Bazı
kelimeler hep gözümüzün önünde ama onlara farklı gözle baktığımızda farklı zenginlikleri
ortaya çıkıyor, aynı hayat gibi. Bir konuyu kafaya taktığınızda, dert edindiğinizde,
ondaki güzelllikleri kavrayabiliyorsunuz. Durup düşündüğünüzde ve bazen kazıp
çıkardığınızda Göbeklitepe’nin kumlarını üfleyip eler gibi. Son günlerde
kelimelere farklı şekilde bakan insanların yorumları karşıma sık çıkar oldu,
belki de algoritmaların işidir. Bazı kelimelerden bir harf attığınızda manidar
değişiklikler olabiliyor.
En çok
hoşuma gidenini Sinan Canan’dan duymuştum:
—
Ya cesaret
ya esaret!
Yine Mümin Sekman’dan bir tespit:
—
Çalışkanlığın temeli
alışkanlıktır!
—
'Çalışkanlık' kelimesi 11 harften oluşur ve bu
11 harfin 10'u 'alışkanlık'tır!
Bugün de Zülfü Livaneli’nin
tespitlerine bakarken çok hoşuma giden bir cümle çıktı karşıma aynen
aktarıyorum:
—
Kelimelerin
tarih ve kültür içinde kazandığı anlamlar var, hiçbirini feda edemezsiniz.
Örneğin kalp, gönül ve yürek aynı anlamı içerir gibi
görünür ama kalpsiz, gönülsüz ve yüreksiz derseniz
birbirinden çok uzak anlamlara gelir. Şimdi bütün bu zenginliği atıpda bir
kavramı tek kelimeyle karşılayabilir misiniz?
Bu okuduğum paragrafın tadını
çıkarırken “kelimesi olmayan duygular” geldi aklıma.
Cengiz Aytmatov şöyle demişti?
— Bütün duyguları anlatmaya yetecek kadar kelime yoktur. Gerek de yoktur...!
Şimdi bu güçlü yargı cümlesinin
üzerine ne söylesem hafif kaçacak 😊
Gerçekten gerek yok mudur bilmem
ama nedense kendime dert edindim kelime öksüzü duyguları şöyle bir taradım.
Belki yazma sevdam yüzünden
belki de bir gün yaşamımın sonuna geldiğimde kelimelendirilmemiş düşüncem kalmasını
istediğim için. Düşüncelerimi, hikayelerimi paylaştığım zaman değer kazandıklarını
hissediyorum. Birisine fikir olmak istiyorum, diğerinin yüzünde ufak bir
gülümseme olmak, ötekine vallahi benim aklıma gelmişti dedirtmek, berikine
bizimki yine döktürmüş dedirtmek…
Yine Zülfü Livaneli’nin bir
tespiti; toplumun büyük çoğunluğunun kelime sefaleti yaşadığını 200 kelimeyle
düşünce üretme çalıştığını belirtmiş. İlk blog yazılarımı yazmaya başladığımda
öyle bir program vardı aradım bulamadım şimdi. Bir blog yazısında kaç farklı
kelime kullandığımı ölçüyordum. Hemen aklıma Chat GPT-4’de sormak geldi. Eski
blog yazılarımdan birini verdim, hadi bana sayıver dedim. Önce ekran sanki
cevap verecekmiş gibi baya bir döndü. Beyni yandı galibe denecek bir süre
sonunda para istedi 😊. Acaba gerçekten para versem hemen cevap
verecek miydi? Yoksa bu konuda bir fikri yoktu da zaman kazanmak için bana öyle
mi dedi bilemedim.
—
Hayatı şu anda doyasıya yaşamak [1] “Car
pe diem” değil ama.
—
Ağaçların arasından süzülen güneş ışığı [2]
—
Yakın arkadaşınızın hareketlerinden konuşmasa
da ne düşündüğünü anlamak [3]
—
Bir başkası adına utanmak [4]
— Başka bir yerde iyi hissedecekmişiz gibi bir ruh halinde olmak [5] Bu benim her zamanki halim😊 (Lütfen bu emojiyle biten cümleyi bilgisayarınıza sesli okutarak dinleyin; çok hoşunuza gideceğine eminim.) Uzman doktor olduktan sonra 14 yılda on farklı hastanede çalışmayı başararak belki de kırılması zor bir rekora imza atmış olabilirim.
— Elimizde olmadığı için zamanında yapamadığımız şeyler için acı çekmek [6] Sene 2009 hiç unutmuyorum Hematoloji Hocamız Zafer Gülbaş, buradan saygılarımı gönderiyorum, örnek aldığım çok değerli hocalarımın başında gelir. Bizi karşısına aldı uzmanlık sınavına gireceğimiz dönem "Sizi Amerikaya göndereyim, orada yoğun bakım eğitimi alın gelin" dedi. Ne güzel bir teklifmiş. Aklıma geldikçe içim cız eder. O vakit paraya ihtiyacım vardı, muayenehane hayali vs.—
Kusurlu güzelliğin, göşterişten uzak ve minimalist
yaşamanın daha estetik olduğu düşüncesi, hatta bazı Japonlar kırıp
yapıştırırlarmış seramikleri [Kaç oldu? 7]
—
Kısa süre sonra sonlanacağını bildiğin
halde o anın tadını sonuna kadar çıkarmak [8] Bunu bilirsiniz Çokokrem
tüpü.
—
Yaşanan kötü olaylara rağmen hayata
sarılmak [9]
—
Kahve molası [10] Kafe
açmak isteyeniniz varsa çok güzel isim olur. Belki de vardır zaten.
— Elinde bira şişesiyle güneşli bir günde
havanın tadını çıkarmak [11] Bira deyince aklıma geldi. Geçen
günü nereden aklıma geldiyse 30 yıllık yazlıgımızın balkonuna çamaşır askısı
monte etmek geldi aklıma. A101’e girdim ama ne ip ne de mandal bulabildim, sadece
küçük bir mandal sepeti vardı. Bir umut kasaya gidince kasiyere “sepetini
buldum ama mandal yok galiba” dedim. “Evet sepeti var ama mandal yok dedi” olmak
zorunda mı dercesine. Biraz alındım ama gittim ben de Migrostan aldım.
Sonra sahile gittim içim kıyıldı bir bira tabağı sipariş ettim, tabak geldi ama hiç bira içesim yok. N’apcaz şimdi, zorundamıyım? 😊
—
Yaşamın dertlerinden uzaklaşmak [12]
—
Gündelik rutinden uzaklaşmak [13]
—
Yeni bir kitap alıp okunmamış diğer
kitaplar arasına koymak [14] Bu tam benlik.
—
Yemek bittikten sonra masada yapılan
muhabbet [15]
—
Bir kişiye sarılma arzusu [16]
—
Amaçsız ve plansız şekilde dünya seyahati
yapma isteği [17]
—
Bak bu çok var. Başkasının acısından zevk
almak [18]
Sizin
bildiğiniz kelimesiz duygular var mı?
Uteplis, Ukiyo, Datsuzoku, Fika, Cigulomania, Schadenfreude, Torimodosu, Aware, Vabi-sabi, Erlebnis, Fernwell, Wanderlust, Tusundoku, Sobremesa, Litost, Komerebi, Ah-un, isildemek.
Yukarıda sözü geçen ve geçmeyen birçok duygu bizim dilimizde öksüz kalmış ama özellikle Japonlar nedense çoğuna bir isim koymuşlar. Çoğu kulağa pek hoş gelmediği için sanırım dilimize geçmemiştir diye düşündüm. Belki de Aytmatov gerçekten haklıydı.
Ha bir de (sözüm meclisten dışarı), fikrini paylaşmaya, yorum yapmaya, beğen tuşuna basmaya korkma duygusuna da tek kelimelik bir isim koysak fena olmayacak ;)
Sağlıcakla.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
YOBAKAP Forum