Yoğun Bakım Kalite Platformu
Yoğun Bakım Kalite Platformu
20 Ekim 2019 Pazar
19 Ekim 2019 Cumartesi
YOĞUN BAKIM UZMANININ ŞEHİR HASTANESİNDEKİ FARMAKOKİNETİĞİ VE FARMAKODİNAMİSİ
Oldukça uzun bir
ara verdikten sonra 7 ayda 7 kilo kayıpla nihayet buradayım.
Bu yazıyı yazmak
için arada bir yeltenmelerim oldu ama yorgunluğum ağır bastı.
Şehir hastanesi
beni yedi bitirdi anlayacağınız.
Öncelikle çalışma ortamımda halen mutlu
olduğumu, fayda sağladığımı görmenin beni daha da mutlu ettiğini söyleyerek
başlamak istiyorum, hala optimistiğim anlayacağınız.
Burada monitörlerimiz ve
mekanik ventilatörlerimiz oldukça üst sınıf, hasta odaları oldukça geniş,
hareket serbestisi var, bunaldığınızda genellikle camdan güzel ışıklı bir
manzaraya dalıp iç çekip rahatlayabilirsiniz, hastalarımız gece gündüz ritmini
kaybetmiyor, her yatağın karşısında hastanın rahatlıkla görebileceği küçük digital
bir saat var. İsimlerine “oda destek” denen yardımcı personellerimiz
var, odaya malzeme lazım olduğunda seslenmeniz yeterli, hasta bakımına da
yardımcılar, ayrıca taşıma personelleri ayrı, temizlik personelleri ayrı, iki
yatağın takibini bir hemşire yapıyor, hastalar haftada bir gün rutin olarak
yıkama odasına kadar götürülüp yıkanıyor.
Diyaliz hizmeti çok pratik,
her odada su gideri mevcut, serviste aynı anda üç hastaya hemodiyaliz
yapabiliyorsunuz, bası yarası olan hastanızın VAC tedavisine ihtiyacı
varsa yara bakım ekibi gelip sistemi kuruyor.
Hastaların yemekleri kişiye özel
30-40 çeşit menü arasından seçilerek, özel karton kapaklı kaplarda ve ısıtıcılı
araçlarla hasta odasına kadar getiriliyor. Enfeksiyon etkenleri yine
bildikleriniz ama enfeksiyon oranı oldukça düşük, bunda 3. Basamak olmamanın
katkısı vardır diye düşünülebilir ancak, devlet hastanesi yoğun bakım ünitesine
göre bile oldukça düşük oranlar. Bunlar benim daha önce çalıştığım üniversite
hastanesi ve devlet hastanesi deneyimlerimden farklı olarak olumlu yönde dikkatimi
çekenler.
Bunun yanında hekim sayısının henüz yetersiz olmasına karşın yatak
sayısının fazlalığı, klinikler arasında oldukça uzun mesafelerin olması, belki
de yıllar geçse de alışamayacağınız bir tempoya neden oluyor. Bir gün aynaya
baktım ve ne göreyim, inanmazsınız 40 yıldır özenle büyüttüğüm göbeğim yok
olmuş, üzülsem mi sevinsem mi bilemez haldeyim.
Eskiden yan dal asistanı iken
arkadaşlarımızın yaptığı tükenmişlik sendromu anketleri vardı, “Ya ne
kadar saçma sorular neden öyle hissedeyim ki” derdim. Şimdi çoğu anlamlı
gelmeye başladı.
Tabi her şey
öyle güllük gülistanlık değil, birazda diğer taraftan bakalım, öncelikle günlük
klinik seyirleri dosyalara yazsanız da sisteme de yazmalısınız ve bunu günlük
olarak yapmanız gerekli, 17 yataklı YB ünitesi sorumlususunuz diyelim ancak
diğer açık tarzda çalışan yoğun bakımlara da icapçı olduğunuz günlerde hasta
yatırmanız gerekebilir, bir de bakmışsınız 30-35 hastanız olmuş. Tabi kendinizi
sınırlayabilirsiniz, ben kendi YB bakarım gerisine bakmam diyebilirsiniz ama
icapçısınız, inanın “tamam hastayı benim adıma şuraya yatırabilirsiniz”
demek, kırk takla atıp hastayı almamaktan çok daha pratik, yorulsanız da kafanız
rahat oluyor 😊. Hastayı muayene etmek 3dk, order yazmak 3
dk, mesele hastaya bakmak değil mesele biliyorsunuz bu kadar hastanın hasta
yakınlarına her gün bilgi vermek ve yoğun bakımlar aralarında koşuştururken
haklı olarak kaygıyla bekleyen kritik hasta yakınlarını ziyaret saati dışında
da bilgilendirmek, bu kadar yorgunluğun üzerine iyi iletişim kurmaya çalışmak,
sürekli bir şeyleri alttan almak.
Muskuler distrofisinden,
ALS’sine, ensefalitlerinden vaskülitlerine, her türden hastayı akademik ortamdan
uzak takip etmek ayrı bir stress kaynağı.
Devlet hastanelerinde olduğu gibi entübe hasta
oranı fakülte hastanelerinde olandan çok daha az, bunda yatak sayısının
kıyaslanamayacak kadar fazla olması neden olabilir diye düşünüyorum. Entübe hastalar
farklı YB ünitelerine dağılmış durumda. Aslında yatak sayısının fazlalığı 3. Basamak
endikasyonu olmayan hastaların da bu ünitelere kabulüne neden olabiliyor. Uzman
doktorlar normalde serviste takip edebilecekleri çok da kritik olmayan bakım
hastalarını sizin takip etmenizi istiyorlar. Sonuç olarak yatak sayısı ne kadar
fazla olursa olsun akılcı yatak kullanımı sağlamak şehir hastanelerinde de
önemini koruyor.
Belki de
çoğunuzun merak ettiği konuya gelirsek, gelir durumu: “Paranın ne önemi var
mühim olan miktarı” felsefesiyle yaklaşırsanız benim kökenim olan dahiliye uzmanlığına
göre oldukça tatmin edici, 15 yıl üniversite mesayisi sonrası olsun artık
dediğiniz miktar. Tabi her gün 10-12 bin adım atacak yaş ve motivasyonda iseniz.
Size tıbbiyeyi yazdıran babanız sahilde içeceğini yudumlarkene paranın bile
sizin için anlamsız kalması, zor iş beya.
Bu arada
akademik işleri devam ettirecek motivasyon ve enerjiyi ara ki bulasın, çoğu
zaman kanı çekilmiş solucan gibi hissediyorum kendimi, ne yazık ki çocuklara
karşı bir tahammülsüzlük, eşimin ev işlerine yardım taleplerine karşı gelişen bir
işitme problemi de cabası, ama hala umudum var.
-Ben
başaramazsam kimse başaramaz (rahmetlinin son sözleri olmaz inşallah)
Bir sistem
kurulabilir mi?
Yoğun bakım uzmanı sayısı artar ise daha iyi olabilir mi?
Şehir
hastanesinde masum bir yoğun bakımcının gözünden burada olup bitenleri ana
hatlarıyla özetlemeye çalıştım.
Bugün başlığı yazının
en sonuna koymak istedim “Şehir Hastanelerinde Yoğun Bakım Dosyası- Part-I”
14 Mayıs 2019 Salı
Xavier MONNET, Hayaller ve Gerçekler
Yoğun bakım
alanında hemodinamik monitörizasyon konusunda Monnet dediniz mi akan sular
durur, sunumları gerçekten çok kaliteli, lüzumsuz ayrıntılardan uzak, kolay
anlaşılır, basitleştirilmiş tarzdaydı.
Herkesin yaptığı gibi Frank Starling eğrisini anlatıp anlatıp bitirmedi
konuşmasını, hatta hiç bahsetmedi. Son iki yılda HDM’de değişen ne var, yeni
olanlar neler onları bir çırpıda anlatıverdi. Kaçırdıysanız üzülmeyin.
Ayrıntılar az sonra …
Sıvılar ve HDM
konuları özel ilgi alanım statik parametreler, dinamikler dört yıldır okuyorum
ama bir taraftan da üzülmemek elde değil, her kongrede PPV, SVV, Ekstravasküler
akciğer suyu, CQ değişkenliği dinle ona göre sıvı ver konuşmaları, ertesi gün
gel elinde PPV ve İVC distensibilitesinden başka bir şey olmasın. Onların da
kısıtlılıkları malum. Şartları sağlamayan hastalara da Pasif bacak kaldırayım o iyiymiş tamam da sürekli CQ ölçümü yapabilecek bir imkânın yoksa bacağı
kaldırdığınla kalıyorsun 😊
Sen gene
önsezilerine, fizik muayene bulgularına kan gazına sınırlı kal.
PİCCO’nun
sadece arter termodilusyon kateteri olmuş 1200 TL.
YB da
güvenirliliği kanıtlanmış PİCCO ve
onun muadili EV 1000, onun
dışındakiler perop hasta için bir yere kadar ama YBÜ için kalibre olmayan
yöntemler, ne kadar ne işimize yarayacak net değil.
Biz daha bu
aşamadayken artık makine algoritmaları bu
hastaya sıvı ver, buna steradin ver demeye başladı. İki yıl sonraki uluslararası
kongremizin %60-70 konusu veri
madenciliğinin ortaya çıkardığı dinamik
parametrelerin yorumları olacak gibi duruyor. Neredeyse tüm konuşmacılar
kendi alanlarında veri madenciliği uygulamalarından birer cümle ile
bahsettiler.
Monnet’nin
konuşmalarında iki konu dikkatimi çekti.
Birincisi Tidal
volümü (Vt) 6ml/kg’ dan 8ml/kg’a çıktığımızda (Vt-challange) PPV’de %3.5’luk bir değişikliğin olmasının
sıvıya yanıtı öngörmemizi sağlayan
yeni bir dinamik parametre olarak önerildiğinden bahsetti.
İkinci olarak
pulsoksimetrede pulsatil alanın, pulsatil olmayan alana oranının perfüzyon indeksini verdiğini, maksimum
ve minimum perfüzyon indeksi kullanılarak Pleth
Değişkenlik İndeksi (Pleth Variability Index=PVI hesaplandığını, Pasif bacak kaldırma testinin neden
olduğu PVI değişikliğinin spontan solunumu olan hastalarda
hipovolemiyi saptayabildiğinden bahsetti.
Monnet’nin
vurguladığı diğer noktaları özetlemek gerekirse:
EKO da dinamik parametre
değişikliklerini görebilmemiz için CQ ta
%10 dan fazla bir değişim olması gerektiği
İnferior vena kava çapı ölçmenin sıvı yanıtlılığı
konusunda fikir vermede işe yaramadığını,
Respiratuar oklüzyon testi CQ daki %5 lik artışın anlamlı
olarak kabul edilebileceğini,
Pasif bacak kaldırma testi uygulamasında
ETCO2 değişiminin de %5 lik artışın sıvı yanıtlılığı
konusunda fikir verebileceğini,
İntraabdominal basınç artışı varsa PLR
testinin işe yaramadığını belirtti.
Monnet ayrıca dil altı vasküler mikrosirkülasyon değerlendirme
yönteminin mevcut bilimsel kanıtlarla klinik pratikte kullanımı konusundaki
fikirlerini özetledi. Ölçüm yönteminin halen zor, zaman alıcı, yorumlama
süresinin uzun olduğunu bununla birlikte hipotansif hastalarda kompanzasyon
mekanizmaları nedeniyle dilin vasküler yapısının da vasokonstrüksiyona uğradığını bu nedenle organ perfüzyonları ile
bir paralellik gösteremeyeceğini ve bazı şok durumlarında hastaların makrovasküler düzeyde toparlanmasına
rağmen mikrovasküler düzeyde bir
süre daha kötü düzeyde kalabildiğini söyledi. Ayrıca mikrosirkülasyondaki bir bozukluğu saptasak dahi mevcut durumda
spesifik bir tedavisi olmadığını, bu amaçla kullanılan nitrogliserinin septik şoklu hastalarda mortaliteyi arttırdığından bahsetti.
Sonuç olarak bu
yöntemin henüz tedavide değişiklik
yaratmadığını söyledi.
Bu yöntemin mucidi
ve bilimsel araştırmalarını yapan Can İnce Hocamız ise fizyolog olduğunu tıp
doktoru olmadığını en başta bildirerek, artık veri madenciliği yöntemini
kullanarak hastalardan elde edilen görüntülerin 45 dakika gibi bir sürede
yorumlanabildiğini söyledi. Her sene olduğu gibi oksijeni taşıyan kandır,
hastaya sıvı vererek doku perfüzyonunu düzeltemezsiniz. Transfüzyon yapsanız
daha iyi olur kanaatindeyim dedi. Artık seçim sizin. Ben şimdilik kısıtlı
transfüzyon tarafındayım ama bakalım gelecek ne gösterecek.
Konuşmalar
sonucunda elde ettiğim ana fikir hiçbir şeyin yoksa
EKO’n damı yok? Madem maliyetler uzun dönem daha sıkıntımız olacak,
ülkemizde her YB uzmanı yeterince EKO
bilmeli diye bir fikir oluştu kafamda. Yan dal asistan arkadaşlarıma önerim,
halen akademik ortamdayken ne yapın ne edin EKO ya vakit harcayın.
Sağlıcakla.
3 Mayıs 2019 Cuma
Yoğun Bakımın Şampiyonlar Ligi Karması Türkiye'de
Yaklaşık 20 gündür Eskişehir Şehir Hastanesi'nde yeni görev yerimdeyim. Daha önce şehir hastaneleriyle ilgili arkadaşlarımın görüşlerini özetlemeye çalışmıştım. Şimdi bu konudan bahsetmeyeceğim sadece "anlatılmaz yaşanır" demekle geçiştireyim şimdilik. Yepyeni bir ortam, üst sınıf monitörler ve mekanik ventilatörler alışma dönemindeyim halen. Yorucu ama bir o kadar da keyifli diyebilirim. Her gün yeni şeyler öğrenmeye devam, yoğun bakım işte.
Yeni şeyler öğrenmek derken, son dört yıldır ülkemizde yoğun bakımı ilgilendiren kursları, kongreleri kaçırmamaya çalışıyorum. Sonuçta bizden birileriyle sohbet, deneyim paylaşımı, kendini geliştirme, biraz olsun ortam değişikliği iyi geliyor.
Hafta sonu Dahili ve Cerrahi Bilimler Yoğun Bakım Derneği'nin düzenlediği kardiyak USG kursundaydım. Kendi adıma oldukça verimli bir kurstu, en yakın zamanda izlenimlerimi paylaşacağım.
Dün Sağlık Bakanlığı'nda şehir hastaneleri ilgili bir toplantıdaydım. Bugün de İstanbul'da beni çok heyecanlandıran Türk Yoğun Bakım Derneği'nin düzenlediği sempozyumdayım.
Yeni şeyler öğrenmek derken, son dört yıldır ülkemizde yoğun bakımı ilgilendiren kursları, kongreleri kaçırmamaya çalışıyorum. Sonuçta bizden birileriyle sohbet, deneyim paylaşımı, kendini geliştirme, biraz olsun ortam değişikliği iyi geliyor.
Hafta sonu Dahili ve Cerrahi Bilimler Yoğun Bakım Derneği'nin düzenlediği kardiyak USG kursundaydım. Kendi adıma oldukça verimli bir kurstu, en yakın zamanda izlenimlerimi paylaşacağım.
Dün Sağlık Bakanlığı'nda şehir hastaneleri ilgili bir toplantıdaydım. Bugün de İstanbul'da beni çok heyecanlandıran Türk Yoğun Bakım Derneği'nin düzenlediği sempozyumdayım.

Yoğun bakım alanında bu kadar heyecan uyandıran bir kadro bir daha bir araya gelir mi bilmiyorum?
Bu organizasyonun düzenlenmesinde emeği geçen hocalarıma teşekkürlerimi sunarım.
Birçok arkadaşımla görüşme imkanı buldum, deneyimlerimizi paylaştık, dertleştik. Katılamayanlar için dikkatimi çeken noktaları, son yenilikleri özetlemeye çalışacağım. Ne yazık ki kongrelerin doğası gereği aynı anda birden fazla salonda konuşmalar aynı zaman diliminde yapılmak durumunda olunduğundan kaçırdığım oturumlar oldu.
İlk sepsis klavuzunun yazarı
konuşmasında kendi kliniğinde yaptığı multidisipliner vizitlerden bahsetti, klinik eczacısı, diyetisyeni, fizyoterapisti, hemşiresi hatta hastanın kardeşi bile vardı, bu arada arkalarından viziti takip eden yerleri dezenfekte eden görevliyi de unutmamak lazım.
Amerika'da tüm kayıtların bilgisayarlarda tutulduğunu, kağıt kullanılmadığını belirtti.
Hastayla ilgilenen herkes adını belirtip notlarını ekliyor ve gün sonunda klinik sorumlusu, yazılanları okuyup, kendi görüşlerini eklediğini belirtti (Hastayı gördüm ve muayene ettim!). Bu tarz çalışmanın daha iyi olduğunu ancak, halen gözlem notlarının çıktılarının okunmasının daha az karmaşık olduğundan bahsetti. Benim de zaman zaman hep aklımdan geçen bir durumu belirtti. "Artık fizik muayeneyi yoğun bakımcılar olarak daha az kullanıyoruz. "
Günlük checklist olarak F-A-S-T-E-R-F-L-A-G kısaltmasını kullandıklarını söyledi.
Feeding
Analgesia
Sedation
Tromboembolism
Extubasyon
Restraints
Foley
Lines
Ambulation
Glucose
Goals of care
Konuşmasının ikinci kısmını ise yoğun bakımda merhamet eksikliğine ayırdı. Büyük bir travmaya maruz kalan hastaların taburculuk sonrası iki şeyi (yaşadıkları ağrıyı ve sağlık çalışanlarının merhametsizlini) hiç unutmadıklarını, hasta ve ailelerine şefkatle yaklaşmak konusunda eksikliğimiz olduğunu belirtti. Şefkatli davranışların sağlık çalışanlarına da iyi geldiğinden tükenmişliği de azalttığından bahsetti.
Prof. Dellinger, akut olayın şokundaki hasta yakınlarının ilk bilgilendirilmesi esnasında yapılabilecek konuşma için bir öneride bulundu. "Bu durumun sizler için çok zor bir durum olduğunun farkındayım, anlatacağım şeyleri anlamanız ve kabullenmeniz zor olabilir, bu nedenle kafanıza takılan noktaları tekrar sormaktan çekinmeyin, bu zor süreçte her adımda yanınızda olacağımızı bilmenizi isterim."
Gerçekte olan "Hey dostum senin problemin ne ha?" :) Hoca böyle bir şey demedi yanlış anlaşılmasın.
İkinci konuşmacı Dünya Yoğun Bakım ve Kritik bakım Dernekleri Başkanı
Bu gün üç konuşmasını takip ettim. ABD de YBÜ'lerin ancak %25'inin kapalı YBÜ olduğunu, orada da bizden çok farklı bir durum olmadığını anlattı, yani ben öyle anladım. Orada da açık ve kapalı YBÜ lerin olduğunu YB uzmanlarının kendi klinikleri haricinde başka YBÜ lere de konsültan olarak danışmanlık sağladığını, bazı YB uzmanlarının sadece konsültan olarak çalıştığından bahsetti. Bu YB işi tam kargaşa dişe düşündüm. Bizden belki de 20-30 yıl daha öncesine dayanan YB deneyimlerine rağmen işleyiş bizden farklı değil. Yoğun bakımcıya ulaşmak sorun, bulunsa da triaj kararını kimin vereceği onlarda da sorun.
Benim anladığım hiçbir YB bir diğerine benzemiyor. Kendi içimizde en ideal yönetim ve işleyiş planlarını kendimize göre yapacağız. Kendi protokollerimizi belirleyecek, kalite değerlendirmemizi yapacak ve aksayan konularda mutlaka eğitimlere devam edeceğiz. Onlar da çömez cerrahlarla çok çatışıp, profilaksi konusunda anlaşamıyormuş.
Zimmermann ikinci konuşmasında YBÜ de yapılan kan transfüzyonlarının 2011 yılından sonra bir azalma eğilimine girdiğini ve bu nispeten kısıtlı transfüzyon protokolünün 30 günlük mortalitede bir artışa neden olmadığını belirtti.
Altta yatan kalp hastalığında anemi semptomları yok iken Hb 8 gr/dl tutulmasını
Septik şokta 7gr ile 9 gr arasında
TBI de 7-10 gr arasında
GİS kanamada 8-10 gr arasında, hasta sonlanımları açısından anlamlı farklılıklar olmadığını,
Sonuç olarak stabil hastada 7 gr üzerinde transfüzyon önerilmediğini ve aktif iskemi semptoları varsa vermemiz gerektiğini
Taze tam kanın mortalite azalmasına neden olmadığını
Akut MI ve SAK hastalarda Tr. eşiğini belirlemek için iki büyük çalışmanın devam ettiğini belirtti.
Travma hastalarında ise OAB göre planlama yapılabilir.
Hastalardan testler için kan almayı azaltın! (Bu arada başka bi konuşmacının belirttiğine göre tüm dünyada bir yılda hastalarda alınan kan tahlili için alınan kan örneği miktarı transfüze edilenin dört katıymış :)
YBÜ'de bir hafta geçiren hastaların %99'unda iyatrojenik anemi gelişiyor.
YBÜ'de bir hafta geçiren hastaların %99'unda iyatrojenik anemi gelişiyor.
Kan verecekseniz bir ünite verin diyerek bitirdi.
Zimmermann üçüncü konuşmasında TDP transfüzyon tedavisinde dikkat edilmesi gereken noktaları vurguladı:
Endikasyonsuz olarak %28 hastada TDP kullanarak, sirkülatuar yüklenmeye ve maliyeti artışına neden oluyoruz.
PT uzaması kanamayı predikte etmez.
Hastanın kanaması yok ise ve cerrahi girişim planı yoksa TDP verme!
Gerkli ise cerrahi girişimden hemen önce TDP ver, INR 2,5 altında ise plazma vermenin kanama azaltıcı etkisi yok ancak ancak INR 4 üzerinde ise TDP PT'yi normale getirebilir.
TDP vererek kanama riskini azaltmıyor olabiliriz çünkü eş zamanlı antikoagulan özellikte prot C ve prot S de veriyoruz.
INR 4,5 üzerine çıkana kadar kanama riski artmaz, K vitamini verilebilir.
TDP vererek kanama riskini azaltmıyor olabiliriz çünkü eş zamanlı antikoagulan özellikte prot C ve prot S de veriyoruz.
INR 4,5 üzerine çıkana kadar kanama riski artmaz, K vitamini verilebilir.
TDP vereceksek te en az 3Ü vermeliyiz. (10-20ml/kg)
YÖ 4-6 saat olduğu için bu süreç sonunda tekrar vermeyi düşünün.
Vereceksek plazmada faktör 7 düzeyini %30'a yükseltebilmek için hızlıca arka arkaya takılmalıdır.
Yeni OAK bağlı PT ve /veya aPTT uzmasında TDP verilmesi işe yaramaz.
Bu günlük burada bırakalım yoğun bir gündü. Dinlenme vakti. Yarın görüşmek üzere
Sağlıcakla.
23 Mart 2019 Cumartesi
“Olağanüstü Şeyler Yapmalıyız!”
Bloğumu oluşturmakta
amacım inanın camiada tanınmak, her fırsatta göz önünde olmak değil. Yanlış
anlaşılmaktan korktuğum için yavaşça yol almayı uygun bulmuştum kendimce, ancak
çok yavaş ilerliyoruz. Bir şeyler yapma çabalarımız var ama bir ortak akıl
oluşturamıyoruz.
Hâlâ hasta
yakınlarına 40 sayfaya yakın anlamsız kağıtlar imzalatıp adına da aydınlatılmış onam diyoruz, acı ve
merak içerisinde başlarına gelen olayın şokunu atlatamamış insanlara “okudum anladım, bir nüshasını da elden
teslim aldım” diye 10-12 ayrı yere el yazısıyla yazdırıp imzalamasını istiyoruz.
İnsanlar haklı olarak soruyor “Hastayı
üzerinize mi yapacaksınız?” “Kredi
çekerken bu kadar imza atmıyoruz, ne kadar ödeme yapmamız gerekiyor?”
sizlere hiç sormuyorlar mı? Yoksa bu formları imzalatmak sizlerde de hemşirenin
görevi mi?
Endikasyon dışı
yatış olacağı ayan beyan ortadayken yatış yaptığınız hasta yüzünden 18-20
yaşındaki astım atağı hastası üç saatlik yola sevk edilmesi ne kadar mantıklı
ya da yoğun bakıma inmeyi kesinlikle istemeyen insanların karga tulumba yoğun
bakıma indirilip, dosyasına da “hasta
güvenliği açısından 24 saat boyunca tespiti uygundur” yazınca bu insanca bir
davranış mı?
İnsanların
hayatlarının son anlarında ağrısız, acı veren invaziv girişimlerden uzak bir
şekilde servis yataklarında son nefeslerini vermeye hakkı yok mu? Sözüm ona örnek
aldığımız medeniyetlerin “entübe etmeme,
resüsite etmeme, boşuna tedavileri durdurma ya da kesme” uygulamalarını neden örnek
almıyoruz?
Sorun yasal düzenleme ise neden bu konuda girişimler
yapmıyoruz. Bu konularda kâğıt üzerinde kalan ya da kendi içinde lokal
toplantılar yapmakla yetiniyoruz. Bu toplantılara yasa koyucular da bazan katılmakta biliyorum. Daha önce küçük de
olsa bir hastanenin yöneticiliğini yapan biri olarak eğer kendinizi bu konuya
adamadıysanız toplantılar sizin için günlük rutinden uzaklaşmanın bir süredir
görüşemediğiniz arkadaşlarınızla görüşmeden ileriye gitmeyen aktiviteler olarak kalıyor.
Günlük hayattan
düşünün bir üzücü olay olur, olayın faili bir şekilde serbest kalır, sonra olay
sosyal medyada sonrasında TV ekranlarında yüksek sesle dillendirilmeye
başladığında tekrar göz altına alınma hatta tutuklanma gerçekleşir. Bunu neden anlattım buna benzer yollar bulmalıyız.
Bizler yaptığımız işin ciddiyetinin farkındayız ama bunları insanlara
anlatmanın bir yolunu bulursak, ölümün de
hayatın doğal bir sonucu olduğunu tekrar insanlara hatırlatabilirsek,
bizlere yönelen ve giderek artan şiddeti azaltabiliriz. Sigaraya vergi koyarak
nasıl kimseyi içmekten alıkoyamıyoruz, sağlık çalışanına şiddeti azaltmak için
de cezaları arttırmanın ne kadar faydası var?
Hepimiz bir
yerlerden okuyup kendimizi geliştirmeye literatürü takip etmeye çalışıyoruz.
Öğrenme sürecimizi neden kolaylaştırmıyoruz. Neden Whatsapp’ta sınırlıyoruz
kendimizi. Kendimden biliyorum, o mecrada paylaşılan çoğu makaleyi okuma
fırsatım olmuyor ve tartışmalarının çoğunu takip edemiyorum, inanın kalıcı da
olmuyor, hatta çoğu arkadaşımız takip dahi etmiyor. Her öğrendiğimizi, yeni
kazanımlarımızı paylaşsak, her birimiz farklı ortamlarda aynı metinleri çözmeye
çalışıp zaman kaybedeceğimize ortak bir platformda imece usulü bir şeyler
yapsak bilimsel çalışmalara daha çok vaktimiz kalmaz mı? Çok merkezli
çalışmalar yapmak için iyi bir platform olmaz mı? Yoğun bakım kalite platformunda ya da yobuz org internet sitesinde olması şart değil, bunlar benim kendimce en
düşük maliyetle oradan buradan okuyarak kendimi web tasarımı konusunda geliştirmeye çalıştığım deneysel mecralar.
Derneklerimize
minnettarım maddi imkanlarım ve mesai uygulamaları izin verdikçe her türlü yoğun bakım aktivitesine büyük bir
istekle katılıyorum ve her sene bir önceki seneden daha kapsamlı planlanmış,
doyurucu bilimsel içerikler beni mutlu ediyor. İyi ki buradayım diyorum. Yurt
dışından gelen konuşmacıları dinleyerek, ağızlarından çıkan farklı bir uygulamadan
haberdar olmak, deneyimlerini, devam eden çalışmalarını dinlemek harika. Ancak kongrelere katılım maddi olanaklarımızı
çok fazla zorlamaya başladı. Toplantı özetleri ya da
videoları katılamayan belki de %60-70 çoğunluk için online sunulabilir diye
düşünüyorum. Yabancı katılımcıların konuşmaları tercümesiyle birlikte yayınlanırsa çok daha fazla arkadaşımız faydalanabilir. Bu kısmen büyük kongrelerde var ama çok faydalı lokal toplantılarda da yapılabilir.
Şimdiye kadar
yaptıklarımız belli ki işe yaramıyor. Sonuç olarak belli ki daha olağanüstü şeyler yapmalıyız. Bir şekilde
güçlerimizi birleştirip komisyonlar oluşturup gündem yaratacak videolar, haberler, sosyal medya
kampanyaları düzenlemeliyiz. Bir yerden başlamalıyız. Belli ki bu ülkede
seçim gündemi hiç bitmedi bitmeyecek, kendimizi gündemde tutmanın bir yolunu
bulmalıyız. Konuşarak sorunları tespit
edelim ama artık dişe dokunur bir şeyler yapmalı.
Burada sadece birkaç
başlıktan bahsettim, ülkemizde yoğun bakımcı gören masum hastane yöneticilerinden
ve diğer branşların bizlere bakışından hiç bahsetmiyorum bile…
Başta da dediğim
gibi böyle liderlik kaygısıyla yazdığım şeyler değil bunlar, bir şekilde öğrenilmiş çaresizliğimizden sıyrılmamız
gerekiyor, ülkemizde yoğun bakımın
yasalarını bu işi en iyi bilen değerli hocalarımızla yazıp, tartışıp bir
metin haline getirmemiz gerekiyor, diye düşünüyorum.
Ortada ülkemizin tüm yoğun bakımcılarının ortaklaşa
oluşturduğu bir metin olsaydı, yasa koyucular buna ne kadar kayıtsız
kalabilirlerdi?
Son dönemde iki yoğun bakım derneğimizin değerli hocalarını
aynı platformlarda görmek beni çok mutlu ediyor. Çözüme ulaşmaya o kadar uzak
değiliz, çok ta çaresiz değiliz gibi geliyor.
Yapmamız gereken her yoğun bakım sürecini yeni baştan
düşünmek ve bizlere çizilen sınırları biraz genişletmek.
Sağlıcakla.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Yoğun Bakım Aktiviteleri
http://www.dcyogunbakim2019.org/ http://www.kongre2019.com/site.php?https://www.yogunbakim.org.tr ...


-
Merhaba bugün ayrı bir mutluyum, bloğumda ilk defa bir misafir yazarımız var, Trakya Üniversitesi Dahiliye Yoğun Bakım Ünitesi’nde halen y...
-
Merhaba 9 Şubat Cumartesi günü çok önemsediğim ve belki de uzun zamandır gerçekleşmesini beklediğim bir toplantıya katıldım. Öncelikle b...
-
Yaklaşık 20 gündür Eskişehir Şehir Hastanesi'nde yeni görev yerimdeyim. Daha önce şehir hastaneleriyle ilgili arkadaşlarımın görüşlerin...
