Tıpçıların genel
özelliği midir bilmem ama nedense okuduğum kitabın bir işe yaramasını bakış
açımı değiştirmesini isterim, satırların altını çizer sonra döner
daha da beğendiklerimi fosforlu
kalemle çizer hayatıma katmaya çalışırım, renklensin isterim
hayat biraz daha farklı bakmaya çalışırım. Genelde de kendi alanımda bana fayda
sağlar mı diye kısa dönemde okuduklarımın etkisi geçmeden yapmaya çalışırım. Bu
nedenle pek polisiyedir bilim kurgudur pek ilgimi çekmez. Olan şeylere olmakta
olan şeylere ilgim daha fazla sanırım. Dün Cazanova’yı okumaya başladım. Yıllarım boşa geçmiş, onu
sonra anlatırım😉.
Su, tatlı
olanı içilebilir olanı tertemiz olanı, bu kadar az madem neden akıp gidiyor
denizlere karışıyor? Denizlerin okyanusların çok mu ihtiyacı mı var buna?
İkinci bir boğaz yapacağımıza şöyle Kızılırmak’ın, Simav Çayı’nın uçlarını
tutsak da şöyle bir çevirsek Konya ovalarına doğru her tarlayı sulasak hazır akıp
duran suyu boşa gitmese. Onu uzmanları mutlaka düşünmüştür de ben ne diyecektim.
Okuduklarım bana bir şeyler düşündürüyor, sonra hiç gelmemişler gibi aklıma
gidiveriyorlar ya da yazdığım karalamalar içerisinde tekrar okunacakları zamanı
bekliyorlar. Öylece aklımdan akıp zihnimin kıvrımlarına karışmadan yazıvereyim
diyorum. Şu konuda da hep bir şeyler yazasım var dediğim konular oluyor. O
konulardan biri de yoğun bakım pratiğinde yaptığımız boşuna tedaviler. Bu yazıyı bugün bitirirsem “sanki uzun yıllardır sırtımda taşıdığım bir yükü usulca
yere indirivermiş gibi” olacağım.
Beş buçuk yıl
asistanlık sonrası bir 5.5 yıl daha dahiliye uzmanlığı dile kolay 11 yıl sonrası,
yoğun bakıma ilk girdiğimde terminal dönem hastalarımız olurdu, biz onlara 4 ay
5 ay maksimum verebileceğimiz tedavileri uygular, son nefeslerine kadar hizmet verirdik,
bu hastalarda kaşeksi gelişir, dekübitleri olur sürekli onları debride ederdim
VAC tedavisi uygulardım. Beslenmeleri nasıl daha iyi olur, kalori protein vs.
Fakülte şartları şehir hastaneleri gibi değil. YB yatakları altın değerinde ve
palyatif bakımınız yok, 10 yatak varsa 6’sı bağlanmış durumda. Postoplar travmalar
vs akut tablolar için kısıtlı yatak. Bu kronik bakım hastası haline gelen
hastaların tabiri yerindeyse ne yaparsam yapıyım yataklarında çürümeye
başladıklarını ve bir şeylerin yanlış olduğunu idrak edip araştırmaya giriştim.
Kendim bu
tabloda olsam müdahale edilmek tedavi edilmek ister miydim diye düşündüm.
Kesinlikle hayır. Tıbbı açıdan tüm tedavi basamaklarını kullanmışım ne RT ne KT
ne ameliyatlar fayda etmemiş bana; zaten
10 yıl önce felç geçirmişim yürüyemez olmuşum, 3 yıl MI geçirip arrest olmuş
dönmüşüm sonrası bilinç durumum kötüleşmiş en son 1 yıl önce de yeni bir SVO
atağı geçirip yemeyi yutmayı konuşmayı unutmuşum gözle bile temas kuramıyorum, PEG
açmışsınız belki trakeostomi. Yahu artık bırakın beni gözünüzü seveyim. Belki
bu septik şok benim kurtuluşum. Çektiğim acıyı anlatamıyorum. Bana dializ kateteri
takmayın beni beslemek için santral kateter açmayın. Yapılan çalışmaları
okudum. Hekimlerin çoğu da benim gibi düşünüyor. Sonra yurt dışı uygulamalara
bakim dedim, onlar bizden 10 yıl kadar önce geçmiş ya bizim yoğun bakım
süreçlerimizden belki bazı konulara çözüm bulmuşlardır. Bir de ne göreyim
Amerikayı yeniden keşfetmeye gerek yok diyorlar ya durum tam da böyle.
Avrupada
yaşıyorsanız haklarınız var:
Yoğun bakıma
inmeme hakkınız var. “NE ŞARTTA OLURSA OLSUN KÖTÜLEŞİRSEM BENİ YOĞUN BAKIMA
İNDİRMEYİNİZ”
Terminal dönem
bir CA hastasısınız ve YB tedavisinden fayda görecek bir durumunuz yok ama
ağrılar içerisindesniz ya da nefes darlığınız var, ızdırabınız için palyasyon
tedavisi yapılıyor ama diyorsunuz ki artık ben entübe edilecek bir hale
gelirsem, “BENİ ENTÜBE ETMEYİNİZ”.
Bilincim
kapanmadı ama solunum zorluğu çekiyorum beni entübe ettiniz rahatlattınız kalbim
ve veya solunumum duracak olursa “BANA CPR UYGULAMAYINIZ”
Bu adamcağızın
hikayesini okumuşsunuzdur acil servise arrest halde geliyor. Göğsünü açıyorlar.
Bu notu görüyorlar ama CPR’a başlıyorlar, hastanın sağlık kayıtlarına
ulaştıkları gibi imzasını görüp resüsitasyonu bırakıyorlar. https://www.cprseattle.com/blog/dnrs-and-bystander-cpr-can-you-get-in-trouble
Hekimlerin,
diğer sağlık çalışanlarının özlük hakları hiçe sayılarak, hasta haklarına çok önem
veren bir ülke olduk ama nedense bu konularda biraz geri miyiz neyiz?
Yurt dışında yaşıyorsanız, aklınız başındayken
bu durumlar için öncesinde talepten bulunur ve bu isteklerinizi resmi
evraklara imza atarak sağlık dosyanıza işletirseniz talepleriniz yerine
getirilir.
Bunlarda hasta haklarıdır.
Ben altı yıldır hayretler içerisinde tavan yapan hasta hakları konusunda
bu konularda neden geri kalındığını anlamakta zorluk çekiyorum.
Aklıma gelmişken
anlam veremediğim bazı uygulamalardan bahsetmek isterim.
Terminal dönem
hasta steradin, adrenalin ve dobutamin, 3 çeşit geniş spekturumlu AB. protein,
mineral desteklerine kadar ayarlanmış TPN tedavisi devam ederken arrest oluyor
ve 45 dakika CPR uygulandığına çok şahit oluyorum.
Arkadaşlar
maksimum destek alırken hayata tutunamayan zaten de tıbbı olarak tüm tedavi şeçeneklerini
tüketmiş bu hastada hadi geri döndü diyelim eski halinden daha iyi olup
aramıza dönme şansı kaliteli bir yaşam şansı var mıdır? Bu 45 dk meselesi nedir?
Burası yoğun
bakımcılara özel bir blog ama her insan yoğun bakım kalite yazıp bu platformu
görebilir, herkes bizi hedef almışken sözlerimi tartarak yazmaya çalışıyorum. Başımdan
geçen bir iki olayı kısaca anlatayım genç meslektaşlarıma deneyim olur.
Diyebilirsiniz
ki neye göre terminal? Met AC CA mesela. Öyle hastalarım oldu ki terminal
dönem diye geldiler, öncesinde KT, RT kabul etmemiş, total atelektazisi vardı.
Ağrısını kestim, solunumunu rahatlattım derken mukoit tıkacı açıldı KRT için
ikna ettim servise geri verdim. Yine 7
yıldır MET meme CA yaş terminal bir hastam “radyasyon recall fenomeni”
düşünüp hipercarbik solunum yetmezliği olan ve CPAP desteğiyle Pco2 ‘si daha da
yükselen bir hastamdı, araştırdım puls steroid tedaviyle üç günde çözüm
bulup servise verdim. Benim uygulamam ilk 3 -4 gün terminal düşünsem bile
elden gelen maksimum desteği verip, hasta yakınlarının beklentisini hastanın
performansını gözlemlemek. Tedaviyi hastaya en az ızdırap verecek şekilde
düzenlemek oluyor. Bazen hasta yakınları tedavi
istemeseler dahi tedaviden fayda görebilecek bir hasta ise gereken tüm
tedavileri uyguluyorum.
Bir gün de şöyle
bir şey oldu 93 yaşında hastam var çok uzun süredir entübe bir türlü ayrılamıyor
artık trakeotomi düşüncesindeyim. Yakını ziyaret saatinde hocam artık desteklemeyelim.
Ne olacak bundan sonra bir fayda görmeyecek ki dedi. Aramızda şu konuşma geçti
benim bu konuda yapabileceğim bir şey yok maalesef yasalarımızda “tedaviyi
durdurma” ya da “tedaviyi ilerletmeme” konusunda biz hekimleri
koruyacak bir yasamız yok “bu nedenle elimdeki
imkanlar neyse onları uygulamaya devam edeceğim” dedim. Hasta 3-4
gün sonra sanırım vefat etti, 72 yaşlarında bir kadın, bu hasta yakını bir ay
kadar sonra servise geldi “Hocam tedavi konusunda benim şüphelerim var”
dedi. Epikriz istiyorum dedi. O günde sistem arızalı mı? Veremedim bir türlü
evrağı. Ölüm belgesinde de nöbetçi
arkadaş 09:30 yerine 21:30 yazmış mı ex saatine! Kadıncağız şüpheleri iyice
artarak gitti 😊.
Bizi koruyacak
yasalar olmadan nabalım? Bu ülkede hiç mi bir şey düzelmez! Düzelemez
mi? Her gün
ülkemizin çeşitli yerlerinden yeni uzman olan arkadaşlarım arıyor. “Beni
yoğun bakıma almıyorlar” 3-5 yatak verip sen takıl, çok karışma, kurulu düzeni
bozma diyorlar diye. Ben 5 yıldır hep bunları duyuyorum. İllaki siyasete mi
atılmak gerekiyor.
Grev kötü bir şey
değil ama biz yoğun bakımcılar onu da yapamıyoruz.
Eski notlarımı karıştırırken bunu buldum 😊A Haber’e göndersem ana haberde yayınlayabilirler.
BİZDE DURUM NE
Kİ?
Sahi ya akademik
olarak kendimizi geliştirip duruyoruz da ülkemizin yoğun bakımlarını daha
kaliteli yapmaya gelince neden duruyoruz. Muhatap mı bulamıyoruz. Anlatamıyor muyuz?
Boşuna
tedaviler yüzünden, bazı illerde YB hasta yatağı bulunamıyor.
Boşuna tedaviler
yüzünden bu hastalara yapılan ilaç masrafının haddi hesabı yok.
Hastane
enfeksiyonlarının belki de en büyük kaynağı bu hastalar.
Yoğun bakım
çalışanları emeklerini boşuna harcıyor ve tükeniyor.
Üstelik hasta
belki de YB a inmek bile istememiş. “Vasiyeti varmış bana bir şey olursa YB’ye
indirmeyin diye.
Geçen günlerde
bir makale okurken bir cümle gördüm, hatta gruplarda da paylaştım. Bulabilirsem
aşağıya ekleyeyim… Buldum 26 Ocakta yazmışım.
Annemin babası
83 yaşındaydı. Sekiz yaşında kahvehanede çalışmaya başlamış ve ben kendimi
bildim bileli günde 3 paket birinci sigarası içerdi biri sönmeden uç uca
diğerine geçerdi. Bir de hatırladığım adam boyu Tariş zeytinyağı tenekeleri
vardı bahçede yığılı, muhtemelen ondan ötürü bu kadar uzun süre sağlıklı
yaşamıştı ama sonunda prostat CA’nın beyin met yapmasıyla bilinci bulanıklaşınca
tanı koyduk. Köydeki evinde her zamanki yatağında ama bu sefer uyku apne
horlamaları olmadan iki ay kadar yaşayıp son nefesini verdi. Anneanneme de kalça
kırığı sonrası inmobil kaldıktan sonra 5 yıl kadar evde bakım verdik. Son bir
yıl iyice bilinçsiz sadece birkaç kaşık zorla çorba içebilecek hale gelinceye kadar
bakım verdik. O da evinde çocuklarının yanı başında son nefesini verdi.
Bir şeyler değişsin artık bu ülkede.
Palyatif hasta bilinci gerçek
anlamda yerleşsin, toplum ölümün doğallığını tekrar kavrasın.
Yaşayanlar için bile kıtlaşan
kaynaklarımız nafile çabalarla tüketilmesin.
Bu yazım erken bitti, ilginç!
Uzatsam mı biraz?
İki yıl sonunda,
en sonunda ben de COVID olmayı başardım. Yarın çok şükür mesayiye geri
dönüyorum. 2+3 aşılıydım, ilk iki gün
boğaz ağrısı kas ağrıları, biraz öksürük, son iki gün sekresyon artışı, bir
akşam üstü inme iniyor herhalde dedim beynimde bir boşluk hissi, denge
bozukluğu, sanırım çok yatmaktan boynum düzleşmiş ertesi günü biraz daha
yatınca geçti 😊 arada da bolca halsizlik. Sanırım 4. Doz Biontecleri
olacağız. Bir başka gözlemim benim gibi iki yıldır hiç geçirmeyenleri
yakaladı son bir aydır. Neyse uzattıkça uzattım, COVID yaradı sanırım.
Sağlıcakla.