Artık öyle bir hale geldim ki neredeyse her gün bir yakınım, tanıdığım, dönem arkadaşım enfekte oluyor ve bazıları hastalığı ağır geçiriyor, bazıları maalesef yenik düşüyor hastalığa.
Kendimce bir tedavi
algoritması oluşturdum. Çok ağır hastaların entübe olmadan kurtulduğunu
gördükçe mutlu oluyorum. Keşke yakınlarım benim kliniğime gelebilseler diyorum.
Sonra başarılı dediğim tedavi bir başkasında faydasız oluyor ya da bin bir
emekle taburcu olan hastalar hemoptiziyle, hiperkarbiyle tekrar yoğun bakımlara
geliyor. Tekrar araştırmaya başlıyorum, yine çaresizlik.
Kısıtlamanın rahatlamasını yaşadığım bu son on
günlük dönemde en azından beden yorgunluğum bir nebze de olsa azaldı. Kafa
yorgunluğum ne vakit toparlar bilemiyorum. Post travmatik stres bozukluğu böyle
bir şey mi bilmiyorum ama sürekli bir uyku hali. Kahve dışında bir şeyden zevk
almama hali. Son dokuz aydır olanlar belli ki kısa vadede değişmeyecek. Bu
nedenle bakış açımı değiştirmeliymişim öyle yazıyordu son okuduğum
kitapta.
Bir de şu yazıyordu "Uzun süre maske
takarsan, altındaki kişiliği de unutursun."
Bir film repliğiymiş. Uzun süre maske
takmaktan mıdır bilemiyorum ama nereye gideceğimi ne düşüneceğimi bilemiyorum
artık.
Önceleri beraber öğrenebileceğim ve aynı
zamanda öğretebileceğim bir ekip kurmaktı amacım. Kalite verilerini düzenli
takip edip aksayan noktaları gözlemleyip, aksayan noktalarda kök neden analizlerini
yapıp sorunlara çözüm bulmayı, iyi olduğumuz noktaları daha da geliştirmeyi amaçlamıştım.
Hemşirelerime hemen her gün eğitim verip onları kendilerini geliştirmeye
istekli hale getirmeye çalışacaktım. Yoğun bakımda takip ettiğim her hastamın
batın USG sini, akciğer USG sini yapacak hızlıdan bir EKO’sunu yapıp
hemodinamik parametrelerini takip edecek, gerektiğinde bronkoskopisini yapacak
rutin işleyişte kaçırdığım noktaları tespit etmeye çalışacaktım. İşimi iş
olmaktan çıkaracaktım.
Çocukluktan beri sürekli içimi tırmalayan sürekli
kendini geliştirme çabası bu günlerde yerini, işleri bir an önce yoluna
koyup biraz olsun dinlenebilme isteğine bıraktı. Çalıştığım hastanenin
fiziki koşulları ve tıbbi cihaz yeterliliği ve personel sayısı hayallerimi
gerçekleştirmem için harika bir ortam sunuyor. Bu satırları yazarken ve hayallerimi
bir bir sıralarken zihnim nereye gideceğimi, hedefimin ne olduğunu bana
hatırlatmaya çalışıyor sanırım.
Bu hedeflere hala ulaşmak istiyor muyum?
Emin değilim.
Tıp fakültesini kazanmak belki de çoğunuzun
olduğu gibi benim de hayalim değildi. Daha çok babamın hayaliydi. Hani bir oğlu
doktor bir oğlu avukat-hâkim olan babalar var ya hah işte o benim babam. Ben
yoksa mimardım şimdi belki de kimya öğretmeni. İkinci seçim zamanı geldiğinde
yine kendi hayalim değil eşimin telkiniyle karar vermiştim. Yoksa şimdi çoktan
genel cerrahtım. Neyse dahiliye asistanlığı da bitmiş beş yıllık uzmandım. Kitap
okuyup stabil bir memur hayatı edasında poliklinik yaparkene, daha hastalar
şikayetlerini anlatırken sekreterim ilaçları yazmaya başlamış olurdu. :)
Sonra bir şekilde yoğun bakım yan dalına
başladım ve meslek hayatımın en anlamlı ve dinamik sürecine girmiş oldum. Beş
yıldır hemen her gün yeni hastalar, yeni tanılar, aynı hastalık olsa dahi
farklı klinik seyirler, beni şaşırtan hasta ve yakınları.
Bu COVİD-19 geldikten sonra hayatımda değişimler
yaşamaya başladım. Kitaplar öyle söylediği için değil, iş yükünü kaldıramadığım
için arkadaşlarıma yakınlarıma “Hayır Demeyi Öğren!" dim.
Hayır o hastaya da bakamam çünkü gerçekten
yorgunum.
Hayır venövenözü bağlayamam çünkü çok
yorgunum.
Herkese yardım etmeye çalışmıştım, hatta bana
kötülük yapanlara dahi.
Şimdi
ise yardıma ihtiyacım olduğunda çok yardım gördüğüm söylenemezdi.
Bugün bu yazıyı yazma nedenim yeni yıla
başlangıç amacı taşımıyor.
Geçen yıl o hatayı bir kez yaptım bir daha da
yapmam herhâlde.
Özetle şöyle yazmıştım:
"Yoğun bakım derneklerinin değerli
yöneticileri, değerli hocalarım bu kursları, eğitim toplantılarını, kongreleri
online olarak da verseniz ne güzel olur."
http://www.yogunbakimkalite.com/2019/12/bir-yogun-bakm-uzmannn-fikir-ucusmalar.html
Sonrasında ne mi oldu evrene gönderdiğim mesaj
kabul oldu, malum virüs geldi. Hiçbir eğitim toplantısı yüz yüze yapılamadı. Ben
mutlu mu oldum, hayır tabiki de iki kongre ve sayısız online toplantının çoğunu
takip edemedim.
O kadar yorgundum ki hastaneden kendimi eve
attığımda saçımı kaç kere şampuanladığımı unutuyor çoğu zaman acaba vücudumu
keseledim mi acaba diye çıkıyordum duştan. Bir keresinde duştan çıktığımda
"Şarjza taktığım telefonumu elime alıp “Aaa ne güzel telefonun
saturasyonu %92 olmuş" dediğim bile oldu.
Geçen bir twette okudum, kızcağızın birinin geçen
sene yılbaşındaki isteği yurt dışına çıkabilmekmiş, benim gibi onun hayali de
gerçek olmuş şu anda İdlip'teymiş. Diyeceğim o ki hayal kurarken "ayırlısı
olsun beya" deyip geçmek en iyisi sanırım.
43 yıllık hayatım bana uzun süreçli hayaller kurmamayı öğretse de hayallerin geçerlilik süresi bu salgınla iyicene kısaldı gibi geliyor. Gün içinde tek yapabildiğim en fazla canı kurtarmaya çalışmak, sevdiklerime ve kendime bir şey olmaması için dua etmek.
Yani şu anda nereye gideceğimi bilmiyorum, bu
nedenle de hangi yoldan gittiğimin bir önemi yok gibi. Uzun süre maske takmak
belki de mecaz anlamının yanında gerçek manada da kim olduğumu, hayallerimi
unutturdu.
Bu salgın bitmeyecekse gene de hayattan zevk
alabilir miyim?
Hala hayattan zevk alabilmeyi düşünmek, doktor
arkadaşım daha dün babasını kaybetmişken, amcaoğlumun ağır akciğer tutulumu
varken bencillik mi?
Çizi reklamındaki gibi, Daha yemeğe çok
varsa?
Bu durumun daha ne kadar süreceği belli
olmadığına göre bakış açımı mı değiştirmeliyim?
Acaba nereye nasıl bakmalıyım?
Gemi/rüzgâr alegorileri beni çok etkiler. Güzel
sözlerdir. Duymayan yoktur, herhâlde.
“Gideceği limanı bilmeyen gemiye hiçbir rüzgâr
yardım edemez!”
Bir de bu var:
"Nereye gittiğini bilen bir yelkenlinin
önünü kesecek bir rüzgâr yoktur"
Ben nereye gideceğimi bilmiyorum. Bu aralar tek düşündüğüm bu.
Hep renkli bir hayat yaşamak
istemişimdir ama oldukça sıradan bir hayatım oldu. Ama iç
sesim hep renkliydi. Şimdilerde de onu karartmamaya çalışıyorum. Bu
sancılı bir değişim sürecinde belki de en çok sancı çeken bizler olabiliriz.
Galiba şöyle düşünmeliyiz.
Güneşin doğması yakın…
"En
karanlık an, şafak sökmeden önceki andır.”
Ben ne yapıyorum bu kısıtlama günlerinde,
içten içe biliyorum ki üçüncü dalga çok da uzak değil, bu nedenle biraz enerji
depolamaya kafamı dağıtmaya çalışıyorum. Hayattan zevk alamasam da olup bitenlere
uyum sağlamaya çalışıyorum.
Biraz konuyu değiştireyim.
Eşim de giymediği ama vaz geçemediği kıyafetleri
dışında benim gibi minimalist olduğu için çok gerekli eşyalar dışında pek
mobilyamız yoktur. En son taşındığımızda kitaplarımı kutulamıştım 15’e yakın orta
boyda ilaç kutusu, çoğu da okuyamadığım kitaplar. Neredeyse iki yıldır onları
gün yüzüne çıkarma planım var. Kocaman beyaz bir kütüphaneye yerleştireceğim ve
nihayet altını çizdiğim yerleri tekrar okuyabileceğim. Bu konu her açıldığında
eşimden veto yedim. Tozlanacak o kütüphane sonuçta. Ondan ötürü!
Madem öyle bende çalışma odamda duran gardolabını
kesip kütüphaneye çevireceğimi ve kıyafetlerine yer bulmasını istediğimde bu
sefer eşim ciddi olduğumu anladı. Sunta kesmek için otomatik testere bile
aldım, depoda görebileceği bir ayak altı yere koydum. Tabi işlem toz
çıkarabilirdi. Netice itibariyle kütüphane iznini aldım.
Bir ay sonra da çekme karavan hayalimi
gerçekleştirirsem, Allah ömür verirse bir yoğun bakımcının gezi hikayelerini
de buradan paylaşabilirim.
Aslında her şeyi bırakıp küçük bir sahil
kasabasında, küçük bir yoğun bakıma mı taşınsam diye düşünmüyor değilim. Neyse
o biraz beklesin. COVİD bittiğinde varsa öyle bir hakkım, üç ay ücretsiz izin
alıp hayalini kurduğum kitabımı yazma isteğim var.
Bu gece hayata bakış açımı ancak bu
kadar değiştirebildim.
Hayallerimi biraz hızlandırmaya karar verdim.
Bu gece
de affınıza sığınarak, sizden biri olarak son dönem duygularımı paylaşmak
istedim.
Sahi bu kurak ve acımasız salgın günleriyle
sizler nasıl başa çıkıyorsunuz?
Akıl sağlığımızı koruyabilmek için bana ve
diğer yoğun bakımcılara önerileriniz neler olur?
Sağlıcakla
Popüler Sayfalar:
http://www.yogunbakimkalite.com/2020/04/dunyann-yanacag-senden-belliydi-cocuk.html
http://www.yogunbakimkalite.com/2020/03/covid-19-2020yi-yedi-bitirdi-telafisi.html
http://www.yogunbakimkalite.com/2018/12/aprv-modunu-kullanyor-musunuz.html
https://www.yogunbakimkalite.com/2018/07/sv-tedavisini-kime-nasl-yapyorsunuz.html
https://www.yogunbakimkalite.com/2018/07/kolloid-svlar-hangi-hastalarda-tercih.html
https://www.yogunbakimkalite.com/2019/01/sv-tedavisinde-ertesi-gun-yontemi.html