Yoğun
bakımdan hastamızı çabuk çıkarmak istiyoruz çünkü enfekte olmasın,
deliriyuma girmesin, ihtiyacı olanlara yer açılsın.
Derlenme
süresi kısa olan sedatifleri kullanıyoruz çünkü hasta istediğimizde çabuk
uyansın, solunum kasları zayıflamasın, ventilatör ilişkili pnömoni olmasın.
Hastalara
sürekli sedasyon vermiyor, vermemiz gerekirse de ertesi gün ya da planladığımız
iki ya da üç günlük takip sonrası sedasyon tatili vererek hastalarımızı
gözlüyoruz. Sonuçta her zaman dediğim gibi YB yan gelip yatma yeri değildir.
Hasta
yoğun bakıma girdiği anda daha monitörize edilmeden ağrı
belirtilerini gözlüyor, soruyor ya da mevcut hastalıklarının ağrıya neden
olabileceğini düşünerek ilk verdiğimiz order analjezik olabiliyor.
Birçok
hastada yoğun bakıma çekilme endikasyonu ağrının tetiklediği takipne
olabiliyor.
Kas
gevşeticileri, entübasyon
için gerekliyse, ağır ARDS vakası ise ya da teropotik hipotermi (hedeflenmiş
sıcaklık yönetimi) esnasında kullanıyoruz.
Hastanın
solunum sıkıntısı olduğunda kas gevşetici kullanmak nöbetinizi kurtarabilir
belki ama bu yaptığınız süpürdüklerinizi halının altına saklamaktan farksız. (Ne
oldu? VİP, pnömotoraks, hemoraji, mukoit tıkaç, ARDS’ye gidiş, tüp mü tıkandı?
Ağrısı mı var acaba? Yoksa komadan mı çıkıyor?.....vs)
Çok
kan tetkiki istemiyoruz mesela iki üç günlük kritik tablo geçtikten
sonra çoğu hasta KCFT, renal parametreler, hematolojik değerler açısından
stabilleşiyor, sadece venöz kan gazı takibi çoğu günü kurtarabiliyor. Böylece hastaları
iatrojenik anemiden korumuş oluyoruz.
Bununla
birlikte kan ürünü transfüzyonlarını yaparken bol keseden davranmıyoruz,
çünkü çalışmalar diyor ki yahu septik şok dahi olsa 7’nin altına
inmedikçe Hgb yükseltmek daha çok zarar verir.
Sepsisten
bahsetmesem olmaz, erken şüphelenip hemen tedavisine başlıyoruz.
Albümini ve K-vitaminini
kullanırken gerçekten endikasyonu varsa kullanıyoruz, çünkü pahalılar.
Biz
deliriumla çok uğraşırız hasta girmesin isteriz ama her şey de elimizde
değildir. Hasta hep 7/24 aynı odada sürekli monitör gürültüleri, tespit
bağları, bir sürü ilaç vs bir de NIMV yapıyorsanız, Napsın adam delirmeyipte.
Hepinizin
delirium hikayeleri vardır. Benimkilerden birini anlatayım size: Dede pnömoni, KOAH
akut atakta ama öyle basit NIMV ile toparlayıp taburcu edilecek tarzda değil,
septik tabloda ve akut böbrek hasarı var idrarı olügürik, hemşireler yılmış,
derler ya tüm damar yollarını çekiyor diye, seroquel verdik 50 mg (benim bildiğim
o kadar artık 200 müdür 300 müdür?) Ahh precedex olsaydı da verseydik biraz iyiydi.
Bırakın kateter takmayı yanına
yaklaşmak ne mümkün çağırın avukatımı hepinize bilmem neler yaparımlı
bildiğiniz tehditler dahil, son damar yolunu da kavramış avucunda el bombasının
pimini çekmekle tehdit ediyor bizi.
Bu arada hemodinamiğin bozuk olması yetmezmiş
gibi entübasyonu da zor şimdi obesite almış başını gitmiş, anlayacağınız durum
vahim. Ben ne yaptım hayatımdaki ilk ve belki de son prostat ameliyatını
gerçekleştirdim.
Nasıl mı? Şöyle:
Hasta
yattığından beridir ne sorsam konuyu prostatının büyüklüğüne ve ameliyat
gerektiğine getiriyordu.
Önce
çekilin ben doktorum edasıyla damar yolu bulmaya ve hastayı zapt etmeye çalışan
kalabalığın arasına daldım. Amca dedim anladığım kadarıyla bu damarlarına
taktığımız şeyler seni rahatsız ediyor eğer bana izin verirsen seni prostat ameliyatına
alacağım sonra da o elinde tuttuğun damar yolu çıkaracağım böylece tüm
dertlerin ortadan kalkacak. Sihirli kelimeleri duyan hasta birden durakladı
tamam anlaştık oldu.
Birden herkes durakladı ve birbirine baktı. Tamam dedim
getirin ameliyat örtülerini bir güzel amcayı steril yeşil önlüklerle örttük. Bu
arada ameliyat bölgesi gereği diyaliz kateterinin yer seçimi femoral bölge olmak
durumunda kalındı 😊.
Bir güzel boyadık
temizledik taktık kateterimizi. Bir süre sonra tamam amca prostat ameliyatı
bitti ama şu elinin üzerindeki istemediğin damar yolundan kurtulmak için bir de
kateter takmam gerek izin verirsen senin iyiliğin için dedim, amca mutlu ona da
kabul. Bir süre sonra sol subklavian kateterde tamam.
Herkes mutlu ama ben kan ter
içinde ameliyat yeşilleri içinde daha bir sürü işim var daha venövenöz
bağlayacağım amcaya.
Yeşilleri amcanın üzerinden alırken demez mi
“Fakat sen
de çok zevk aldın bu ameliyattan”
Amca ona zevk aldın denmez ama neyse çok
rahatladığım kesin. Sonrasında amca sağ salim taburcu oldu emlak zenginiymiş
apartmanlarının yarısını bize verecek olmuş da yakınları zor tutmuşlar diye
duydum😊.
Neyse
konumuza geri dönecek olursak neler yapıyoruz neler yapmıyoruz?
Hemen
hastayı gördüğümüz gibi beslemeye acele etmiyor, beslenme risk
değerlendirmesini yapıp riskli hasta değilse bazan yedi güne kadar
bekleyebiliyoruz, ama malnütrisyon riski yüksek ise refeedingi de
göz önünde bulundurarak bir planlama yapıyoruz.
TPN
vereceksek vitaminini mineralini de eklemeyi unutmuyoruz.
Hastaları
tüple beslerken 4 saatte bir rezidü kontrolü yapmıyor (günde bir kez)
distansiyon bulguları ve tolerasyonuna göre tedavi dozunu titre ediyoruz.
Hastalarımızı
erken mobilize etmeye çalışıyor ve dekübit gelişimlerini önlemeye çalışıyoruz.
Günlük
bakımlardan öteye gidip altta yatan patolojiyi saptamaya çalışmak işin
başka bir boyutu. Yoğun bakımda o kadar çok şey yapıyoruz ki altta yatan nedeni
saptamak bazan ikinci plana düşebiliyor.
Çoğu
zaman mesai bitiyor telefon başında bazan da rüyalarda devam ediyor yoğun bakım
mesaisi sizler sosyal medyada iken bizler kan gazlarına biyokimyalara
bakıyoruz.
İnsanlara
sürekli yakınlarının kaybının haberini veriyoruz ama buna alışamıyoruz, taburcu
olanın arkasından sevinmek çok keyifli epikrizi tamamsa.
Boşalan
yatağın dolması fazla uzun sürmüyor.
Yeni
maceralara hazırız daima ama biz yoğun bakımcılar gerçekten bize ihtiyacı olan
hastalara bakmak istiyoruz, ızdıraplarını gidermek için sonuna kadar elimizdeki
tüm imkanları kullanıp yorulduğumuza deysin istiyoruz, çaresiz insanların
ızdırap sürelerini arttırmak istemiyoruz.
Yoğun
bakımcılar azla yetinen insanlardır.
Daha az sedasyon,
daha az tetkik,
daha az transfüzyon,
hatta bazan daha az beslenme,
daha az medikasyon
Yazı yazma isteği
nereden geliyor içime bilemiyorum ama durduramıyorum bazan kendimi, şimdi
olduğu gibi, bu yazının hedef kitlesi var mı? Yok, en azından bir yoğun bakımcının
küçük bir anısı diyebilirsiniz, belkim. Yazdım rahatladım, blog benim değil mi? 😊
Daha az uyku…
Yoğun bakımcılar belki
de en çok ölebilme hakkına saygı duyulmasını ister, bir gün bu yataklarda
kendilerinin de yatabileceğini düşünürler, saygılarımla.