Hemen hepiniz
birçok bilimsel kongreye katıldınız. Her yerde renkli renkli panolar değişik
resimli posterler, kongrelerin
adetindendir. Yazar olarak önüne geçip poz vermekte olmazsa olmaz. Genelde başında
pek kimse olmaz arada yazarlar bir göz atar, “var mı benim yazımı okuyan?” diye.
Şimdilerde bu manzaralarda pek
kalmadı. Bir ekran, soğuuuk, renksiiiz, ruhsuuuz, ara bul
bulabilirsen posterini. Hani o garip ve omuzda taşıması zor kutu da 2010’ların
nostaljik resimleri arasına katılmak üzere.
Ben atmadım duruyor hala, niyeyse kime
göstereceksek, tam da poster boyutunda yaptırdığımız düğün resmini saklıyorum
içinde 😊
Sadede gelmek
gerekirse yoğun bakım yan dal eğitimine
başlayan ve belki de hemen her gün ayrılmayı düşünen, aradığını bulamayan,
ısınamayan arkadaşlara ve yaşadıklarına bu denebilirse, tükenmişlik sendromuna girmemeleri ya da girdikleri durumdan çıkabilmeleri
için bir öneride bulunmak istiyorum.
Öncelikle kazara
da olsa yoğun bakımdasınız, yüz kişiden
diyelim belki üçü gerçekten istedi geldi. Çoğunuz 20-30. tercihizdesiniz.
Aklınız hep “başka yerlerde olsak ne
olurdu?” da. Ben henüz on gündür zorunlu hizmet için geldiğim devlet
hastanesinde çalışıyorum. Kazara yoğun bakım yan dalını kazandığım için bir kez
daha mutlu oldum. Mutluyum, mutlu, mutlu, mutlu! Jim Carrey’nin Yalancı Yalancı filmindeki palyanço
gibi.
Yok henüz döner falan almadım 😊.
İnsanların ağrı
içinde solunum sıkıntısıyla gelip, size dua ederek çıkmaları, üç yıl önce
hiçbir fikriniz deneyiminiz olmadan girdiğiniz yoğun bakım kliniğini yönetiyor
olmanız, yaşamadan anlaşılacak şey değil.
Umutsuz olan
arkadaşlarıma bir öneri, çoğunuz üniversite hastanelerinde birçok komorbiditeye
sahip, ucubik tanılı hastalarla uğraşır durursunuz. Tıpta “nadir şeyleri sevme hastalığı” vardır. İşte burada konuyu postere bağlayacağım,
bahsettiğimiz bu ucubik tanılı hastalık gerçekten bir kongre komitesi
tarafından kabul edilecektir. Tamam ama kongreye gidersiniz kimseler ilgilenmez
yüzüne bile bakmaz. “Sonuçta güzel olan
varılacak yer değil, yolculuğun kendisidir” demiyeceğim ama ona benzer bir şeyler
geçiyor aklımdan.
Tükenmemek için üretmeniz gerekiyor,
üretebilmek için de araştırmak,
araştırma yapmak için dil bilmek? Araştırmak üretmek tamam ama son madde sizi
üzmesin. Kolejlerde, yurt dışlarında okumuş tuzu kuru kimseler aksini iddia
etse de “efendim dil bilmeden yurt
dışında nasıl tartışacaksın” da, en ideal olana ulaşamayacağım diye bırakalım
mı yani, hayır. Bu dil konusuna da nereden geldim? Bu konuda çok dertliyim de.
Daha sonra ayrıntılı bahsetmek isterim aslında.
Poster konumuza
geri dönelim, nadir bir durumu
araştırırken birçok farklı grup
hastalığı okuma fırsatınız olur, onu okurken bunu okurken bir de bakmışsınız
ben bu konuya nerden geldim dersiniz. Hiç
alakası yok iken ya acaba geçen ay takip ettiğim ya da halen takip ettiğim “hastanın tanısı bu olmasın” diye düşünürsünüz. Beyninizde birçok nöronda çapraz çapraz bağlantılar belirir,
çalışmayan noktalarda ışıklar çakmaya başlar, o nadir dediğiniz hastalık size
bir sürü kapı aralar. İşte o kongrede kimsenin
yüzüne bakmadığı poster var ya sizin için çok değerlidir.
Şimdi “level atlama” zamanı, hep vaka hep vaka sıkıldınız, biz bunları niye yazıyoruz ki? Doçentlik kriterlerinde
puanı bile yok! Uluslararası SCI kapsamında yayınlanacak ta, beş puan yazar sayısına bölünecek te, 1,5
puan alsan dua et. Tamam o zaman nadir şeyleri seviciliği bir kenara bırakalım.
Şöyle düşünelim çok nadir bir tanı aklınıza geldi, yakaladınız hastanın hayatı
değişti, vay be helal olsun dediler nasıl yakaladı. Yılda bir iki kez oldu, üç
yılda 6-7 hastayı kurtardınız. Bu hastalar için yaptığınız harika! Tebrikler.
Başka bir şey
yaparak çok daha fazla insana faydalı olma imkânınız da var. Çok görülen bu
nedenle de kanıksanan durumlar. Mesela, kateter enfeksiyonları, delirium, dekübit
yaraları, asinetobakter enfeksiyonları (bazı personeller için kullanılır ya: “hastaneyi onun üstüne yapmışlar”
mübarek) bunlar için iyileştirici bir fikriniz olduğunu düşünsenize o zaman gizli kahramansınız. Yılda onlarca
belki yüzlerce insanın hayatına dokundunuz. Hastalarınızı öldürücü pis fırsatçı
enfeksiyonlardan kaybetmediniz. Gencecik hastanız dekübit ağrısı çekmedi.
Peki bunlara
nasıl çözüm bulacağız. Öncelikle durumun farkına varmanız, çok iyi şeyler yapabileceğiniz ve sınırları hayal gücünüz olan çok
kritik bir yerde, yoğun bakım
dünyasında olmanın ayrıcalığını
hissetmeniz gerekir. Bir yıldır evlisiniz aklınız hala platonik aşkınızda, onkolojide, endokrinde 😊bırakın
bu düşünceleri.
Ülkemizin,
insanlarımızın her branştan daha çok yoğun bakımcıya ihtiyacı var. Unutmayın ne
seçerseniz seçin sonunda hastayı
göndereceğiniz yer neresi? Edirne’ye yolunuz düşerse Devlet Hastanesi’ne uğrayın
iki gün izin alın gelin, bir yoğun bakımcı ne yer ne içer ne yapar? Dört sene önce Allah’ım beni akademisyen yapma
diye dualar eden ben nasıl bu hale geldim, biraz ondan bahsetmek istedim.
Tamam kaldık
yoğun bakımda ne yapalım ne araştıralım? Fikir isteyen olursa özelden mesaj atsın😊.
Sizlere önerim önce
kliniğinizin performans verilerini çıkarmanız ve hangi alanların iyileştirmeye
ihtiyaç duyduğunu saptamanız ve onun üzerine gitmeniz. Bir diğer fikir, insidansı
yüksek olan spesifik hastalık gruplarında taramalar yapmak olabilir.
Hastalıkların yoğun bakım gidişatlarını görüp dünyayla, son literatürle
kıyaslamak eksiklerini görmek, iyi yaptıklarını da dünyaya duyurmak.
Mesele akademik
bir titre mi deniyor, ondan sahip olmak değil aslında yolculuktan zevk almak.
Bu sitenin (Yoğun bakım kalite platformu) en
önemli hedefi içinde biraz olsun, daha iyi bir yoğun bakım işleyişi için hevesi
olan arkadaşlara yol göstermek.
Poster
yazın tükenmeyin!
İleriki günlerde
“Yeni başlayanlara poster yazımı”
adlı kitabımdan (yok öyle bir kitap aramayın, belki de vardır ama ben yazmadım)
poster örnekleri sunmaya başlayacağım, sizde isterseniz kendi posterlerinizi buradan
paylaşabilirsiniz.
Sağlıcakla.