Bir yazımda
sizlere İngilizce ile ilgili maceralarımı paylaşmak istediğimi söylemiştim. O
gün bu günmüş. 1978 doğumluyum ve
sanırım 12 yaşından sonra başlayan İngilizce fobim bu yaşa gelene kadar beni
takip etti, tabi bununla birlikte bu durumun verdiği eziklik, eksiklik ne
derseniz artık. Her şeye vakit buldum ama bu eksikliğini hissettiğim duruma bir
son vermek için bir türlü motivasyon bulamadım. İki sene oldu sanırım BAE’ne
gitmiştim, bir poster yazmıştık kongreye.
Çok heyecanlıyım ilk akademik yurt
dışı seyahatim olacak. Dil bilmiyorum ama kimin umurunda. Bir güzel planlar
yaptım, gezilecek, görülecek, duyulacak, tadılacak ne var ne yok hepsini not
aldım, nereye neyle gidilir. Hava alanından otele araba kiraladım, giderken
sorun olmasında dönerken nasılsa tanıştığım yurdum insanları olur düşüncesiyle.
Bu seyahatim bana aslında yurt dışında
mimiklerle anlaşarak hayatımı idame ettirebileceğini göstermiş oldu. Bu yazının amacı” İngilizce çok ta gerekli bir şey değil kardeşim” gibi saçma bir
düşünce değil tabi ki, sadece ilkokulu üç farklı okulda bitiren, 80 kişilik
sınıflarda ders gören, ortaokulu bitirdiğinde dört işlemden başka matematik
bilgisi olmayan, bizim zamanında düz lise diye adlandırılan bir lisede okumuş,
öyle üniversitede de İngilizce hazırlık falan görmeyen bir kardeşinizin
İngilizce öğrenmemeye ısrarla inat edip geliştirdiği savunma mekanizmalarını okuyacaksınız. Bence okumaya devam edin
sadece eğlence olsun diye değil, belki benim durumumdasın ve aynı eksikliği
fazlasıyla hissediyorsun. Belki faydası olabilir.
Bu arada İngilizce
bilmesem de” İngilizce öğrenmeyi
öğrenmek “konulu kitapları bolca okumuşluğum, sonra altını çizmişliğim,
sonra da çizdiğim yerlerin önemsediğim kısımlarını da fosforluyla boyayıp
notlar çıkarmışlığım da vardır. Klasik doktor alışkanlığı. Bu yazıya başlamadan
önce de bu notlarımı gözden geçirip tekrar notlar aldım. Yarın bu konuda yeni
bir başlangıç yapıp bu sefer
başaracağım. Başarı hikayemi de
kitaplar yazacak! Umarım. Yazmazlarsa
ben yazarım. “Kırk yaşından sonra nasıl İngilizce
öğrendim?” Bir sene de google’de en üst sıraya çıkabilirim.
Hikayemize geri
dönelim, sırtımda poster çantası (şüpheli paket) BAE hava alanına indim
pasaport kontrolüne gireceğim, görevlinin biri izin vermiyor, “vize de vize” diyemiyorum ki “yeşil pasaport bu kardeşim vizeden muaf”
çaresiz gidiyorum vize masasına, dediğini bilmesem de anlıyorum bu sefer, “bu yeşil pasaport vize onayına gerek yok” diyor,
herhalde? İki arada gidip gelirken sonunda vize onay masasındaki adam kalkıp
kapıdakine anlatıyor durumu kapıdan geçiyorum bir şekilde “Şükran!”.
Tamam zor kısmı
atlattık, benim iş uzun sürdüğü için hava alanı çıkısında yazık beni almaya
gelen kiralık aracın şoförü bekliyor sadece, “Mr Efe” kendimle gurur duyarak, şoföre bir baş selamı veriyorum ve
son model bir arabayla doğru otele. Lobide Booking’den aldığım rezervasyonun
çıktılarını veriyorum, giriş işlemleri de bitiyor. Yarın sabah kongre başlayacak,
nasılsa bizden birileri vardır içlerinde beraber takılırız diyerek
uyuyorum.
Sabah kaldığım
otelin kongre salonunu buluyorum, epitopu dört tane poster var ama nereden
baksan 400-500 katılımcı. Posterlere içerik açısından bakacağım ama
bakamıyorum. Adamların posterleri 90 cm boyunda ama benimki iki metre, utancımdan çıkaramadım, ama
basan adam söylemişti. “Hiç bu kadar
büyük poster basmamıştım” diye. Ben de hayal kuruyorum kocaman saray gibi
bir salonda kocaman panolara asılmış
posterler o yüzden bu kadar büyük
puntolar istemişler diye 😊. Yurt dışı kongreler böyle oluyor demek ki!
Nerede hata yaptığımı hala anlamış değilim ama kutusundan çıkarmadan geri
getirdim aynen. Neyse oturumlara girelim, etrafı kolaçan ediyorum yurdum
insanına benzeyenleri kesiyorum, yaklaşıyorum.
Neyse toplantı zili çaldı buldum
bir yer, aaa ne güzel hangi ülkeden ne kadar katılımcı var, yazmışlar, o da ne
Türkiye’den katılımcı sayısı bir, sadece
ben! Neyse geldim bari derslerin tadını çıkarayım. İlk gün tüm derslere
girdim, ECMO’yu ilk icat eden amca da
oradaydı.
Ekstrakorporeal
tedaviler kongresiydi ve bu konuda neredeyse derleme yazacak kadar okumuştum
konuları, bu nedenle gayet güzel anlayabildim, ama çalıştığım tek konu ECMO
değildi. Biraz da şehri gezmek gerekti. Mademki arkadaş yok, bu görev tek
başına yapılacaktı. Şehirde taksi taşımacılığı uygun fiyata ve çoğu yer
birbirine yakın.
Bir güzel
gezdim, sonra acıktım, girdim bir markete oh sıcacık ekmekler, rengarenk
suşiler, yanına da kola. Evet yaptım
itiraf ediyorum deniz kenarına oturdum ve ekmek
arası şuşi yedim.
Sonunda döndüm
ülkeme, tek başına başarmanın ve posteri de kurtarmış olmanın gururuyla.
Nereden geldik
buraya, günler geçtikçe Türkçe kaynaklar yetmez oldu, e ne yapmalı, google translate pardon “çeviri” sağ olsun. Önce çalıştığım konuda dilimizde ne kadar
derleme, dergi, yayın varsa okuyup temel ediniyorum, sonra da google dan
çevirip günde 7-8 makaleyi anlayıp okuyabilir hale geldim.
Sonra şu youtube videolarına da bir çare bulmalı
diyerek kafa yormaya başladım. Önce alt
yazıyı keşfettim sonrada bu alt
yazıların eş zamanlı Türkçeye çevrilebildiğini. En güzel bir şey. Bu
yöntemlerle iki derleme bile yazdım.
Demek istediğim,
dil sorununuzu çok kafaya takmayın. Ülkemizde yapılan bir uluslararası kongrede
iki posterim var sözlü sunacağım, hoca demez mi, “uluslararası kongre burası neden İngilizce sunmuyorsun?” Bilmem
neden öyle yaptım ki acaba, ben de hiç bozuntuya vermeden hocam mühim olan
katılmaktı, dereceye girmek gibi bir niyetim yok, toplantı güzel, konular güzel
deyiverdim. Ama vaka çok ilginçti başlığı da “Walk in Dath” ben olsam yüksek puan verirdim. Meğerse hocamız
yurt dışı kolejde eğitim görmüş sonradan öğrendim.
Demem o ki,
yabancı dilinizin henüz olmaması yan dal eğitiminizi zorlaştıracak bir durum
değil. Akademisyen olmaya karar verirseniz, o zaman gerçekten gerekli, ülkemize
gelen yabancı konuşmacıları özellikle takip ediyorum, yeni bir şeyler söyleyen çok az, bizler de yurt dışında rahatlıkla
sunumlar yapabilir, çok ta başarılı bir şekilde ülkemizi temsil edebiliriz.
Uluslararası derneklerde önemli çalışmalara katılabiliriz.
Bir kere Doçent olabilme şartı kabul edilen
yabancı dil sınavlarından birinden en azından 65 alabilmek, dün açıklandı çok
şükür çalışma yapmadan girdiğim üçüncü sınavımda aldım, giderek daha kolay
soruyorlar zannımca 😊.
Dünya Yoğun
Bakım Kongresi 2023’te Ülkemizde düzenlenecek, bu da değerli hocalarımızın
sayesinde. İnşallah o kongrede amacım kulaklık takmadan oturumları takip
edebilmek ve çalışmalarımızı İngilizce sunabilmek.
Aslında bu kadar
uzun yazıp ta sizleri sıkmak değildi amacım. Dertliyim dedim ya paylaşmak
rahatlattı biraz. Ooo, gece saat 04:32 olmuş elektriklerde gitti. Aslında daha
bahsedeceklerim vardı ama son bir iki cümleyle bitireyim en iyisi.
Hayatlarımıza
eşit şartlarda başlamıyoruz belki ama bugüne kadar neleri başardığımızı görünce
bunu mu başaramayacağım diye geçiyor
içimden.
Belki yaşadıklarım bir başarı öyküsü olmasa da sizlere de örnek olur. Tabiri caiz ise tam
da buraya cuk diye oturan bir video, bugün rastladım onu paylaşmak isterim.
Kalın
sağlıcakla.