Pandemi artık sonu gelemeyen bir hale dönüştü. Zaten zor ayakta duran krize girmeye bahane arayan dünyayı sağlık açısından olduğu gibi birçok alanda da büyük yıkıma uğrattı. Şoför yok dediler İngiltere’de ülke kitlendi deflasyonun olan ülkelerde istemedikleri kadar enflasyon ortaya çıktı. Öyle ki Amerika bile işgal ettiği yerlerden birer birer çekilmek zorunda kaldı. Herkesler evlerine kapanınca 0 pek değerli petrolü alana üzerine para verdiler bir ara.
Çip yok dediler sıfır araba bulunamaz oldu, işsizlik artarken, çalışan insanlar fırsat bulsalar istifa etmek için 1 dk bile beklemeyecek duruma geldi. Duraklama dönemi diyenler var yaşadığımız günlere ama ben tartışmasız bir gerileme dönemine girdiğimizi düşünmekteyim. Çocukluk ve gençlik dönemlerimde ülke zaten hep krizdeydi.
Evde yüzde 90 babalar çalışır, çoğunluk kıt kanaat geçinirdi. O zamanlar da dolarla maaş alınmazdı, zaten dolarımız da yoktu ama o olmayan şey bir gecede %40 falan artar, 4-5 ay sonra bir a kadar daha artardı. O kadar koymazdı. Zaten bayramdan bayrama ailecek arabaya binilirdi. İnternetin olmadığı zamanlardı. Öyle ithal bir şeyler alınmazdı bilinmezdi zaten cepte gezen telefonlar yoktu. Yani diyeceğim eksikliğini hissedecek pek de bir şey yoktu. Şimdi öyle mi çok değil 7-8 yıl öncesinde i-phonu olmayan kalmamıştı. Otomobil desen hemen herkeste. Tamam biliyorsunuz bunları ama girizgâh damı yapmayalım.
Diyeceğim o ki çok alıştık bir şeyler alıp tüketmeye şimdi eğer üretebilsek ya da ithal edebilsek alacak paramız kalmadı, cebimizde olanın da değeri kalmadı. Son katıldığım yüz yüze yapılan yoğun bakım kongresiydi. Neredeyse tüm yabancı katılımcılar yapay zekâ ile geliştirdikleri teknolojileri klinik pratiğe nasıl yansıyacağından bahsetmeye başlamıştı ki, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını hissetmiş ve yapay zekâ konusunda kendimi geliştirmeye hatta kodlama öğrenmeye başlamıştım. Gerçekten hiçbir şey eskisi gibi olmadı.
Eskiden “Dünyanın En İleri Zekalı Gerisi” diye bir mizah dergisi köşesi vardı. “GIRGIR” olabilir. Elimizde değil 100 yıl 20 yıl öncesine göre kıyaslayamayacağımız akademik bilgi, üst düzey teknolojiye rağmen insanlık bu kadar mı geri kalabilir? Dünyanın her bir yerinde bu virüsün kökünün kazınmadan başarılı olunamayacağı bilinmesine rağmen elinde kalan aşıları fakir ülkelere vermeyip elinde çürütebilen zihniyet…Bir de aşıyı bulup karşı gelenler var. Yaklaşık 2 yıldır tansiyon hastasıyım. İlaç içmediğim dönemlerde bir şikâyetim yok, çok nadir ayda bir başım ensem ağrırdı, küçük tansiyonun sınırı geçtiği için yıllardır hastalarıma yazdığım ilaçlardan birini kendime de başladım. Bu ilacı içmesem belki uzun yıllar bana zararı olmayacak. Belki de ertesi gün kanamaya bağlı inme geçirip felç olacağım. Dedemi 53 yaşında muhtemelen bundan kaybettik. İyi ki bu ilaç var ve kendimi nispeten rahat hissedebiliyorum, riskleri biraz olsun azaltabilmenin verdiği rahatlık var. Aşıyı da buna benzetiyorum.
İki yılda şöyle bir hesap yaptım 1200 ağır covid hastasını tedavi etmişim. Akademik çalışmalarımla kafanızı karıştırmayayım. Deneyimlerimden bahsedeyim. İlk 2 atakta birçok yaşlı hastamızı hastalığın bilinmezliği ile kaybettik. 3. Atakta yeni solunum cihazlarının kullanıma girmesi, her derde belki de son çare gibi düşünülen kortizonlu ilaçların etkinliğinin anlaşılması ile ölümleri biraz azaltabildik. Esas dikkatimizi çeken durum 3. Atakta aşılanan 65 yaş üzeri grupta çok az yoğun bakım hastamız oldu. Aşı net şekilde işe yaramıştı. Baharda bu iş bitecek gibiydi ama bunlar en henüz en karanlık günlerimiz değildi malumunuz 4. atak geldi 3 doz synovac aşılı yakınlarımızı bile kaybeder olduk. Çünkü virüs değişmişti.
Başlangıçta “insandan insana geçtikçe virulansı azalır”, virüs akıllı ya “daha çok insana bulaşabilmek için insanları öldürmez” düşünceleri vardı, bu düşünceler bir hoş seda olarak mazide kaldı. Evet virüs akıllıydı ama her gün bir doğal afet gibi insan kıyımı yaparken aynı zamanda da insandan insana bulaşmanın daha kolay yollarını buldu. 4,5. atağı stabil bir hızda geçirdiğimiz bu günlerde iki doz biontec aşılı yoğun bakım hastam henüz olmadı ama bunun da ne zamana kadar koruyucu olacağı meçhul. Şu ana kadar 2+2 aşı olum daha ne kadar olacağım uzun dönemde neler yaşayacağız hep birlikte göreceğiz ancak göremeyecek olanlar var. Aşı olmayı reddeden birçok meslektaşım maalesef olası yan etkilerin hiçbirini göremeyecekler ve çocukları da bir daha babalarını.
En kötüsü de 4. atakla beraber gebelerde artan vaka sayıları. Gebelerimizin çoğu maalesef aşısız ve bizlerin en çok zorlandığı iki canı birden hayatta tutmaya çalışmak. Gebeler bu dönemin getirdiği fizyolojik değişiklikler nedeniyle enfeksiyonlara daha çabuk yakalanma ve hastalığı daha ağır geçirme riski altındalar. Ailesinin, sevdiklerinin yaşadığı travmanın acısını kimse yaşayamaz ancak etkinliğini bildiğimiz ilaçları uygulayıp işe yaramalarını beklemekten başka çaremiz olmaması bizleri kahrediyor.
Kendi kliniğim ve
ülkemin birçok yoğun bakım kliniğinde üst düzey cihazlar ve eğitimli deneyimli
personelimiz ile son nefesinize kadar yanınızda olacağız.
“Keşke aşı olsaymış.”
Bu cümleyi kullanmadığımız gün yok
desem yalan söylemiş olmam.
Hemen her hafta bir doktor arkadaşım aşısız genç bir yakını için tedavi önerisi almak için arıyor.
Lütfen halen imkânınız
varken aşınızı olun.
Tamamen olmasa da
riskinizi büyük oranda azaltmış olursunuz.
Enfeksiyona yakalansanız
bile hastaneye yatmadan, yatsanız bile yoğun bakımı görmeden
taburcu olma şansınızı arttırın.
Unutmayın salgın
başlamadan önce de çoğumuz ani başlangıçlı ağır hastalıklara yakalanıyor, ameliyatlar
geçiriyor çeşitli ilaçlar kullanıyor ve bazen tanı konulamadan yakınlarımızı
kaybediyorduk.
Bu düzen sonsuza kadar
böyle devam edecekken “İşte aşı oldu 3 gün sonra şu oldu”, “işte aşı
oldu hiçbir şeyi yoktu 6 ay sonra vefat etti” lafları sizi etkilemesin.
Ordan burdan duydukları
sloganlarla sizi aşıdan uzaklaştıran insanları dinlemek yerine iki yıldır hemen
her gün COVID hastalarını yoğun bakımda tedavi etmeye çalışan bu kardeşinizin
söylediklerini dikkate alın.
Sağlıcakla kalın.