Eskiden matrak cümleler, özlü sözler sakız kağıtlarına yazılırdı, Gırgır Dergisi vardı, gazetelerde karikatürler. Yaşam şartları ne kadar zor olsa da mizahı vardı hayatın. Etik kurullar yoktu hayatımda ama yaşamın etiği vardı. Sanki hak eden hak ettiğini alırdı. Çok çalışırsan karşılığını alırdın ya da ben öyle zannediyordum. Büyüyünce entrikaların, nasıl desem menfaat için koca koca insanların ne kadar küçülebildiğini gördüm. Ben böyle kötücül şeylerden bahsetmeyi sevmezdim ama yazmanın güzel tarafı bilinç altında saklanan farketmeden ağırlığa neden olan yüklerden kurtulmanı sağlaması. Yaş 44 ve o ünlü skorlamaya göre 5 yıllık kardiyak olay yaşama risk yüzdem arttıkça, akşamları aldığım tansiyon ilacının yanına bir de kolesterol ilacı eklendi. Bu nedenle fırsat buldukça yürümeye başladım.
Bizim buralarda pek güzel kestane ağaçları var, önce meyve verdiler sonra yaprakları kızıllaştı/sarardı sonra yapraklarını dökmeye başladılar, bu günlerde de minik minik kuru dallarını dökmeye başladılar. Kötümser başladığıma bakmayın kendimle çoktan barıştım. Ne güzel diye düşündüm hem meyvesini verdi hem de ufak ufak sıkıntılarını, dertlerini salıveriyor toprağa.
Görebilirse bir dahaki baharı yine canlanacak. Bir ağaç olmak istesem kestane olmak isterdim. Camımızın önünde genç bir çam var benim oğlanlarla büyüyen her zaman dimdik yaprakları göğe doğru asil, her daim yeşilin en koyu tonu. Ne zaman baksam aynı, renk vermek istemese de bir tek kar yağdığında sanki daha bir mutlu. Binlerce şiire onlarca şarkıya konu olan son baharı güzellemek değildi amacım yazmaya başlarken. Bu günlerde deneyimlerimi paylaşmak için bloğuma değil de bilimsel dergilere makaleler yazmaya başladım, hepsinin kendine özgü prensipleri var.
Biri özeti 400 kelime ister diğeri 200 kelime, azıcık bir giriş yapayım desem biter. Türkçesi 160 kelime olan özet İngilizceye çevrilince 320 kelime oluverir, kıs kısabilirsen. Biz az kelimeyle çok daha fazla şey anlatabiliyoruz sanırım. Hatta yemekte babamın el hareketiyle su istediğini anlayabilirdik. Hele o anahtar kelime seçimi yok mu Allah’ın emri mi neden kısıtlıyorsun beni? Ben HFNC yazmak istiyorum, yazamıyorum. Altın yol var bilirsiniz “parayı veren düdüğü çalar” sen iki yıl uğraşmışsın geceni gündüzüne katıp hastalarını iyi etmeye uğraşmışsın, bir de üzerine sürekli literatür tarayıp güncellemişsin kendini, hadi demişsin artık deneyimlerimi paylaşayım. Benim de bir katkım olsun. Dergi de benim emeğim ile sayı çıkartsın, benim yayınından atıf alsın, impactını arttırsın bir de üzerine benden fahiş ücretler talep etsin. Başka bir meslek grubunda böyle bir şey var mı? Bilime katkı mı yaptıkları, reklamcılık mı, beni dünyaya tanıtmak mı? Benden niye ücret alıyorsun? Benim aklımın eremediği birçok masraflarının (editörlük, akran denetimi, hosting servisi, arşivleme, koruma) olabileceğinin farkındayım bununla birlikte bir makale için 3500€ alan bir derginin bir sayıdaki kazancını düşünüyorum, burada bırakayım.
O zaman benim yazım atıf aldıkça bana da payımı ver !
Bunu demek için daha vakit var 😊 hissediyorum.
Bilimsel yayın süreçlerine hakemlerin ve editörlerin gözünden de bakıp empati yapmak isterseniz diye ülkemizden güzel bir çalışma gözüme ilişti “Bilimsel Yayın Deneyimleri: Editör, Hakem ve Yazar Olmak“(E-Uluslararası Eğitim Araştırmaları Dergisi ISSN: 1309-6265, Cilt: 13, No: 1, ss. 316-337) Dr.Özden Ölmez Ceylan ve Dr.Aslı Ağıroğlu Bakır Hocalarımı tanımasam da emeklerine sağlık.
Bir de yeşil yolları var bu dergilerin, aboneli dergi ya bunlar senden ücret almıyorlar ama scı-HUB’dan habersiz dünya doktorları abone oluyorlar ve bu dergileri okumak için bazan de sırf bir makale için para ödüyorlar. Belki de biz fakir olduğumuz için bana absürt geliyordur. Derginin bu yolundan gitmek istiyorsan yazara bedava ama bu sefer de yazını kabul ettirebilirsen ettir.
Başta sakız kâğıdı demiştim ya aslında aklımdan geçen atasözü şuydu:
A+CL>>>>>>> E + CL
Çoğunuz bulmuştur da ben gene de söyleyeyim, “Acele giden ecele …”
Bak şimdi çağrışım nerden A+PC>>>>>>>>>>>> E+PC
Eğer makalenizi herkes bedava görsün “açık erişim” benden olsun diyorsanız, “makale İşlem ücreti” yani APC (Article Processing Charge) ödemeyi en baştan, “makale yayınlanacak olursa” ödemeyi kabul ediyorsunuz. Bu oldukça yasal, dergiye makale yüklerken milliyetinizi soruyor, Mısırlı iseniz bu APC yi ödeyebilecek dernekler, vakıflar, STK’lar yani sponsorlar bulabilirsiniz ama Türk iseniz bu biraz zor. Bunun bir yolu varsa değerli hocalarım bizlere fikir verebilirse çok hora geçer. Bu yola nedense Altın Yol (Gold Open Access) demişler. Bu yolun çoook daha değerli olduğuna dikkat çekmişler sanırım.