Bu COVID 19 sürecinde neler yaşadık?
Hazırlandık bekledik, nelerle
karşılaşacağız neler yapacağız. Hangi tedavileri vereceğiz?
Bir şekilde kervanı yolda düzdük gibi
olduk.
İlk hastalarımızı alınca Çin’den
gelen haberlerin etkisiyle hemen entübe ettik. Ancak bu hastalar farklıydı,
ARDS ye aşinaydık hepimiz prona alıp bildiğimiz mekanik ayarlarıyla bir şekilde
hipoksemiyi çözdük ama septik şoka girdi mi bu hastalar çok hızlı ilerlediler,
sekonder enfeksiyondur diye geniş spektrumlu antimikrobiyaller de ekledik ama
olmadı.
Mecburen CVVHDF’lere bağladık korksak
da virüs maruziyetinden. Gördük ki destek tedaviler nafile Çin’den gelen favipiravirden
çok şey bekledik önceleri. Başlarda biraz engelledi gibi vakaların
ağırlaşmasını ama yataklı servislerde de verilebilmeye başlandı mı daha ağır
hastalar gelmeye başladı.
Mortaliteler görmeye başlayınca hastalığın
önünde duramamanın çaresizliği ve bu çaresizliğin verdiği umutsuzluk! Canı boğazına gelen ama bilinci de bir o kadar iyi
olan insanlara yardım edememenin çaresizliği ve bunun verdiği acıyı hiçbir
zaman unutmayacağım.
Bir aylık sürecin sonunda artık
hastalığı daha iyi tanımaya başladık. Baktık
ki doktorundan hemşiresine oda destek ekibinden temizlik görevlilerine kadar
çok şükür hiçbirimiz enfekte olmamışız.
Aşırı iş yükünden yakındığımız şehir
hastanemiz bu süreçte dip dibe olmayan izole odaları sayesinde bu sefer işimizi
kolaylaştırdı.
Tekli izole odaları sayesinde personel
korunurken diğer hastaların kontaminasyonu nu da önleyebildik.
Bundan aldığımız cesaretle ve erken
entübe ettiğimiz hastaların kötü sonuçları nedeniyle negatif basınçlı
odalarımızda nazal yüksek akım O2 (HFNO) desteği vermeye başladık.
Aynı vakitlere denk gelen zamanlarda
iyileşen hastalarımızın immun plazmalarını yeni ağır vakalarımızda kullanmaya
başladık.
Yine aynı hafta içinde sitokin
fırtınasının bakteriyel sepsisten farklı olarak Tocilizumab tarafından
durdurulabildiğini deneyimledik.
Hastalarımızı sağa çevirdik, sola
çevirdik, hatta bazan yatak başlarını dümdüz pozisyona getirdik. Hastalar
hoşlaşmasa da bazan pron pozisyona çevirdik. Hepsi biraz daha satürasyonları
yükselsin oksijeni kısalım O2 toksisitesinden koruyalım diye.
Bu Tocilizumab- immün plazma ve HFNO
üçlüsü kombinasyonunu kullanmaya başlayınca en ağır ARDS tabloları bile
entübe olmadan hayatta kalmayı başardılar.
Bu sefer acaba iyi mi yapıyoruz, ne
pahasına diye düşünmeye başladık. Küçücük buzlu cam lezyonları bile fibrozisle
düzelirken, YBÜ ye geldiklerinde akciğerlerinin %70-80’i tutulan COVID-ARDS hastaların
gelecekte ne yaşayacaklarını tahmin edemiyoruz. Bu da servise taburcu olan bir hastamızın 2L/dk nazal o2 alırken BT'si.
Zaten birçoğu YBÜ’den çıkarken
küçücük bir eforla dispne yaşayan ve O2 bağımlı hastalar olarak çıkıyor. Bu
arada mezenkimal kök hücre verme imkânımız olan hastaların fibrozisi acaba daha
kısıtlı mı olacak?
Yoksa entübe etmemek marifet değil,
oksijen toksisitesine neden olmayın, entübe edin diyen grubun hastalarında
fibrozis ve mortalite daha az mı olacak?
Vakalar bildirildikçe sanırım 6 ay
içinde bir fikrimiz olacak. En büyük korkum “Beni neden bırakmadınız, bu şekilde
yaşamama neden izin verdiniz” Diyen insanlarla karşılaşmak. Yine Çin’de
bilateral akciğer nakli olan bir vakayı duyunca endişem artıyor.
Neyse ilk travmayı bir şekilde
kontrole almanın rahatlaması yanında “tarihin tekerrürden ibaret olması” 1918 İnfluenza
salgınının deneyimlerinden 2. ve 3. atakların çok daha sancılı olacağı
düşüncesi.
Bu arada iki gün COVID polikliniği
yapan hekime tavandan ödeme yapıp, COVID hastasının yemeğini yedirip, altını
temizleyen, yeri geldiğinde nazını, yeri geldiğinde hakaretlerini çeken,
tekmesini yiyen, CPAP uygulayan hemşiresine, temizlikçisine ek ödeme verilmemesini
anlamsız buluyorum. Mesai arkadaşlarımın tepkilerini haklı buluyor ve onları tükenmiş
görüyorum.
“Ya o canın boğaza gelip
dayandığı zaman!”
Yoğun bakım çalışanları orada olacak
ve her şeye rağmen herkes elinden gelenin en iyisini yapacak.
Kalın sağlıcakla.