Birazdan anlatacaklarımı, akşam üstü evde yemek yerken eşimle paylaşmak istedim, bir yerden sonra aslında pek ilgilenmediğini fark ettim, gözlerini buzdolabına sabitlemiş, kayınçomun uğrayabileceğini söyledi. Tamam gelsin çocuk ta…
Neyse size kısmetmiş. İyi
ki varsınız.
Eskişehirde
pandeminin 4. atağı başladığında derin bir umutsuzluğa kapılmıştım bu kadar
aşılamaya rağmen bu hastalık bitmeyecek diye, sonrasında anlam veremediğim
şekilde vakalarda bir azalma yaşadık. Tam bu duruma da alışmak üzereyken son
4-5 gündür yeni bir vaka artışı ile YB yatak sayımızı tekrar arttırmaya başladık. Dördüncü dalganın ikinci piki diyebiliriz. Pandemi
4,5 ta diyebiliriz. Şehir efsanesi midir bilemiyorum ama 9 atak yaparmış
büyük pandemiler, yolun yarısı eder. Başlıktan
da anlaşılacağı üzere sizlerle paylaşmak istediğim pandemik konular değil. Son iki
gündür “Türkiye Kan Transfüzyon Yönetim Sisteminin Geliştirilmesi” Projesi
kapsamında online eğitime katıldım. Hasta Kan Yönetimi projesinde anlatılan
konulara baktığımda kan ürünü transfüzyonu konusunda biz yoğun
bakımcıların neredeyse benzer uygulamalar yaptığımızı fark ettim. Bu konuda yoğun
bakımlarda nöbet tutan arkadaşlarımızın eğitiminin faydalı olacağını
düşünüyorum.
Benim
dikkat çekmek istediğim konu yine bu eğitimde de üzerine önemle vurgu
yapılan bir durum. Yoğun bakım hastalarından alınan rutin kan tetkikleri. Sanırım iki yıl önceydi
uluslararası bir kongrede sunum yapan hocamızın paylaştığı bir çalışmada
hastanede yapılan transfüzyon tedavilerinin iki katı oranında tetkik
amaçlı kan alındığından bahsetmişti.
Öncelikle
bu projeye destek veren tüm derneklerimize ve sunum yapan hocalarımıza teşekkürlerimi
sunarım, eksiklerimi gördüm.
COVID
rutininden biraz olsun uzaklaştım. Yoğun bakım yan dal
eğitimi alırken iki ayda bir hatta ayda bir olan asistan rotasyonlarının
etkisiyle sanırım, her güne ait bir kan tetkiki istem rutinimiz olurdu. Hatta
bazı kliniklerde günde iki kez rutin istemler yapıldığını duymuştum. Bu durum o
dönemde dikkatimi çekmemişti. Olağan rutindi sonuçta. Sonrasında zorunlu
hizmete gittiğim devlet hastanesinde böyle bir rutin olmadığını görünce başlangıçta
yadırgadım. Sonrasında ben de rutinin dışına çıkmaya karar verdim. Öncelikle en
yakın zamanda çarşaf dosya dediğimiz hasta takip izlem kağıtlarımıza ertesi gün
isteyeceğim tetkikleri yazabilmek için bir kutu yerleştirdim. Zamanla fark
ettim ki gerçekten de her gün takip ettiğim hastadan her gün kreatinin görmem her
gün KC enzimlerini görmem gerekmiyor hatta hemogramı da öyle, kısa biyokimya da her gün gerekli değil. Venöz kan gazı tetkikinde Na, K, Glu, Ca’
mu zaten görebiliyorum, her zaman güvenilir olmasa da Hgb düzeyi de mevcut.
Sonrasında çoğu hastanın günlük istemleri “CRP, VKG, Kre, AST ve belki Ca,
alb, Mg” şekline dönüştü ya da sadece VKG. Üçüncü basamak YB
tedavisi tamamlanıp palyatif ya da 1. Basamak YBÜ ye nakil planım varsa ve yer
sıkıntısı nedeniyle bekleyen hastaysa kan istemediğim günler dahi oluyor.
Dahiliye
asistanlığımda laboratuvar tetkiklerinin yanı sıra her gün PAAC
istediğimizi hatırlarım. Bunu da bıraktım. Hemodinamiği değişen, komplikasyon
düşündüğüm vakalara hemen patolojinin gerilemesini takip etmek için de belirli
zamanlarda hasta bazlı plan yapmaya başladım. Önce haftada bir gün olsun tüm
hastalar çekilsin dedim ama sonrasında oda ters geldi. Kendi kliniğim için 17
hastaya aynı saat içinde görüntüleme yapılmasının hem çeken için hem de o an
klinikte olan diğer çalışanların iş yükünü ve radyasyon maruziyetini
arttırdığını düşündüm, bu düşünceye kendim değil hemşirelerimin uyarıları
sonucu vardım.
Hem
her gün gereksiz geniş biyokimya, PT, INR, hemogram tetkiklerini tek tek
inceleyip kendimi tüketmiyorum, hem hastaların kanları kendilerinde kalıyor.
Bununla birlikte YB tetkik masraflarının azalması yanında daha az kan
ürünü ihtiyacı oluyor diye düşünüyorum. Son iki günlük sunumlarda bu düşüncelerime
bilimsel kanıtlar bulmak beni mutlu etti. Hatta yarın bizim kliniklerimizde maliyet
ve transfüzyon oranları, hasta sonlanımları açısından farklılık var mı
diye araştırmaya başlayacağım. COVİD rutininde zaman bulabilirsem inşallah
yakın zamanda sonuçları da paylaşmak isterim.
Kendimce
iyi yaptığımı düşünsem de bundan hasta yakınları pek mutlu değil, E-nabızdan
takip etmekte zorlandıklarını söylüyorlar 😊.
Ünlü repliği eminim çoğunuz duymuştur.
“E-Nabızdan
hastamızın sonuçlarına baktık, CRP’si düşmüş! Neden
CRP vermiyorsunuz hastamıza? Hastanede yoksa neyse parası alır
getiririz!”
Geçen hafta bir hasta yakının elinde cep telefonu
hastanın akciğer grafisini görünce çok üzüldüğünü söyledi. Akciğerleri benden
iyi bu arada. Şimdi bu düşüncelerimi bir kısmınız onaylıyor belki çoktan
beridir de uyguluyor olabilir. Bir kısmınızda iyi hoşta gözden kaçan durumlar
ne olacak? Ya mortalite artıyorsa? Beklenen
göre gözlenen mortalitemi? Hastalığa özgü düzeltilmiş mortalite beklentisine
göre mortalite mi? Yoğun bakımda o kadar
karıştırıcı faktör var ki. Mortalite azalması her zaman iyi mi? Yoğun bakıma
girme endikasyonu olmayan palyatif bakım hastalarını tam destekle sonuna
kadar yaşatmaya gayret edip ızdıraplarını arttırmak? Bu da ayrı bir konu ya.
Bakanlık istediği için APACHE ortalamalarını ölçüp kaydetme angaryası
dışında bu durumu kaile alan klinik sayımız kaçtır acaba? Aklımda birçok konu.
Bu
arada içimi dökmek rahatlamak istediğim konular bunlar değil aslında ama pozitif
kalmaya motivasyonumu tekrar sağlamaya çalışıyorum.
Sağlıcakla.
favori sayfalar
https://www.yogunbakimkalite.com/2018/12/aprv-modunu-kullanyor-musunuz.html
https://www.yogunbakimkalite.com/2021/01/uzun-sure-maske-takarsan-altndaki.html
https://www.yogunbakimkalite.com/2020/11/yaprak-dokumu.html
https://www.yogunbakimkalite.com/2018/07/kolloid-svlar-hangi-hastalarda-tercih.html
https://www.yogunbakimkalite.com/2018/07/sv-tedavisini-kime-nasl-yapyorsunuz.html