19 Ekim 2019 Cumartesi

YOĞUN BAKIM UZMANININ ŞEHİR HASTANESİNDEKİ FARMAKOKİNETİĞİ VE FARMAKODİNAMİSİ


Oldukça uzun bir ara verdikten sonra 7 ayda 7 kilo kayıpla nihayet buradayım. 
Bu yazıyı yazmak için arada bir yeltenmelerim oldu ama yorgunluğum ağır bastı. 
Şehir hastanesi beni yedi bitirdi anlayacağınız. 
Öncelikle çalışma ortamımda halen mutlu olduğumu, fayda sağladığımı görmenin beni daha da mutlu ettiğini söyleyerek başlamak istiyorum, hala optimistiğim anlayacağınız. 
Burada monitörlerimiz ve mekanik ventilatörlerimiz oldukça üst sınıf, hasta odaları oldukça geniş, hareket serbestisi var, bunaldığınızda genellikle camdan güzel ışıklı bir manzaraya dalıp iç çekip rahatlayabilirsiniz, hastalarımız gece gündüz ritmini kaybetmiyor, her yatağın karşısında hastanın rahatlıkla görebileceği küçük digital bir saat var. İsimlerine “oda destek” denen yardımcı personellerimiz var, odaya malzeme lazım olduğunda seslenmeniz yeterli, hasta bakımına da yardımcılar, ayrıca taşıma personelleri ayrı, temizlik personelleri ayrı, iki yatağın takibini bir hemşire yapıyor, hastalar haftada bir gün rutin olarak yıkama odasına kadar götürülüp yıkanıyor. 

Diyaliz hizmeti çok pratik, her odada su gideri mevcut, serviste aynı anda üç hastaya hemodiyaliz yapabiliyorsunuz, bası yarası olan hastanızın VAC tedavisine ihtiyacı varsa yara bakım ekibi gelip sistemi kuruyor. 
Hastaların yemekleri kişiye özel 30-40 çeşit menü arasından seçilerek, özel karton kapaklı kaplarda ve ısıtıcılı araçlarla hasta odasına kadar getiriliyor. Enfeksiyon etkenleri yine bildikleriniz ama enfeksiyon oranı oldukça düşük, bunda 3. Basamak olmamanın katkısı vardır diye düşünülebilir ancak, devlet hastanesi yoğun bakım ünitesine göre bile oldukça düşük oranlar. Bunlar benim daha önce çalıştığım üniversite hastanesi ve devlet hastanesi deneyimlerimden farklı olarak olumlu yönde dikkatimi çekenler. 

Bunun yanında hekim sayısının henüz yetersiz olmasına karşın yatak sayısının fazlalığı, klinikler arasında oldukça uzun mesafelerin olması, belki de yıllar geçse de alışamayacağınız bir tempoya neden oluyor. Bir gün aynaya baktım ve ne göreyim, inanmazsınız 40 yıldır özenle büyüttüğüm göbeğim yok olmuş, üzülsem mi sevinsem mi bilemez haldeyim. 

Eskiden yan dal asistanı iken arkadaşlarımızın yaptığı tükenmişlik sendromu anketleri vardı, “Ya ne kadar saçma sorular neden öyle hissedeyim ki” derdim. Şimdi çoğu anlamlı gelmeye başladı.

Tabi her şey öyle güllük gülistanlık değil, birazda diğer taraftan bakalım, öncelikle günlük klinik seyirleri dosyalara yazsanız da sisteme de yazmalısınız ve bunu günlük olarak yapmanız gerekli, 17 yataklı YB ünitesi sorumlususunuz diyelim ancak diğer açık tarzda çalışan yoğun bakımlara da icapçı olduğunuz günlerde hasta yatırmanız gerekebilir, bir de bakmışsınız 30-35 hastanız olmuş. Tabi kendinizi sınırlayabilirsiniz, ben kendi YB bakarım gerisine bakmam diyebilirsiniz ama icapçısınız, inanın “tamam hastayı benim adıma şuraya yatırabilirsiniz” demek, kırk takla atıp hastayı almamaktan çok daha pratik, yorulsanız da kafanız rahat oluyor 😊. Hastayı muayene etmek 3dk, order yazmak 3 dk, mesele hastaya bakmak değil mesele biliyorsunuz bu kadar hastanın hasta yakınlarına her gün bilgi vermek ve yoğun bakımlar aralarında koşuştururken haklı olarak kaygıyla bekleyen kritik hasta yakınlarını ziyaret saati dışında da bilgilendirmek, bu kadar yorgunluğun üzerine iyi iletişim kurmaya çalışmak, sürekli bir şeyleri alttan almak.

Muskuler distrofisinden, ALS’sine, ensefalitlerinden vaskülitlerine, her türden hastayı akademik ortamdan uzak takip etmek ayrı bir stress kaynağı. 

Devlet hastanelerinde olduğu gibi entübe hasta oranı fakülte hastanelerinde olandan çok daha az, bunda yatak sayısının kıyaslanamayacak kadar fazla olması neden olabilir diye düşünüyorum. Entübe hastalar farklı YB ünitelerine dağılmış durumda. Aslında yatak sayısının fazlalığı 3. Basamak endikasyonu olmayan hastaların da bu ünitelere kabulüne neden olabiliyor. Uzman doktorlar normalde serviste takip edebilecekleri çok da kritik olmayan bakım hastalarını sizin takip etmenizi istiyorlar. Sonuç olarak yatak sayısı ne kadar fazla olursa olsun akılcı yatak kullanımı sağlamak şehir hastanelerinde de önemini koruyor.  

Belki de çoğunuzun merak ettiği konuya gelirsek, gelir durumu: “Paranın ne önemi var mühim olan miktarı” felsefesiyle yaklaşırsanız benim kökenim olan dahiliye uzmanlığına göre oldukça tatmin edici, 15 yıl üniversite mesayisi sonrası olsun artık dediğiniz miktar. Tabi her gün 10-12 bin adım atacak yaş ve motivasyonda iseniz. Size tıbbiyeyi yazdıran babanız sahilde içeceğini yudumlarkene paranın bile sizin için anlamsız kalması, zor iş beya.

Bu arada akademik işleri devam ettirecek motivasyon ve enerjiyi ara ki bulasın, çoğu zaman kanı çekilmiş solucan gibi hissediyorum kendimi, ne yazık ki çocuklara karşı bir tahammülsüzlük, eşimin ev işlerine yardım taleplerine karşı gelişen bir işitme problemi de cabası, ama hala umudum var.

-Ben başaramazsam kimse başaramaz (rahmetlinin son sözleri olmaz inşallah)

Bir sistem kurulabilir mi? 
Yoğun bakım uzmanı sayısı artar ise daha iyi olabilir mi?
Şehir hastanesinde masum bir yoğun bakımcının gözünden burada olup bitenleri ana hatlarıyla özetlemeye çalıştım.
Bugün başlığı yazının en sonuna koymak istedim “Şehir Hastanelerinde Yoğun Bakım Dosyası- Part-I”

no comment