yoğun bakım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yoğun bakım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Temmuz 2023 Çarşamba

GEREKSİZ CHECKLİST

Gereksiz ilaçları kestin mi?

-Her entübe hastaya bronkodilatörlerin başlanması

-Her hastaya rutin standart dozda mayi desteği başlanması

-Cerrahi profilaksinin gereksiz uzatılması

İlk etapta aklıma gelenler… gerisini siz getirin.

Gereksiz rutin kan tetkiklerini azalttın mı?

-Verdiğimizin iki katı kanı tetkik için alıyormuşuz.

Gereksiz rutin PAAC grafisi isteklerini azalttın mı?

Gereksiz kan ürünü transfüzyonundan kaçındın mı?

Gereksiz kateteri çektin mi?

Gereksiz sedasyonu azaltmayı denedin mi?

Bu noktada "gereksiz" kelimesine yabancılaştığımı hissettim J



Yoğun bakım dışında yaşamasının “artık” imkânsız olduğunu bile bile yoğun bakım desteği ile hayatını sürdüren hastanın “doğal ölümüne izin vermedin” gereksiz tedavileri gözden geçirdin mi?

Gereksiz yere akan suyu kapattın mı?

Gereksiz yere yanan elektiriği kapattın mı?

Gereksiz yere CPR yaptın mı?

Hasta yakınından gereksiz yere onam almak için kendini hırpaladın mı?

-        Hasta yakınına imzalattığımız sayısız onamın yasal bir koruyuculuğu olmadığını, hasta bilinçliyse aydınlatılmış onamının alınmasının, bilinçli değilse tıbben gerekenin yapılıp hasta yakınlarına bilgilendirme yükümlülüğümüz olduğunun farkında mıyız? Belki hasta yakını hastasının yaşamasını gerçekten de istemiyor?

Yoğun bakımında ihtiyacı kalmadığı halde gereksiz yere yatan kaç hastan var?

Başka yoğun bakım yatağı olmadığı için 3. Basamakta gereksiz yere yatan kaç 1. basamak hastan var?

Sağlıkçı yakını diye zor bela yoğun bakım yatağı açıp hastayı aldığın her türlü üstüne titrediğin halde gereksiz yere CİMER’e şikâyet edildin mi?

Hasta yakınına bilgi verdiğin ve hatta hastasını da gösterdiğin halde “15 gündür hastamla ilgili bilgi alamıyorum” diye gereksiz yere yönetime şikâyet edildin mi?

*Hasta yakınına bilgi verdiğin hatta hastasını da gösterdiğin halde gereksiz yere “hasta yakınları hastaları hakkında bilgi alamıyorlarmış” cümlesine maruz kaldın mı? Aynı gün 6 farklı hekim arkadaşın tarafından arandın mı?

Son bir ayda “bu günü keşke hiç yaşamasaydın” dediğin kaç gereksiz gün oldu? Böyle bir anket gerçekten güzel olurdu. Tek soru.



(Önemli Not: Memur maaş katsayısının açıklandığı, benzinin 34,5 TL olduğu, akademisyenlerin de maddi açıdan üzerlerine düşen fedakârlığı yapması gerektiği konusunda açıklamanın yapıldığı günler sayılmaz)

 Durup dururken, daha doğrusu makalemi bitirmeye çalışırken gereksiz yere bu cümleleri yazmaya başladım. Aslında “GEREKSİZ CHECKLİST” diye bir akrostiş yapsam şiir tadında yukarıdan aşağıya  dizelesem  FAST HUG’tan daha ünlü olabilir J, maliyet şöyle azaldı, iş yükü böyle azaldı dedim miydi tamamdır.  

 

Gereksiz şeyleri hayatınızdan çıkarabildiğiniz günleriniz olsun, sağlıcakla.


8 Kasım 2021 Pazartesi

DELİREYAZMAK (Delirium Associated With COVID-19)

 

Yoğun bakım yan dal eğitimime başladığım ilk günlerde değerli Hocam Volkan İnal’dan, buradan sevgi ve hürmetlerimi sunuyorum, ilk öğrendiğim şey hastaların ağrı çekmemelerini sağlamak olmuştu. İlk günden bu yana daha hasta sedyede ya da tekerlekli sandalyede kapıda belirdiği anda yüz hatlarına bakıyorum, ağrıya neden olabilecek bir patolojisi varsa, hemşiresine lütfen ben orderını verirken ağrı kesicisini takalım diyorum. Vizitlerde dikkatimi çeken bir diğer şey hemşiresine “varsa mutlaka işitme cihazını isteyelim” demesi olmuştu. Pandeminin bu 4,5. atağını yaşadığımız bu günlerde giderek artan ve başa çıkmakta zorlandığım bir konuya girebilmek için bu girizgahı yaptım.  Deliryum. Hocamdan öğrendiklerim insanca davranışlar olmakla birlikte hastalarımızın delireyazmasına engel olan davranışlarmış sonradan anlamıştım. Türk Dil Kurumu Sözlüklerine baktım şimdi bu kelimenin karşılığı olabilecek bir kelimemiz var mı diye, delirebilmek var, deliriş var, deliriverme var hatta delirtebilme var, herhalde sonuncusu bir yetenek 😊, bazı hasta yakınlarımızda bu yetenek kesinlikle var.

Dünya malum pandemiyle tanışalı ve biz yoğun bakım uzmanlarının hayatını ve hayata bakışını belki de sonsuza kadar değiştireli iki yıl kadar oldu. Yoğun bakımda kaliteyi arttırma çabaları en azından kendi adıma ikinci planda kaldı. Ha bitecek ha bitecek derken aslında daha tünelin ucunun belki de çok ileride olabileceğini düşünmeye başladık. 

O zaman ne yapalım, kendi yaşam kalitemizi arttırmak biraz zor görünüyor, bari hastalarımızın yaşam kalitesini arttıralım.


Bazen şöyle bir reklam repliği geçiyor içimden.

“Son model gelişmiş tıbbi cihazlarla donatılmış yoğun bakım ünitelerimizde, gerçekten deneyimli doktor ve hemşire kadromuzla siz aşısız hastalarımıza hizmet için 7/24 görevdeyiz

-                    ***  Şansınız varsa 7-21 gün boyunca bir yatağa bağımlı kalacaksınız.

-                     ***  Bu arada yakınlarınızla maalesef görüşemeyeceksiniz.

-          ***  Odalarımızın hiçbirinde televizyon yok, yakınlarınızla iletişim kurabileceğiniz bir sistem yok, cep telefonu yok.

-              ***   Sizi belki de son ana kadar entübe etmemek için bütün imkanlarımızı kullanacağız.

-          *** Sürekli bir oksijen cihazına bağlanmanız gerektiği için tuvalet ihtiyacınızı yatakta gidermek durumunda kalabilirsiniz (%90).

-       *** Yoğun bakımlarımızdan çok şükür sağ salim çıktığınızda 3 kişiden biriniz bir dönem daha oksijene bağlı kalabilirsiniz

-      ***  Bazılarınız bu hastalığın verdiği hasarı ömür boyu taşımaya devam edecek

-        ***Biz o zaman da yanınızda olmaya devam edeceğiz post-covid polikliniklerimize sizleri bekliyoruz.

Öyle inanıyorum ki bunları yazsak biraz da resmetsek yaşayacakları ıstırabı empati yapmalarını sağlasak, yoğun bakım yatağında aşı olun ben pişman oldum siz olmayın demekten daha etkin olabilir.

Son yaptığım bir çalışmada Demans hastalığı olan hastalarda COVİD hastalarında mortalite KAH, HT gibi anlamlı derecede yüksek çıktı, belki yaş gereği normal bir sonuç. Bu hastalarda yine beklendiği üzere deliryumu doğal karşılayabiliriz. COVID PCR+ 817 hastalık bir çalışmada 65 yaş üzeri hastaların %28’inin henüz acil servisteyken deliryum tablosunda olduğu anlaşılmış. 


 Son dönemde diğer ataklardan çok daha fazla oranda deliryum tablosu görmeye bu durumu yönetmede zorlanmaya başladım. Demansı ve dahi hiçbir kronik hastalığı olmayan hastalarda da deliryum tablosuyla uğraşır oldum. Yoğun bakımcılığın en sevdiğim tarafı son literatüre bak işe yarayabileceğin şeyler bul, deneyimle, işe yararsa devam et.  Poliklinik zamanlarımdaki gibi tedavi sonuçlarını görmek için üç ay beklemek zorunda değilsin.

Yoğun bakım ortamının delirtici etkenlerine maruziyet konusunda elimizdeki imkanlar dahilinde keşke odalarımızda TV olabilseydi diye düşünüyorum, çoğu odamızda saat var ama hangi gündeyiz ben karıştırıyorum artık hasta nerden bilecek? Takvim yok.  Bu arada COVİD hastalarında pek rastlamasam da uyuşturucu veya alkol yoksunluğunun da olabileceği akılda tutulmalı.  Dahiliye kökenli olduğum için yıllların alışkanlığı anemisi olan ama MCV si normal ya da yüksek hastalardan vit B12, Folat düzeylerini istiyorum. Bu dönemde her ikisinin de eksikliğini saptamaya başladım. Yine ne kadar maliyet etkindir bilemiyorum ama TFT ilk yatış rutinine ekledim.

Hastalar yakınlarıyla görüşmeleri tabi ki insancıl olabilir ama çektikleri ızdırabı, solunum sıkıntısını yakınlarının görmesi yıllar boyu sürebilecek travmalar yaratabileceği gibi, sağlık çalışanlarının hasta yakınları ile aşırı sorgulayıcı diyaloglara girmesi kaçınılmaz olacaktır. Zaten tükenmişlik içinde mesleğini sürdürmeye çalışan personel için de travmatik olabilir. Şimdi ayrıntılayamayacağım diyologları eminim sizlerde sayısız kez yaşadınız. “Göz görmeyince gönülün katlanması” aksini düşünenler olsa da şu günler için uygun bir düşünce olabilir.

Hastanın ağrısını kestik, oksijenizasyonu elimizden geldiğince sağladık, mümkünse geceleri ışıkları kapattık, uyku düzeni için gerekirse medikal destek verdik, hatta geceleri kulak tıpası kullanan klinikler duymuştum, mobilize olabilecek hastalarımıza yardımcı olduk, henüz kalkabilen hastalara seyyar tuvaletle destek olduk, hidrasyon ve beslenmelerine dikkat ettik.

Biz yoğun bakımcılar kabızlığı izleriz çetelesini tutarız ama gözden kaçan bir konu olabilir. Bu arada maalesef maksimum düzeyde HFNO desteği sağlarken enteral nütrisyon verebilme şansım da azalıyor. Paranteral beslediğim hastada kabızlığı kaç gün kabul etmek gerek o da ayrı bir konu.

Yoğun bakım yatış süresi uzadıkça pandemi öncesinde de olduğu gibi sekonder enfeksiyonlar hatta sepsis, septik şok tablosu da artıyor, bu hastalarda deliryum tablosu çok daha fazla gözlemliyorum. İnvaziv mekanik ventilasyon ve haliyle sedasyon, yüksek doz ve uzun süreli kortikosteroid tedavileri de COVID hastalarında riski daha da arttırıyor. Nazal kanüle soluyan ancak solunum yetmezliği düzelmesine rağmen arka arkaya iki kez septik şok atağı geçiren hastalarım oldu.  Enfeksiyonların katkısı kadar kullandığımız 8-16 kalem ilacın da deliryuma katkısını unutmamak gerek. Sizler halen giyiyor musunuz bilmiyorum ama bu şekliyle kişisel koruyucu ekipmanı kullanımını ben çoktan bıraktım.

Bu şekil donanımda çalışmak hastalar için daha travmatik olabilir, deliryum semptomlarını kötüleştirebilir deniyor. Ayrıca pandemi döneminde fizyoterapi desteğinin kesilmesi riski biraz daha arttırmış olabilir.

Bununla birlikte SSS’ye retrograd veya hematojen yolla virüs taşınması, sitokin aktivasyonunun neden olduğu SSS inflamasyonunun, enfeksiyon sonrası gelişen otoimmün reaksiyonların ve hipoksemik/trombotik nöronal hasarın da nöropsikiatrik  semptomlara neden olduğu düşünülmektedir.

“Delirium, ICU” diye aratınca bine yakın makale var, aslında bunca stress faktörüne ve kolaylaştırıcı faktöre rağmen delirivermeyen hastaların araştırılması daha mantıklı olabilir.

Oryantasyon bozukluğu, dikkat ve farkındalık bozukluğu, duygudurum bozukluğu, bozulmuş uyku/uyanıklık döngüsü, ajitasyon, huzursuzluk, halüsinasyonlar. Bir haftadan uzun süre yatıp da bunlardan bir ya da daha fazlasını görmediğiniz kaç hastanız var?  Bu arada deliryum için tarama testlerini kullanıyor musunuz?  

Hastayı ilk kabul ettiğimde hastaya ve yakınlarına şu cümleleri kuruyorum. Saydığım nedenlerden dolayı hasta için geçici bir etkisi olsa da hasta yakınları ile iletişimim takip eden günlerde daha iyi olabiliyor.

Hoş geldiniz ben yoğun bakım uzmanıyım, adım şu, tedavinizle ben ilgileneceğim, hastanemizde her türlü tıbbı cihaz üst seviyede ve dünyada COVID hastalığının tedavisinde kullanılan ve etkin olduğu düşünülen her türlü ilaç elimizde mevcut. Ben, hemşirelerim ve tüm çalışanlarımız iki yıldır en ağır COVID hastalarını takip etmekteyiz. Hastanızı öncelikle burundan yüksek akımda oksijen desteği veren özel bir cihazla solutmaya başladık. Entübe etmeden taburcu etmek amacımız, yoğunluktan dolayı sizi her gün arayamıyoruz ama bu hastalık (yoğun bakımda) çok yavaş düzelen bir hastalık bugünden yarına çok değişiklik beklemiyoruz haftada 2-3 gün mutlaka telefonla sizleri bilgilendireceğiz, işte şu gün sizleri tekrar bilgilendireceğim, ama bu arada durumunda kötüleşme olursa ya da herhangi bir ihtiyacı daha erken de arayabilirim. 

Yüzde %95 hasta yakınlarıyla bir problemim olmuyor, ama 23 yataktaki devir hızını düşünürseniz. 

O  %5 yok mu? Allah kolaylık versin hepimize.

 


Peki hasta tüm önleyici tedbirlere rağmen belki de kaçınılmaz tabloya ulaştı, deliryum tablosuna girdi. Ne yapalım? Benim yaptığım öncelikle oral Quetiapin (Seroquel) başlamak ve hiperaktif tablo varsa Precedex eklemek ve dozlarını titre ederek hastayı takip etmek. Haloperidol (Norodol) daha önceleri sık kullanıyordum ama hastaları çok fazla uyutup sonrasında daha şiddetli semptomlara neden olduğunu gördüğüm için neredeyse hiç kullanmıyorum. Buraya kadar iyi neredeyse %80 hastayı bu şekilde tedaviye uyumlu hale getirip kendine zarar verici hareketlerden korumayı başarabiliyoruz. Ancak hemşirelerinizden duymuşsunuzdur, rahat dursa aslında satürasyonu %90’nı geçiyor. Elinde olsa keşke.

Geri kalan grupta ise arada kaldığım çok oluyor. Acaba entübe edip rahatlatsam mı hastayı ya da Klorpromazin (Largaktil) gibi psikotroplar ile destekleyip entübasyon öncesi biraz daha zaman mı kazandırsam. Kazandırmak mı kaybettirmek mi onu da hep düşünüyorum… Bu arada Biperiden (Akineton) kendisi deliryuma neden olduğu için kullanılmamalıdır.

Aşağıda belirttiğim ilaçlar literatürden (Neurocovid: Pharmacological Recommendations for Delirium Associated With COVID-19) bulduğum diğer ilaç önerileri bunlardan rutinde kullandıklarınız var mı? Kombinasyon yaptıklarınız?


Melatonin, Klonidin , Guanfasin, Olanzapin, Risperidon 

Aripiprazol (Hipoaktif deliryumda) 

Trazodon , Valproik asit

 




2 Kasım 2021 Salı

Her Şey Yolundaymış Gibi Davransam N'olur?

 

Hayat o kadar zor ve veya sıkıcı

bu günlerde bana öyle geliyor,

bazen zorluk gerçekten halen bu yaşta asistan gibi çalışmanın verdiği fiziksel zorluk olabiliyor

bazen de psikolojik tükenmişliğin

emeğinin karşılığını alamamanın,

hasta yakınlarıyla yaşadığımız diyologların

seni normalde takmayan insanların angarya görünen eğitimleri birinin vermesi ya da alması gerektiğinde takındıkları şirin tavırları

yöneticiler dahil herkes COVID bitmiş gibi davranırken, halen bu ağır yükün stres ve bazen de çaresizliğini yaşamanın

bir çok şeyin etkisi var ilk aklıma geliverenler bunlar.

Çoğunuzun başında zaten anlatıp kimseyi sıkmak değil amacım, bugün değişik bir şey oldu, vizitleri tamamlayıp bulduğum 20-30 dk’lık arada filtre kahve makinesinde yaptığım filtre çayımı yudumlarken ya dedim buralar böyle biliyorsun, her şey yolundaymış gibi davransan ne olur ki?



Cep telefonunu aldım elime din konusunda yapılan bir tartışmaya girdim siz kardeşsiniz dedim bu kadar üzmeyin birbirinizi, zaten ancak dörtte birimiz görebileceğiz cenneti, hayra ve barışa yönelik işler yapın.

Sonra biraz mizaha vereyim dedim kendimi




Mizahın iyileştirici gücü, ne zamandır ihmal etmişim.

Nedense buna çok güldüm.



Çay molasının ardından 20 hasta yakınına telefonla bilgi verdim, 50 yaşında maalesef aşısız ağır COVİD pnömonili hastamın arattığı 6 ayrı meslektaşıma da ayrıca bilgi verdim, 6. da sitemlerimi ekleyerek artık, bir ara telefonu elime aldım yakınını tekrar arayıp sizin derdiniz ne diye soracak oldum, sonra elime ne geçeceğini düşünerek geri adım attım, sinirimi yatıştrabildiğim için mutlu oldum.

Ortanca oğlanının 40 dk lık İngilizce kursundan çıkmasını beklerken ben de Memrise uygulamasından İngilizce çalışması yaptım. Burada reklam aldığımı söylemek isterdim ama öyle bir şey olmadı maalesef. Zaman çabucak geçiverdi, uygulamaya devam etmeye karar verdim, zihnimin kıvrımlarının uyandığını hissettim.  

Sonra eve geldim hafta sonu kavgamız hiç olmamış gibi eşime iltifatlar ettim, mutluymuş gibi davrandım ilginç olarak mutlu oldum. Eşim Biontech aşısı olmuş, sanki başım ağrıyacak gibi dedi, aşıdan sonra her bi yeri ağrıyan duydum da baş ağrısı?

Hayırrr, hemen profiliaktik PAROL ikram ettim 😊 Küçük yavrum her akşam olduğu gibi baba benimle oynar mısın dedi, oynarım oğlum dedim ve gerçekten oynadım.

Neredeyse bir yıldır elime yapışan çalışma istatistiklerime şöyle bir göz attım yoluna koydum. Ne güzel anlamlı sonuçlar çıkmış. Serviste PULS KS alan COVID pnömoni hastalarının %70’i servisten taburcu olabiliyor. Başka bir deyişle puls KS alan hasta grubunda %30 hastanın YB ye inmesi gerekiyor. Yoğun bakımda IVIG tedavisi verilip düzelen ağır CARDS vakalarının yine %30’u eve 02 konsantratörü ile gönderiliyor. Bunlar ne işimize yarayacak? Merak işte. Ağır CARDS vakalarında (71 vaka) IVIG tedavisine başlandığı gün D-dimer yüksek ise bu hastaların taburculuk oranı anlamlı şekilde daha fazla, bu ilginç işte, tartışma götürür. Sadece iki hastada femoral ven trombozu gelişmiş.  HFNO ve üzerine RM desteği gerektirecek düzeyde ağır CARDS vakalarında IVIG tedavisi yaklaşık %50 hastayı solunum yetmezliğinden kurtarıyor ancak %10 hasta uzamış YB yatışı süresinde eklenen septik şok ya da diğer sorunlarla kaybediliyor. Yani sağ kalım %40 gibi ama bu hasta grubunun semptomatik tedavi ile mortalitesinin tahmin etmek zor değil. Bu hastaların endikasyonu olanlarının Tocilizumab almış olduklarını da belirtmek isterim. Neyse bunlar gözlemsel sonuçlar, daha hakem değerlendirmeleri vs biliyorsunuz uzatmayayım. Hep merak ettiğim konu acaba biz kurtarma tedavisi olarak IVIG’e sarılıyoruz, 10 hastadan 4’ü taburcu olabiliyor da acaba HFNO desteği gerektirecek düzeyde ağır hasta grubunda IVIG kulanmadan yapılan mücadelenin sonucu nedir? Bu çalışmaya da başladık 120 IVIG verdiğimiz hastayı, IVIG almayan grupla karşılaştıracağız.

Birazda paramedikal konulara bakayım dedim, bu aralar yatırım yapacak kadar param olmasa da biraz bitcoin analizi biraz NFT aleminde gezindim. Bir sohbetteki diyaloğu aynen aktarıyorum.

-Geçen sene ayda 2 Eteryum kazanıyordum, bu sene ayda 1 Eteryum ??? devir kötü.

Boşver kardeş!

-“Fakir ama mutlu olacaksın”

- “tr de fakir olmak kolay da mutluluk zor.”

Yarın 46 COVID YB hastasına tek başıma bakacağım ama hala kaygılı değilim, Lustral de içmiş değilim, hayatımda da çok şükür içmedim, ilginç bakalım yarın da bu yeni metod işe yarayacak mı?  

*** Her şey yolundaymış gibi davranmak.

Bir gün siz de deneyin, memnun kalmazsanız bir daha yapmazsınız.

Sağlıcakla kalın. 


1 Ocak 2021 Cuma

"Uzun süre maske takarsan, altındaki kişiliği de unutursun."

 

Artık öyle bir hale geldim ki neredeyse her gün bir yakınım, tanıdığım, dönem arkadaşım enfekte oluyor ve bazıları hastalığı ağır geçiriyor, bazıları maalesef yenik düşüyor hastalığa. 

Kendimce bir tedavi algoritması oluşturdum. Çok ağır hastaların entübe olmadan kurtulduğunu gördükçe mutlu oluyorum. Keşke yakınlarım benim kliniğime gelebilseler diyorum. Sonra başarılı dediğim tedavi bir başkasında faydasız oluyor ya da bin bir emekle taburcu olan hastalar hemoptiziyle, hiperkarbiyle tekrar yoğun bakımlara geliyor. Tekrar araştırmaya başlıyorum, yine çaresizlik.

Kısıtlamanın rahatlamasını yaşadığım bu son on günlük dönemde en azından beden yorgunluğum bir nebze de olsa azaldı. Kafa yorgunluğum ne vakit toparlar bilemiyorum. Post travmatik stres bozukluğu böyle bir şey mi bilmiyorum ama sürekli bir uyku hali. Kahve dışında bir şeyden zevk almama hali. Son dokuz aydır olanlar belli ki kısa vadede değişmeyecek. Bu nedenle bakış açımı değiştirmeliymişim öyle yazıyordu son okuduğum kitapta.



Bir de şu yazıyordu "Uzun süre maske takarsan, altındaki kişiliği de unutursun."




Bir film repliğiymiş. Uzun süre maske takmaktan mıdır bilemiyorum ama nereye gideceğimi ne düşüneceğimi bilemiyorum artık.

Önceleri beraber öğrenebileceğim ve aynı zamanda öğretebileceğim bir ekip kurmaktı amacım. Kalite verilerini düzenli takip edip aksayan noktaları gözlemleyip, aksayan noktalarda kök neden analizlerini yapıp sorunlara çözüm bulmayı, iyi olduğumuz noktaları daha da geliştirmeyi amaçlamıştım. Hemşirelerime hemen her gün eğitim verip onları kendilerini geliştirmeye istekli hale getirmeye çalışacaktım. Yoğun bakımda takip ettiğim her hastamın batın USG sini, akciğer USG sini yapacak hızlıdan bir EKO’sunu yapıp hemodinamik parametrelerini takip edecek, gerektiğinde bronkoskopisini yapacak rutin işleyişte kaçırdığım noktaları tespit etmeye çalışacaktım. İşimi iş olmaktan çıkaracaktım.   

Çocukluktan beri sürekli içimi tırmalayan sürekli kendini geliştirme çabası bu günlerde yerini, işleri bir an önce yoluna koyup biraz olsun dinlenebilme isteğine bıraktı. Çalıştığım hastanenin fiziki koşulları ve tıbbi cihaz yeterliliği ve personel sayısı hayallerimi gerçekleştirmem için harika bir ortam sunuyor. Bu satırları yazarken ve hayallerimi bir bir sıralarken zihnim nereye gideceğimi, hedefimin ne olduğunu bana hatırlatmaya çalışıyor sanırım.

Bu hedeflere hala ulaşmak istiyor muyum?

Emin değilim.

Tıp fakültesini kazanmak belki de çoğunuzun olduğu gibi benim de hayalim değildi. Daha çok babamın hayaliydi. Hani bir oğlu doktor bir oğlu avukat-hâkim olan babalar var ya hah işte o benim babam. Ben yoksa mimardım şimdi belki de kimya öğretmeni. İkinci seçim zamanı geldiğinde yine kendi hayalim değil eşimin telkiniyle karar vermiştim. Yoksa şimdi çoktan genel cerrahtım. Neyse dahiliye asistanlığı da bitmiş beş yıllık uzmandım. Kitap okuyup stabil bir memur hayatı edasında poliklinik yaparkene, daha hastalar şikayetlerini anlatırken sekreterim ilaçları yazmaya başlamış olurdu. :)

Sonra bir şekilde yoğun bakım yan dalına başladım ve meslek hayatımın en anlamlı ve dinamik sürecine girmiş oldum. Beş yıldır hemen her gün yeni hastalar, yeni tanılar, aynı hastalık olsa dahi farklı klinik seyirler, beni şaşırtan hasta ve yakınları.

Bu COVİD-19 geldikten sonra hayatımda değişimler yaşamaya başladım. Kitaplar öyle söylediği için değil, iş yükünü kaldıramadığım için arkadaşlarıma yakınlarıma “Hayır Demeyi Öğren!" dim.

Hayır o hastaya da bakamam çünkü gerçekten yorgunum.

Hayır venövenözü bağlayamam çünkü çok yorgunum.

Herkese yardım etmeye çalışmıştım, hatta bana kötülük yapanlara dahi.

 Şimdi ise yardıma ihtiyacım olduğunda çok yardım gördüğüm söylenemezdi.

Bugün bu yazıyı yazma nedenim yeni yıla başlangıç amacı taşımıyor.

Geçen yıl o hatayı bir kez yaptım bir daha da yapmam herhâlde.

Özetle şöyle yazmıştım:

"Yoğun bakım derneklerinin değerli yöneticileri, değerli hocalarım bu kursları, eğitim toplantılarını, kongreleri online olarak da verseniz ne güzel olur."

http://www.yogunbakimkalite.com/2019/12/bir-yogun-bakm-uzmannn-fikir-ucusmalar.html

Sonrasında ne mi oldu evrene gönderdiğim mesaj kabul oldu, malum virüs geldi. Hiçbir eğitim toplantısı yüz yüze yapılamadı. Ben mutlu mu oldum, hayır tabiki de iki kongre ve sayısız online toplantının çoğunu takip edemedim. 



O kadar yorgundum ki hastaneden kendimi eve attığımda saçımı kaç kere şampuanladığımı unutuyor çoğu zaman acaba vücudumu keseledim mi acaba diye çıkıyordum duştan. Bir keresinde duştan çıktığımda "Şarjza taktığım telefonumu elime alıp “Aaa ne güzel telefonun saturasyonu %92 olmuş" dediğim bile oldu.

Geçen bir twette okudum, kızcağızın birinin geçen sene yılbaşındaki isteği yurt dışına çıkabilmekmiş, benim gibi onun hayali de gerçek olmuş şu anda İdlip'teymiş. Diyeceğim o ki hayal kurarken "ayırlısı olsun beya" deyip geçmek en iyisi sanırım.

43 yıllık hayatım bana uzun süreçli hayaller kurmamayı öğretse de hayallerin geçerlilik süresi bu salgınla iyicene kısaldı gibi geliyor. Gün içinde tek yapabildiğim en fazla canı kurtarmaya çalışmak, sevdiklerime ve kendime bir şey olmaması için dua etmek.  

Yani şu anda nereye gideceğimi bilmiyorum, bu nedenle de hangi yoldan gittiğimin bir önemi yok gibi. Uzun süre maske takmak belki de mecaz anlamının yanında gerçek manada da kim olduğumu, hayallerimi unutturdu. 

Bu salgın bitmeyecekse gene de hayattan zevk alabilir miyim? 



Hala hayattan zevk alabilmeyi düşünmek, doktor arkadaşım daha dün babasını kaybetmişken, amcaoğlumun ağır akciğer tutulumu varken bencillik mi?

Çizi reklamındaki gibi, Daha yemeğe çok varsa?

Bu durumun daha ne kadar süreceği belli olmadığına göre bakış açımı mı değiştirmeliyim?

Acaba nereye nasıl bakmalıyım?

Gemi/rüzgâr alegorileri beni çok etkiler. Güzel sözlerdir. Duymayan yoktur, herhâlde.

“Gideceği limanı bilmeyen gemiye hiçbir rüzgâr yardım edemez!”

Bir de bu var:

"Nereye gittiğini bilen bir yelkenlinin önünü kesecek bir rüzgâr yoktur"

Ben nereye gideceğimi bilmiyorum. Bu aralar tek düşündüğüm bu.

Hep renkli bir hayat yaşamak istemişimdir ama oldukça sıradan bir hayatım oldu. Ama iç sesim hep renkliydi. Şimdilerde de onu karartmamaya çalışıyorum. Bu sancılı bir değişim sürecinde belki de en çok sancı çeken bizler olabiliriz.

Galiba şöyle düşünmeliyiz.

Güneşin doğması yakın…

 "En karanlık an, şafak sökmeden önceki andır.”

Ben ne yapıyorum bu kısıtlama günlerinde, içten içe biliyorum ki üçüncü dalga çok da uzak değil, bu nedenle biraz enerji depolamaya kafamı dağıtmaya çalışıyorum. Hayattan zevk alamasam da olup bitenlere uyum sağlamaya çalışıyorum.

Biraz konuyu değiştireyim.

Eşim de giymediği ama vaz geçemediği kıyafetleri dışında benim gibi minimalist olduğu için çok gerekli eşyalar dışında pek mobilyamız yoktur. En son taşındığımızda kitaplarımı kutulamıştım 15’e yakın orta boyda ilaç kutusu, çoğu da okuyamadığım kitaplar. Neredeyse iki yıldır onları gün yüzüne çıkarma planım var. Kocaman beyaz bir kütüphaneye yerleştireceğim ve nihayet altını çizdiğim yerleri tekrar okuyabileceğim. Bu konu her açıldığında eşimden veto yedim. Tozlanacak o kütüphane sonuçta. Ondan ötürü!

Madem öyle bende çalışma odamda duran gardolabını kesip kütüphaneye çevireceğimi ve kıyafetlerine yer bulmasını istediğimde bu sefer eşim ciddi olduğumu anladı. Sunta kesmek için otomatik testere bile aldım, depoda görebileceği bir ayak altı yere koydum. Tabi işlem toz çıkarabilirdi. Netice itibariyle kütüphane iznini aldım.  

Bir ay sonra da çekme karavan hayalimi gerçekleştirirsem, Allah ömür verirse bir yoğun bakımcının gezi hikayelerini de buradan paylaşabilirim.

Aslında her şeyi bırakıp küçük bir sahil kasabasında, küçük bir yoğun bakıma mı taşınsam diye düşünmüyor değilim. Neyse o biraz beklesin. COVİD bittiğinde varsa öyle bir hakkım, üç ay ücretsiz izin alıp hayalini kurduğum kitabımı yazma isteğim var.

Bu gece hayata bakış açımı ancak bu kadar değiştirebildim.

 Hayallerimi biraz hızlandırmaya karar verdim.



Bu gece de affınıza sığınarak, sizden biri olarak son dönem duygularımı paylaşmak istedim.

Sahi bu kurak ve acımasız salgın günleriyle sizler nasıl başa çıkıyorsunuz?

Akıl sağlığımızı koruyabilmek için bana ve diğer yoğun bakımcılara önerileriniz neler olur?

 Sağlıcakla


Popüler Sayfalar:

http://www.yogunbakimkalite.com/2020/04/dunyann-yanacag-senden-belliydi-cocuk.html

http://www.yogunbakimkalite.com/2020/03/covid-19-2020yi-yedi-bitirdi-telafisi.html

http://www.yogunbakimkalite.com/2018/12/aprv-modunu-kullanyor-musunuz.html

https://www.yogunbakimkalite.com/2018/07/sv-tedavisini-kime-nasl-yapyorsunuz.html

https://www.yogunbakimkalite.com/2018/07/kolloid-svlar-hangi-hastalarda-tercih.html

https://www.yogunbakimkalite.com/2019/01/sv-tedavisinde-ertesi-gun-yontemi.html


14 Mayıs 2019 Salı

Xavier MONNET, Hayaller ve Gerçekler



Yoğun bakım alanında hemodinamik monitörizasyon konusunda Monnet dediniz mi akan sular durur, sunumları gerçekten çok kaliteli, lüzumsuz ayrıntılardan uzak, kolay anlaşılır, basitleştirilmiş tarzdaydı.  Herkesin yaptığı gibi Frank Starling eğrisini anlatıp anlatıp bitirmedi konuşmasını, hatta hiç bahsetmedi. Son iki yılda HDM’de değişen ne var, yeni olanlar neler onları bir çırpıda anlatıverdi. Kaçırdıysanız üzülmeyin. Ayrıntılar az sonra …

Sıvılar ve HDM konuları özel ilgi alanım statik parametreler, dinamikler dört yıldır okuyorum ama bir taraftan da üzülmemek elde değil, her kongrede PPV, SVV, Ekstravasküler akciğer suyu, CQ değişkenliği dinle ona göre sıvı ver konuşmaları, ertesi gün gel elinde PPV ve İVC distensibilitesinden başka bir şey olmasın. Onların da kısıtlılıkları malum. Şartları sağlamayan hastalara da Pasif bacak kaldırayım o iyiymiş tamam da sürekli CQ ölçümü yapabilecek bir imkânın yoksa bacağı kaldırdığınla kalıyorsun 😊

Sen gene önsezilerine, fizik muayene bulgularına kan gazına sınırlı kal. 

PİCCO’nun sadece arter termodilusyon kateteri olmuş 1200 TL.

YB da güvenirliliği kanıtlanmış PİCCO ve onun muadili EV 1000, onun dışındakiler perop hasta için bir yere kadar ama YBÜ için kalibre olmayan yöntemler, ne kadar ne işimize yarayacak net değil. 

Biz daha bu aşamadayken artık makine algoritmaları bu hastaya sıvı ver, buna steradin ver demeye başladı. İki yıl sonraki uluslararası kongremizin %60-70 konusu veri madenciliğinin ortaya çıkardığı dinamik parametrelerin yorumları olacak gibi duruyor. Neredeyse tüm konuşmacılar kendi alanlarında veri madenciliği uygulamalarından birer cümle ile bahsettiler. 

Monnet’nin konuşmalarında iki konu dikkatimi çekti.
Birincisi Tidal volümü (Vt) 6ml/kg’ dan 8ml/kg’a çıktığımızda (Vt-challange) PPV’de %3.5’luk bir değişikliğin olmasının sıvıya yanıtı öngörmemizi sağlayan yeni bir dinamik parametre olarak önerildiğinden bahsetti.

İkinci olarak pulsoksimetrede pulsatil alanın, pulsatil olmayan alana oranının perfüzyon indeksini verdiğini, maksimum ve minimum perfüzyon indeksi kullanılarak Pleth Değişkenlik İndeksi (Pleth Variability Index=PVI hesaplandığını, Pasif bacak kaldırma testinin neden olduğu PVI değişikliğinin spontan solunumu olan hastalarda hipovolemiyi saptayabildiğinden bahsetti.
Monnet’nin vurguladığı diğer noktaları özetlemek gerekirse:

EKO da dinamik parametre değişikliklerini görebilmemiz için CQ ta %10 dan fazla bir değişim olması gerektiği

İnferior vena kava çapı ölçmenin sıvı yanıtlılığı konusunda fikir vermede işe yaramadığını,

Respiratuar oklüzyon testi CQ daki %5 lik artışın anlamlı olarak kabul edilebileceğini,

Pasif bacak kaldırma testi uygulamasında ETCO2 değişiminin de %5 lik artışın sıvı yanıtlılığı konusunda fikir verebileceğini,
İntraabdominal basınç artışı varsa PLR testinin işe yaramadığını belirtti.

Monnet ayrıca dil altı vasküler mikrosirkülasyon değerlendirme yönteminin mevcut bilimsel kanıtlarla klinik pratikte kullanımı konusundaki fikirlerini özetledi. Ölçüm yönteminin halen zor, zaman alıcı, yorumlama süresinin uzun olduğunu bununla birlikte hipotansif hastalarda kompanzasyon mekanizmaları nedeniyle dilin vasküler yapısının da vasokonstrüksiyona uğradığını bu nedenle organ perfüzyonları ile bir paralellik gösteremeyeceğini ve bazı şok durumlarında hastaların makrovasküler düzeyde toparlanmasına rağmen mikrovasküler düzeyde bir süre daha kötü düzeyde kalabildiğini söyledi. Ayrıca mikrosirkülasyondaki bir bozukluğu saptasak dahi mevcut durumda spesifik bir tedavisi olmadığını, bu amaçla kullanılan nitrogliserinin septik şoklu hastalarda mortaliteyi arttırdığından bahsetti.

Sonuç olarak bu yöntemin henüz tedavide değişiklik yaratmadığını söyledi.



Bu yöntemin mucidi ve bilimsel araştırmalarını yapan Can İnce Hocamız ise fizyolog olduğunu tıp doktoru olmadığını en başta bildirerek, artık veri madenciliği yöntemini kullanarak hastalardan elde edilen görüntülerin 45 dakika gibi bir sürede yorumlanabildiğini söyledi. Her sene olduğu gibi oksijeni taşıyan kandır, hastaya sıvı vererek doku perfüzyonunu düzeltemezsiniz. Transfüzyon yapsanız daha iyi olur kanaatindeyim dedi. Artık seçim sizin. Ben şimdilik kısıtlı transfüzyon tarafındayım ama bakalım gelecek ne gösterecek.

Konuşmalar sonucunda elde ettiğim ana fikir hiçbir şeyin yoksa EKO’n damı yok? Madem maliyetler uzun dönem daha sıkıntımız olacak, ülkemizde her YB uzmanı yeterince EKO bilmeli diye bir fikir oluştu kafamda. Yan dal asistan arkadaşlarıma önerim, halen akademik ortamdayken ne yapın ne edin EKO ya vakit harcayın.

Sağlıcakla.





16 Şubat 2019 Cumartesi

Selasını okuttukları babalarının yaşadığını öğrenince...

15.02.2019 14:16 | Son Güncelleme:

İzmit'te geçen salı beyin kanaması geçirerek kaldırıldığı özel hastanede beyin ölümü gerçekleşen Yusuf Ziya Yüksel'in (80) ailesine, iddiaya göre, dün öğle vakti hastanın yaşamını yitirdiği açıklandı. Bunun üzerine aile, Yüksel için sela okutup evde taziyeleri kabul ederken, mezar kazdırdı.

Bugün babalarını toprağa vermek için hazırlık yapan Yüksel kardeşler, hastane yönetiminin hastanın ölmediğini bildirmesiyle büyük şaşkınlık yaşadı. Olayla ilgili açıklama yapan hastane yönetimi ise hasta yakınlarına Yusuf Ziya Yüksel'in beyin ölümünün gerçekleştiğinin söylendiğini, ailenin bunu yanlış anladığını ileri sürdü.

Geçen salı, İzmit'te yaşayan eski kasap Yusuf Ziya Yüksel beyin kanaması nedeniyle özel hastanenin yoğun bakım ünitesinde tedaviye alındı. İddiaya göre, burada beyin ölümü gerçekleşen Yüksel ile ilgili yoğun bakım ünitesi doktoru dün öğle saatlerinde 3 çocuğuna açıklamada bulundu. Bunun üzerine Yusuf Ziya Yüksel'in çocukları babaları için sela okutup taziyeleri kabul etmeye başladı, mezar da kazdırdı.
Bugün İzmit Fevziye Camii'nde cuma namazına müteakip kılınacak cenaze namazı sonrası babalarını toprağa vermenin hazırlıklarını yapan Yüksel kardeşler, cenazeyi almak için sabahhastaneye gitti. Babalarının yaşadığını öğrenen kardeşler büyük şaşkınlık yaşadı.
'BABAMIZIN VEFAT ETTİĞİ SÖYLENDİ'
Yoğun bakım doktorunun kendilerine babalarının öldüğünü söylediğini iddia eden Yusuf Ziya Yüksel'in oğlu Volkan Yüksel, "Babam salı sabaha karşı rahatsızlandı. Hastaneye getirdik, yoğun bakım ünitesinde tedavi altına alındı. Beyin ölümü gerçekleştiğini söylediler ve bu süre zarfında belli bir prosedür olduğunu ve tedavi devam edeceğini söylediler. Biz 3 kardeşiz. Dün öğle sıralarında yoğun bakım doktoru biz 3 kardeşi davet etti ve babamızın vefat ettiğini söyledi. Bütün evrakları imzaladık. 'Organ bağışında bulunur musunuz?' diye sordular ve biz de bağışlayabileceğimizi söyledik. Gece boyunca bekledik. Sonra babamın yaşının ileri olduğunu ve organların alınamayacağını söylediler. Daha sonra yine haber verdiler, organ bağışını alabileceklerini söylediler. Ankara ve Van'da organ bağışçısı olduğunu söylediler. Daha sonra organ bağışını geri çekmemizi söylediler. 'Tamam' dedik, daha sonra da babamın yaşadığını söylediler" diye konuştu.
'TAZİYELERİ KABUL EDİYORUZ'
Açıklamanın ardından evde taziyeleri kabul ettiklerini ve dualar okunduğunu anlatan Volkan Yüksel, "Dünden itibaren vefat üzerine taziyeleri kabul ediyoruz. Evde dualar okunmaya başladı. Bizim bu saatlerde normalde camide olmamız gerekiyor ve ilerleyen sürede toprağa vermemiz gerekiyor ama babam yaşıyor ve kalbi atıyor. Az önce baktım, videosunu çektim, beyin ölümü gerçekleşmiş. Dün 'öldü' açıklamaları doğru değilmiş. Beyin ölümü gerçekleştiğini biliyoruz ama kalbi durmadı. Babam yaşıyor, nefes alıp veriyor makineye bağlı olarak; böyle ilginç bir durumdayız. Şikayetçiyim, bu hukuk dışı, insanlık dışı bir şey. Biz perişan haldeyken bununla ilgileniyoruz. Yetkililer yalan söylüyorlar. Sonra kabul edip özür diliyorlar. Aziz Nesin hikayesine döndü. Çaresizce bekliyoruz" dedi.
HASTANE YÖNETİMİ İDDİAYI KABUL ETMEDİ
Hastane yönetimi ise hasta yakınlarının iddiasını kabul etmedi. Hastane yönetimi, aileye hastanın beyin ölümünün gerçekleştiğinin söylendiğini, bunun da raporlarda gözüktüğünü belirterek, ailenin beyin ölümünü yanlış anladığını kaydetti.



15 Şubat 2019 Cuma, 14:57 | Güncelleme:  İHA


– Kocaeli’nin İzmit ilçesinde ‘Ölmeyen şahsa hastanede ölü dediler’ haberiyle ilgili açıklama yapan hastane yönetimi, olayın organ bağışı konusunda yaşanan kararsızlıktan meydana geldiğini söyleyerek iddiaların gerçeği yansıtmadığını açıkladı. 


İzmit'te VM Medical Park hastanesinde beyin ölümü gerçekleşen Yusuf Ziya Yüksel adlı şahsın ailesi, ilk etapta ‘öldü’ diyen hastane yönetiminin daha sonra kendilerine hastalarının ölmediğini bildirdiklerini iddia ederek mağdur olduklarını ifade ettiler. Konuyla ilgili hastane yönetimi ise olayın beyin ölümü gerçekleşen şahsın organlarının bağışlanması konusunda ailenin ortaya koyduğu kararsızlık sonucu yaşandığını açıkladı. 


Bazı medya organlarında konuyla ilgili ‘Ölmeyen bir kişiye öldü dendiği’ şeklindeki ifadelerin gerçekleri yansıtmadığının belirtildiği açıklamada, “Bu iddialar oldukça haksız, dayanaksız ve itham edicidir. Konun aslı ailenin onayı ile organ bağışı sürecinin hayata geçirilmesine yöneliktir. Hastanemiz tüm süreçleri tıbbi prosedürlere uygun olarak, olması gerektiği gibi yürütmüştür. Kronik organ yetmezliğindeki en iyi tedavi ihtiyaç duyulan organın naklidir. Ülkemizde 25 bini kronik böbrek hastası olmak üzere çok sayıda kişi kronik organ yetmezliği nedeniyle organ nakli beklemektedir. Organ nakli için dünyanın kabul ettiği en iyi yöntem ise yoğun bakım şartlarında beyin ölümü gerçekleşmiş, beyin ölümü tutanağı hazırlanmış kişilerden aile onayı sonrası alınan organlardır” denildi.


Açıklamanın devamında şu ifadelere yer verildi: “Uygun şartlar sağlandıktan sonra organların beyin ölümü gerçekleşen kişilerden alınabilmesi için, yoğun bakım ortamında özel ilaçlar ve makineler yardımı ile kalp atımı desteği sağlanır. Ancak bu kısıtlı bir süredir. Beyin ölümü gerçekleşmiş kişilerde sağlanan tüm desteğe rağmen kalp atımı bir süre sonra durmaktadır. 3 gündür hastanemizde beyin kanaması teşhisi ile yoğun bakımda tedavisi gören Yusuf Ziya Yüksel’in yetkili hekimlerce imzalanmış beyin ölümü tutanağına göre 14.02.2019’da saat 16.00’te beyin ölümü gerçekleşmiştir. Ardından ailesine organ bağışı konusunda bilgilendirme yapılmış, organ bağışlanması konusunda olumlu yanıt alınınca Sağlık Bakanlığı’na bağlı olan Ulusal Organ ve Doku Nakli Koordinasyon Merkezi’ne haber verilmiştir. Aile bekleme sürecinde organ naklinden vazgeçtiğini beyan ettiğinde gerekli bilgilendirme ilgili Merkez’e tarafımızdan yapılmıştır.”


“Özetle en başta da bahsettiğimiz gibi tüm süreçler organ bağışı mevzuatına ve diğer tüm tıbbi prosedürlere uygun olarak yürütülmüştür. Organ bağışı gibi hassas bir konuda toplumun doğru bilgilendirmesi adına sağlık kurumları kadar medya kuruluşlarına büyük bir görev düştüğü kanısındayız. Bu sebeple organ nakli bekleyen binlerce hastanın sağlıklarına kavuşması toplumun doğru bilgilendirilip bağışların artması ile doğrudan ilişkilidir. Bu sebeple tüm basın kuruluşlarından konuya hassasiyetle yaklaşmalarını bekler; konuyu kamuoyunun bilgisine sunarız.”