleri vardı, “Ya ne
kadar saçma sorular neden öyle hissedeyim ki” derdim. Şimdi çoğu anlamlı
gelmeye başladı.
Tabi her şey
öyle güllük gülistanlık değil, birazda diğer taraftan bakalım, öncelikle günlük
klinik seyirleri dosyalara yazsanız da sisteme de yazmalısınız ve bunu günlük
olarak yapmanız gerekli, 17 yataklı YB ünitesi sorumlususunuz diyelim ancak
diğer açık tarzda çalışan yoğun bakımlara da icapçı olduğunuz günlerde hasta
yatırmanız gerekebilir, bir de bakmışsınız 30-35 hastanız olmuş. Tabi kendinizi
sınırlayabilirsiniz, ben kendi YB bakarım gerisine bakmam diyebilirsiniz ama
icapçısınız, inanın “tamam hastayı benim adıma şuraya yatırabilirsiniz”
demek, kırk takla atıp hastayı almamaktan çok daha pratik, yorulsanız da kafanız
rahat oluyor 😊. Hastayı muayene etmek 3dk, order yazmak 3
dk, mesele hastaya bakmak değil mesele biliyorsunuz bu kadar hastanın hasta
yakınlarına her gün bilgi vermek ve yoğun bakımlar aralarında koşuştururken
haklı olarak kaygıyla bekleyen kritik hasta yakınlarını ziyaret saati dışında
da bilgilendirmek, bu kadar yorgunluğun üzerine iyi iletişim kurmaya çalışmak,
sürekli bir şeyleri alttan almak.
Muskuler distrofisinden,
ALS’sine, ensefalitlerinden vaskülitlerine, her türden hastayı akademik ortamdan
uzak takip etmek ayrı bir stress kaynağı.
Devlet hastanelerinde olduğu gibi entübe hasta
oranı fakülte hastanelerinde olandan çok daha az, bunda yatak sayısının
kıyaslanamayacak kadar fazla olması neden olabilir diye düşünüyorum. Entübe hastalar
farklı YB ünitelerine dağılmış durumda. Aslında yatak sayısının fazlalığı 3. Basamak
endikasyonu olmayan hastaların da bu ünitelere kabulüne neden olabiliyor. Uzman
doktorlar normalde serviste takip edebilecekleri çok da kritik olmayan bakım
hastalarını sizin takip etmenizi istiyorlar. Sonuç olarak yatak sayısı ne kadar
fazla olursa olsun akılcı yatak kullanımı sağlamak şehir hastanelerinde de
önemini koruyor.
Belki de
çoğunuzun merak ettiği konuya gelirsek, gelir durumu: “Paranın ne önemi var
mühim olan miktarı” felsefesiyle yaklaşırsanız benim kökenim olan dahiliye uzmanlığına
göre oldukça tatmin edici, 15 yıl üniversite mesayisi sonrası olsun artık
dediğiniz miktar. Tabi her gün 10-12 bin adım atacak yaş ve motivasyonda iseniz.
Size tıbbiyeyi yazdıran babanız sahilde içeceğini yudumlarkene paranın bile
sizin için anlamsız kalması, zor iş beya.
Bu arada
akademik işleri devam ettirecek motivasyon ve enerjiyi ara ki bulasın, çoğu
zaman kanı çekilmiş solucan gibi hissediyorum kendimi, ne yazık ki çocuklara
karşı bir tahammülsüzlük, eşimin ev işlerine yardım taleplerine karşı gelişen bir
işitme problemi de cabası, ama hala umudum var.
-Ben
başaramazsam kimse başaramaz (rahmetlinin son sözleri olmaz inşallah)
Bir sistem
kurulabilir mi?
Yoğun bakım uzmanı sayısı artar ise daha iyi olabilir mi?
Şehir
hastanesinde masum bir yoğun bakımcının gözünden burada olup bitenleri ana
hatlarıyla özetlemeye çalıştım.
Bugün başlığı yazının
en sonuna koymak istedim “Şehir Hastanelerinde Yoğun Bakım Dosyası- Part-I”