Blog dünyasında özellikli bir alanda üretilen
yazılardan oluşan blog sayfalarına "Niş
Blog" tanımlaması yapılıyor. Daldan dala atlamak haklı olarak
okuyucunun hoşuna gitmeyebiliyor.
Ben de blogumun bu niş
yapısını bozmadan, yoğun bakımla ilgili her şeyi burada paylaşmaya devam
ederken, paramedikal birikimlerimi,
ilgilerimi, hayata bakışımı aktarabilmek adına ihtiyaç hissettim. Bu
ihtiyacımı karşılamak için bir You Tube
kanalı açmaya karar verdim.
Yıllardır kişisel gelişim kitapları okur, videoları seyrederim. Hatta son
dönemlerde eşim duymasın maaşımın
neredeyse %10'nunu kitaplara verir oldum.
Hatta bir ara eşim “okuyup durma şunlarıbaşımıza ne geldiyse bu kitaplar yüzünden
geldi!” zaten diye çemkirmeye bile başlamıştı.
Kadın haklı o son kitabı
okumayacaktım :) Yeni evlenmişiz ben özel bir hastanede iyi bir maaşla
çalışıyorum. Kitabın adını hatırlarsam, söyleyeyim okumayın! Öyle gaza getirdi
ki beni üç ay içinde istifa edip iç hastalıkları uzmanı olarak muayenehane
açmaya karar verdim.
Her şeyin en güzeli
özene bezene mobilya gezmeler, medikal malzemeler, ultrasonundan, mikroskobuna
kadar. Hala fotoğraflara baktıkça içim cız eder.
Siz siz olun muayenehane açmayın diyorum ama bu konuda birkaç kitap
okuyup girişin bu işe.
Neyse sekiz ay kadar
çalıştırdım, işler yoluna girmeye başlamıştı ki hayır diyemeyeceğim kadar cazip
bir fırsat çıkınca karşıma kapattım. Bu hikayeler çok ben de bir ara anlatayım.
Sonra
bir kitap daha geçti elime, diyor ki "ticarete atılacak sanız, ilk
bir yıl sizi rahatlıkla idame ettirecek kadar gelire sahip olun"
yani Türkçesi karın tokluğuna razı olun diyor, demekle de kalmıyor yapılan ilk
girişimlerin sadece %30'u ilk seferinde
başarıya ulaşır, ikinci deneme
de ise aynı alandaki girişimlerin %70'i
başarıya ulaşırmış. Yani ilk seferi bir ısınma gibi düşünebilirsiniz.
Ancak ilk seferinde
başaramayan bu %70'lik grunbun da %90'ı
bi daha hiç denemezmiş. Ne kadar acı değil mi demek ki vazgeçmemek gerek.
Üçüncü sefere bir şey diyemeyeceğim.
Nereden geldik buraya sadede gelirsek “kişisel gelişim tehlikeli olabilir,
dikkatli yaklaşın” sonra yok ben duymadım dı bilmiyomdu olmasın. Gaza gelip
te beni şuçlamayasınız diye bir giriş yapmak istedim.
Şaka bir yana okurken,
izlerken keyif aldığım girişimcilik
ve kişisel gelişim konularında
üretilen içeriklere kısa yorumlar yaptığım YouTube
sayfamı takip etmek isteseniz diye buraya bir bağlantı yerleştiriyorum. Bugün
izlerken çok keyif aldığım, kendimden bir şeyler bulduğum bir video ile
başlamak istedim (https://bit.ly/2PbLcQu).
Bir yazımda
sizlere İngilizce ile ilgili maceralarımı paylaşmak istediğimi söylemiştim. O
gün bu günmüş.1978 doğumluyum ve
sanırım 12 yaşından sonra başlayan İngilizce fobim bu yaşa gelene kadar beni
takip etti, tabi bununla birlikte bu durumun verdiği eziklik, eksiklik ne
derseniz artık. Her şeye vakit buldum ama bu eksikliğini hissettiğim duruma bir
son vermek için bir türlü motivasyon bulamadım. İki sene oldu sanırım BAE’ne
gitmiştim, bir poster yazmıştık kongreye.
Çok heyecanlıyım ilk akademik yurt
dışı seyahatim olacak. Dil bilmiyorum ama kimin umurunda. Bir güzel planlar
yaptım, gezilecek, görülecek, duyulacak, tadılacak ne var ne yok hepsini not
aldım, nereye neyle gidilir. Hava alanından otele araba kiraladım, giderken
sorun olmasında dönerken nasılsa tanıştığım yurdum insanları olur düşüncesiyle.
Bu seyahatim bana aslında yurt dışında
mimiklerle anlaşarak hayatımı idame ettirebileceğini göstermiş oldu.Bu yazının amacı” İngilizce çok ta gerekli bir şey değil kardeşim” gibi saçma bir
düşünce değil tabi ki, sadece ilkokulu üç farklı okulda bitiren, 80 kişilik
sınıflarda ders gören, ortaokulu bitirdiğinde dört işlemden başka matematik
bilgisi olmayan, bizim zamanında düz lise diye adlandırılan bir lisede okumuş,
öyle üniversitede de İngilizce hazırlık falan görmeyen bir kardeşinizin
İngilizce öğrenmemeye ısrarla inat edip geliştirdiği savunma mekanizmalarını okuyacaksınız. Bence okumaya devam edin
sadece eğlence olsun diye değil, belki benim durumumdasın ve aynı eksikliği
fazlasıyla hissediyorsun. Belki faydası olabilir.
Bu arada İngilizce
bilmesem de” İngilizce öğrenmeyi
öğrenmek “konulu kitapları bolca okumuşluğum, sonra altını çizmişliğim,
sonra da çizdiğim yerlerin önemsediğim kısımlarını da fosforluyla boyayıp
notlar çıkarmışlığım da vardır. Klasik doktor alışkanlığı. Bu yazıya başlamadan
önce de bu notlarımı gözden geçirip tekrar notlar aldım. Yarın bu konuda yeni
bir başlangıç yapıp bu sefer
başaracağım.Başarı hikayemi de
kitaplar yazacak! Umarım. Yazmazlarsa
ben yazarım. “Kırk yaşından sonra nasıl İngilizce
öğrendim?” Bir sene de google’de en üst sıraya çıkabilirim.
Hikayemize geri
dönelim, sırtımda poster çantası (şüpheli paket) BAE hava alanına indim
pasaport kontrolüne gireceğim, görevlinin biri izin vermiyor, “vize de vize” diyemiyorum ki “yeşil pasaport bu kardeşim vizeden muaf”
çaresiz gidiyorum vize masasına, dediğini bilmesem de anlıyorum bu sefer, “bu yeşil pasaport vize onayına gerek yok” diyor,
herhalde? İki arada gidip gelirken sonunda vize onay masasındaki adam kalkıp
kapıdakine anlatıyor durumu kapıdan geçiyorum bir şekilde “Şükran!”.
Tamam zor kısmı
atlattık, benim iş uzun sürdüğü için hava alanı çıkısında yazık beni almaya
gelen kiralık aracın şoförü bekliyor sadece, “Mr Efe” kendimle gurur duyarak, şoföre bir baş selamı veriyorum ve
son model bir arabayla doğru otele. Lobide Booking’den aldığım rezervasyonun
çıktılarını veriyorum, giriş işlemleri de bitiyor. Yarın sabah kongre başlayacak,
nasılsa bizden birileri vardır içlerinde beraber takılırız diyerek
uyuyorum.
Sabah kaldığım
otelin kongre salonunu buluyorum, epitopu dört tane poster var ama nereden
baksan 400-500 katılımcı. Posterlere içerik açısından bakacağım ama
bakamıyorum. Adamların posterleri 90 cm boyunda ama benimki iki metre, utancımdan çıkaramadım, ama
basan adam söylemişti. “Hiç bu kadar
büyük poster basmamıştım” diye. Ben de hayal kuruyorum kocaman saray gibi
bir salonda kocaman panolara asılmış
posterler o yüzden bu kadar büyük
puntolar istemişler diye 😊. Yurt dışı kongreler böyle oluyor demek ki!
Nerede hata yaptığımı hala anlamış değilim ama kutusundan çıkarmadan geri
getirdim aynen. Neyse oturumlara girelim, etrafı kolaçan ediyorum yurdum
insanına benzeyenleri kesiyorum, yaklaşıyorum.
Neyse toplantı zili çaldı buldum
bir yer, aaa ne güzel hangi ülkeden ne kadar katılımcı var, yazmışlar, o da ne
Türkiye’den katılımcı sayısı bir, sadece
ben! Neyse geldim bari derslerin tadını çıkarayım. İlk gün tüm derslere
girdim, ECMO’yu ilk icat eden amca da
oradaydı.
Ekstrakorporeal
tedaviler kongresiydi ve bu konuda neredeyse derleme yazacak kadar okumuştum
konuları, bu nedenle gayet güzel anlayabildim, ama çalıştığım tek konu ECMO
değildi. Biraz da şehri gezmek gerekti. Mademki arkadaş yok, bu görev tek
başına yapılacaktı. Şehirde taksi taşımacılığı uygun fiyata ve çoğu yer
birbirine yakın.
Bir güzel
gezdim, sonra acıktım, girdim bir markete oh sıcacık ekmekler, rengarenk
suşiler, yanına da kola. Evet yaptım
itiraf ediyorum deniz kenarına oturdum ve ekmek
arası şuşi yedim.
Sonunda döndüm
ülkeme, tek başına başarmanın ve posteri de kurtarmış olmanın gururuyla.
Nereden geldik
buraya, günler geçtikçe Türkçe kaynaklar yetmez oldu, e ne yapmalı, google translate pardon “çeviri” sağ olsun. Önce çalıştığım konuda dilimizde ne kadar
derleme, dergi, yayın varsa okuyup temel ediniyorum, sonra da google dan
çevirip günde 7-8 makaleyi anlayıp okuyabilir hale geldim.
Sonra şu youtube videolarına da bir çare bulmalı
diyerek kafa yormaya başladım. Önce alt
yazıyı keşfettim sonrada bu alt
yazıların eş zamanlı Türkçeye çevrilebildiğini. En güzel bir şey. Bu
yöntemlerle iki derleme bile yazdım.
Demek istediğim,
dil sorununuzu çok kafaya takmayın. Ülkemizde yapılan bir uluslararası kongrede
iki posterim var sözlü sunacağım, hoca demez mi, “uluslararası kongre burası neden İngilizce sunmuyorsun?” Bilmem
neden öyle yaptım ki acaba, ben de hiç bozuntuya vermeden hocam mühim olan
katılmaktı, dereceye girmek gibi bir niyetim yok, toplantı güzel, konular güzel
deyiverdim. Ama vaka çok ilginçti başlığı da “Walk in Dath” ben olsam yüksek puan verirdim. Meğerse hocamız
yurt dışı kolejde eğitim görmüş sonradan öğrendim.
Demem o ki,
yabancı dilinizin henüz olmaması yan dal eğitiminizi zorlaştıracak bir durum
değil. Akademisyen olmaya karar verirseniz, o zaman gerçekten gerekli, ülkemize
gelen yabancı konuşmacıları özellikle takip ediyorum, yeni bir şeyler söyleyen çok az, bizler de yurt dışında rahatlıkla
sunumlar yapabilir, çok ta başarılı bir şekilde ülkemizi temsil edebiliriz.
Uluslararası derneklerde önemli çalışmalara katılabiliriz.
Bir kere Doçent olabilme şartı kabul edilen
yabancı dil sınavlarından birinden en azından 65 alabilmek, dün açıklandı çok
şükür çalışma yapmadan girdiğim üçüncü sınavımda aldım, giderek daha kolay
soruyorlar zannımca 😊.
Dünya Yoğun
Bakım Kongresi 2023’te Ülkemizde düzenlenecek, bu da değerli hocalarımızın
sayesinde. İnşallah o kongrede amacım kulaklık takmadan oturumları takip
edebilmek ve çalışmalarımızı İngilizce sunabilmek.
Aslında bu kadar
uzun yazıp ta sizleri sıkmak değildi amacım. Dertliyim dedim ya paylaşmak
rahatlattı biraz. Ooo, gece saat 04:32 olmuş elektriklerde gitti. Aslında daha
bahsedeceklerim vardı ama son bir iki cümleyle bitireyim en iyisi.
Hayatlarımıza
eşit şartlarda başlamıyoruz belki ama bugüne kadar neleri başardığımızı görünce
bunu mu başaramayacağım diye geçiyor
içimden.
Belki yaşadıklarım bir başarı öyküsü olmasa da sizlere de örnek olur. Tabiri caiz ise tam
da buraya cuk diye oturan bir video, bugün rastladım onu paylaşmak isterim.
Merhaba, dün ki yazımda poster örneklerini vereceğimi
yazmıştım.
Üç yılda oldukça çok ilginç vakalar birikti. Bunların henüz hiçbirini
olgu makalesine çevirmedim, bunun
iki nedeni var aslında, uzman olmadan
yaptığınız yayınlardan maksimum on puan
alıyorsunuz. Akademik puan olarak yoğun bakım uzmanlığınıaldıktan sonra yaptığınız yayınlardan 90 puan almanız gerekiyor, puan da o
kadar kıt ki “bizden başkası tescilli
akademisyen olmasın” kaygısıyla yapılmış sanki.
Aslında bu bahane
akademisyen olmak için ünvan şart değil benim için. Esas neden akademik yazılar
yazmanın kolay yolunu yeni yeni
öğrenmiş olmam. Yeni başlayanların işini hızlandırabilmek için ipuçlarından
ayrı bir yazıda bahsedeceğim. Kaçırmamanızı öneririm.
Sayfanın en altında “yeni yayınlardan haberdar olmak için” izle tuşunu
tıklamanız ve mail adresine yazıların otomatik gelebilmesi için onay vermeniz
yeterli.
İlk vakamızın hikayesini
okuyacaksınız, bir dahiliyeci olarak tanıyı çok daha önce koymam gerekirdi ama
zor yoldan öğrenmiş oldum. Bir türlü çözüm bulamadığım bir vakaydı, o dönem bir
derneğimizin mekanik ventilasyon kurs kitabını okuyordum, bir paragrafta “başarılı
weaning, başarısız extübasyondan” bahsediyordu. Kıt bilgilerimle bir şeyler
anladım. İşte benim hastam dedim. Hemen kalkıp hastayı muayene ettim (Utanarak söylüyorum
ama benden önce beş doktorun daha muayene etmesi gerekmez miydi? Bahanem de
hazır)
Neyse sizi vakayla baş başa bırakayım.
Frontal menegiom eksizyonu sonrası
hipertansif atağa sekonder subdural oxipital hematomgelişen hastanın yatışının yedinci gününde
bilinci açıldı ve ekstübe edildi.
Öksürükle sekresyonlarını
atabilmesine rağmen 2 saat sonra reentübasyonu gerekti.
Serebral BT tetkiki tekrarlanan
hastada ek patoloji izlenmedi.
İki gün sonra tekrar ekstübe edilip hemen
ardından NIMV desteği başlandıancak tekrar entübe edilmesi gerekti.
Üç gün sonrası yine weaning
kriterlerini karşılayan hasta üçüncü kez ekstübe edildi ancak 10 saat sonrası
stridoru gelişen hastanın tekrar entübasyonu gerekti.
Başarılı weaning aşamalarına rağmen MV ihtiyacı
tekrarlayan hasta başarısız
ekstübasyonolarak
değerlendirildi. İşte kurs kitabındaki bu kırmızı cümle hastayı çözmemizi sağladı.
“Başarılı weaning
aşamalarına rağmen MV ihtiyacı tekrarlıyorsa başarısız ekstübasyondur ve bu durumda
hastada üst sol yolu obstürüksiyonuna neden olabilecek patolojiler
araştırılmalıdır” (Yazarlara
teşekkürler, sanırım TYBD’nin kitapçığıydı.)
Hastanın yanına giderken acaba trakeotomi
açsak mı diye düşünürken bir de elimi hastanın boynuna attıydım. Amaniii! Sağ troit lobunda kocaman nodül.
Servikal BT görüntülemesi yapıldı.
Sağ troit lojunda bulunan 4,5 x 5
cm’lik nodülün trakeaya basıp deviye ettiği görüldü.
Tiroit nodülü biopsisi Tiroid Foliküler CA ile uyumlu geldi.
Sağ subtotal troidektomi ve trakeotomi aynı
seansta yapıldı.
Postop 24 saatlik YB takibi sonrası
hasta T-tüpte 2lt/dk O2 ile beyin cerrahi servisine taburcu edilebildi.
Hastanın on gün sonra trakeotomisinin
kapatılarak taburcu edildiği öğrenildi.
Kafa
travması, kafa içi kitle nedenli postop YB ihtiyacı olan hastaların diğer
postop hastalara göre weaning süreleri daha uzun olabiliyor bu bekelenen bir
durum. Bu nedenle serebral patolojilere odaklanıldığı için üst solunum yolundan
kaynaklı olabilecek obstürüktif patolojiler gözden kaçabilir.
Weaning sorunu olmasa da reentübasyon
gereken hastalardaekstübasyon başarısızlığı akla
gelmeli ve üst hava yolunda obstürüksiyona neden
olabilecek patolojiler araştırılmalıdır, diye bitirebiliriz.
Bana çok şey öğreten vakaları burada paylaşmaya devam edeceğim. Siz de olgularınızın örnek olması için hikayenizi burada paylaşabilirsiniz. Sayfanın yine en alt kısmında iletişim kutusundan irtibata geçebilirsiniz.
Hemen hepiniz
birçok bilimsel kongreye katıldınız. Her yerde renkli renkli panolar değişik
resimli posterler, kongrelerin
adetindendir. Yazar olarak önüne geçip poz vermekte olmazsa olmaz. Genelde başında
pek kimse olmaz arada yazarlar bir göz atar, “var mı benim yazımı okuyan?” diye.
Şimdilerde bu manzaralarda pek
kalmadı. Bir ekran, soğuuuk, renksiiiz, ruhsuuuz, ara bul
bulabilirsen posterini. Hani o garip ve omuzda taşıması zor kutu da 2010’ların
nostaljik resimleri arasına katılmak üzere.
Ben atmadım duruyor hala, niyeyse kime
göstereceksek, tam da poster boyutunda yaptırdığımız düğün resmini saklıyorum
içinde 😊
Sadede gelmek
gerekirse yoğun bakım yan dal eğitimine
başlayan ve belki de hemen her gün ayrılmayı düşünen, aradığını bulamayan,
ısınamayan arkadaşlara ve yaşadıklarına bu denebilirse, tükenmişlik sendromuna girmemeleri ya da girdikleri durumdan çıkabilmeleri
için bir öneride bulunmak istiyorum.
Öncelikle kazara
da olsa yoğun bakımdasınız, yüz kişiden
diyelim belki üçü gerçekten istedi geldi. Çoğunuz 20-30. tercihizdesiniz.
Aklınız hep “başka yerlerde olsak ne
olurdu?” da. Ben henüz on gündür zorunlu hizmet için geldiğim devlet
hastanesinde çalışıyorum. Kazara yoğun bakım yan dalını kazandığım için bir kez
daha mutlu oldum. Mutluyum, mutlu, mutlu, mutlu! Jim Carrey’nin Yalancı Yalancı filmindeki palyanço
gibi.
Yok henüz döner falan almadım 😊.
İnsanların ağrı
içinde solunum sıkıntısıyla gelip, size dua ederek çıkmaları, üç yıl önce
hiçbir fikriniz deneyiminiz olmadan girdiğiniz yoğun bakım kliniğini yönetiyor
olmanız, yaşamadan anlaşılacak şey değil.
Umutsuz olan
arkadaşlarıma bir öneri, çoğunuz üniversite hastanelerinde birçok komorbiditeye
sahip, ucubik tanılı hastalarla uğraşır durursunuz. Tıpta “nadir şeyleri sevme hastalığı” vardır. İşte burada konuyu postere bağlayacağım,
bahsettiğimiz bu ucubik tanılı hastalık gerçekten bir kongre komitesi
tarafından kabul edilecektir. Tamam ama kongreye gidersiniz kimseler ilgilenmez
yüzüne bile bakmaz. “Sonuçta güzel olan
varılacak yer değil, yolculuğun kendisidir” demiyeceğim ama ona benzer bir şeyler
geçiyor aklımdan.
Tükenmemek için üretmeniz gerekiyor,
üretebilmek için de araştırmak,
araştırma yapmak için dil bilmek?Araştırmak üretmek tamam ama son madde sizi
üzmesin. Kolejlerde, yurt dışlarında okumuş tuzu kuru kimseler aksini iddia
etse de “efendim dil bilmeden yurt
dışında nasıl tartışacaksın” da, en ideal olana ulaşamayacağım diye bırakalım
mı yani, hayır. Bu dil konusuna da nereden geldim? Bu konuda çok dertliyim de.
Daha sonra ayrıntılı bahsetmek isterim aslında.
Poster konumuza
geri dönelim, nadir bir durumu
araştırırken birçok farklı grup
hastalığı okuma fırsatınız olur, onu okurken bunu okurken bir de bakmışsınız
ben bu konuya nerden geldim dersiniz. Hiç
alakası yok iken ya acaba geçen ay takip ettiğim ya da halen takip ettiğim “hastanıntanısı bu olmasın” diye düşünürsünüz. Beyninizde birçok nöronda çapraz çapraz bağlantılar belirir,
çalışmayan noktalarda ışıklar çakmaya başlar, o nadir dediğiniz hastalık size
bir sürü kapı aralar. İşte o kongrede kimsenin
yüzüne bakmadığı poster var ya sizin için çok değerlidir.
Şimdi “level atlama” zamanı, hep vakahep vaka sıkıldınız, biz bunları niye yazıyoruz ki? Doçentlik kriterlerinde
puanı bile yok! Uluslararası SCI kapsamında yayınlanacak ta, beş puan yazar sayısına bölünecek te, 1,5
puan alsan dua et. Tamam o zaman nadir şeyleri seviciliği bir kenara bırakalım.
Şöyle düşünelim çok nadir bir tanı aklınıza geldi, yakaladınız hastanın hayatı
değişti, vay be helal olsun dediler nasıl yakaladı. Yılda bir iki kez oldu, üç
yılda 6-7 hastayı kurtardınız. Bu hastalar için yaptığınız harika!Tebrikler.
Başka bir şey
yaparak çok daha fazla insana faydalı olma imkânınız da var. Çok görülen bu
nedenle de kanıksanan durumlar. Mesela, kateter enfeksiyonları, delirium, dekübit
yaraları, asinetobakter enfeksiyonları (bazı personeller için kullanılır ya: “hastaneyi onun üstüne yapmışlar”
mübarek) bunlar için iyileştirici bir fikriniz olduğunu düşünsenize o zaman gizli kahramansınız. Yılda onlarca
belki yüzlerce insanın hayatına dokundunuz. Hastalarınızı öldürücü pis fırsatçı
enfeksiyonlardan kaybetmediniz. Gencecik hastanız dekübit ağrısı çekmedi.
Peki bunlara
nasıl çözüm bulacağız. Öncelikle durumun farkına varmanız, çok iyi şeyler yapabileceğiniz ve sınırları hayal gücünüz olan çok
kritik bir yerde, yoğun bakım
dünyasında olmanın ayrıcalığını
hissetmeniz gerekir. Bir yıldır evlisiniz aklınız hala platonik aşkınızda, onkolojide, endokrinde 😊bırakın
bu düşünceleri.
Ülkemizin,
insanlarımızın her branştan daha çok yoğun bakımcıya ihtiyacı var. Unutmayın ne
seçerseniz seçin sonunda hastayı
göndereceğiniz yer neresi? Edirne’ye yolunuz düşerse Devlet Hastanesi’ne uğrayın
iki gün izin alın gelin, bir yoğun bakımcı ne yer ne içer ne yapar? Dört sene önce Allah’ım beni akademisyen yapma
diye dualar eden ben nasıl bu hale geldim, biraz ondan bahsetmek istedim.
Tamam kaldık
yoğun bakımda ne yapalım ne araştıralım? Fikir isteyen olursa özelden mesaj atsın😊.
Sizlere önerim önce
kliniğinizin performans verilerini çıkarmanız ve hangi alanların iyileştirmeye
ihtiyaç duyduğunu saptamanız ve onun üzerine gitmeniz. Bir diğer fikir, insidansı
yüksek olan spesifik hastalık gruplarında taramalar yapmak olabilir.
Hastalıkların yoğun bakım gidişatlarını görüp dünyayla, son literatürle
kıyaslamak eksiklerini görmek, iyi yaptıklarını da dünyaya duyurmak.
Mesele akademik
bir titre mi deniyor, ondan sahip olmak değil aslında yolculuktan zevk almak.
Bu sitenin (Yoğun bakım kalite platformu) en
önemli hedefi içinde biraz olsun, daha iyi bir yoğun bakım işleyişi için hevesi
olan arkadaşlara yol göstermek.
Poster
yazın tükenmeyin!
İleriki günlerde
“Yeni başlayanlara poster yazımı”
adlı kitabımdan (yok öyle bir kitap aramayın, belki de vardır ama ben yazmadım)
poster örnekleri sunmaya başlayacağım, sizde isterseniz kendi posterlerinizi buradan
paylaşabilirsiniz.
Meslek hayatıma
112 acilde başladım, dahiliye asistanlığı ve uzmanlığı süresince gerek servis hastaları gerekse de mavi kod vakaları nedeniyle birçok
arrest vakasına müdahale etmem gerekti.
Okumayı seven
biri olmama rağmen bu konuda nedense bir kılavuz ya da derleme okumadım, belki
de sıra gelmedi. Hep eksikliğini hissettim, hastayı hızlıca entübe et, kardiyak
masaja başla hasta dönerse hemen yoğun bakıma çek.
Şimdi mezun olan
arkadaşların çoğu bu konuda eğitim alarak fakülteden ayrılıyorlar, benim
yaşıtlarım biraz şanssız. Tıp fakültesine girdiğim 95 yılından sonra bu konuda
yaşadığım deneyimleri gözden geçirerek zorlandığım konuları ön plana alarak yine
maddeler halinde bir çırpıda okuyabileceğiniz, kendinizi gözden
geçirebileceğiniz bir özet yapmaya çalıştım, faydalı olması dileğiyle.
1) Hasta monitörize değil ise arrest durumunu
anlayabilmek ve yaşam belirtisini gözleyebilmek için hastayı omuzlarından nazikçe sarsın, yüksek
sesle “iyi misiniz” diye sorun.
2) Solunumun varlığını anlayabilmek için hastanın göğüs hareketlerini gözleyin, ayrıca
hastaya yanağımızı yaklaştırarak solunum
seslerini duymaya ve hissetmeye
çalışın. 3) Hastanın dolaşımının devam edip etmediğini
anlayabilmek için karotis nabzını
elinizle kontrol edin
·İlk üç maddeyi 10 saniyeyi aşmadan yapmaya çalışın
4) Hastane dışında 112’ye haber verilmesi, hastanede ise “mavi kod” vererek “medikal
acil ekibine” haber verilmesini sağlayın
5) Yaşam
belirtisi olmadığını anladığınız anda hemen göğüs kompresyonuna başlanması
nörolojik sekel gelişiminin engellenmesi için önemli. ·Dakikada
100-120 kez olacak şekilde sert ve
ritmik ve göğüs kafesinde 5-6 cm lik
çökme oluşturacak şekilde olarak etkin bir kompresyon yapın
·Bu videoyu görmeyeniniz kalmamıştır ama güzel
bir görsel örnek olması nedeniyle yeri gelmişken paylaşmak istedim.
6) Hava
yolunu açabilmek için “çeneyi kaldırma”
·Baş boyun travması
durumlarında servikal omurga zedelenmesi şüphesi varsa bir yandan servikal inmobilizasyonu sağlarken, bir
yandan da “çene itme” manevrası ile
alt çene mandibulanın her iki köşesinden yukarı
ve dışa doğru itilerek hava yolu
açıklığı sağlanmalıdır.
·Arrest durumlarında göğüs kompresyonunun öncelikle başlanıp sonrası hava yolu
açıklığının sağlanması günümüzde ortak görüş, ancak unutulmaması gereken hastanede takipli hastalarda arrestlerin
çoğunluğu hava yolu problemleri
nedeniyle gerçekleşiyor olması. Ben de
bunu birçok kez deneyimledim, mavi kod için ulaştığımız hastalarda özellikle trakeotomi
bakımındaki eksiklik, sekresyon temizliğine özen gösterilmemesi, arreste neden
olabiliyor.
·Bu nedenle hastanın orotrakeal tüpü ya da
trakeotomisi varsa açıklığını kontrol edin
ve gerekirse en kısa zamanda aspirasyonunu
sağlayın.
7) Hastane
dışında isek 30 göğüs kompresyonu
sonrası iki soluk desteği vererek
CPR’a devam etmeliyiz. Ancak suni teneffüs
yapmak istemiyorsanız, sorun değil
göğüs kompresyonları devam edin.
8) Eğer yardım edebilecek kimse var ise etkin göğüs kompresyonunun
sağlanabilmesi için iki dakikada bir
kardiyak masaj yapan kişiyi değiştirin.
9) Kardiyak arrest durumunda imkanlar doğrultusunda,
göğüs kompresyonun manuel uygulanmasının zor olduğu hasta transferi sırasında “ayarlanan modda mekanik kompresyon/dekompresyon
uygulayan cihazlarının” kullanımı göğüs
sıkıştırma kalitesi arttırabilir ve elin
kesintiye uğrama süresini kısalttığı için tercih edilebilir.
10) Solunum yolu entübasyonu becerimiz varsa entübe etmeli,
·Entübasyon eğitimimiz yok ise medikal acil ekip
(mavi kod ekibi ya da 112 ekibi) gelene kadar, ambu maske ile oksijen desteği sağlamak gerekli,
·Ambu
desteği uygularken çok hızlı ve iki elle çok fazla tidal volüm vermek
alveollerde aşırı gerilmeye neden olabilir, bu nedenle tek elle ve 6 saniyede bir solunum desteği vermeniz yeterli.
·Larengeal mask kullanımı da bir seçenektir,
uygulaması kolaydır, bence mutlaka
bulundurun, ancak aspirasyonu çok efektif yapamayabilirsiniz.
11) Hasta zaten entübe
ve mekanik ventilasyon desteği alıyor ise MV modunu Hacim-SIMV moduna alıp, solunum
sayısını 8-10/dk. ve tidal volümü
500 ml olacak şekilde ayarlayıp, göğüs kompresyonlarına devam
edebilirsiniz.
12) Göğüs kompresyonuna devam ederken kısa süre (5 saniyeyi aşmadan) ara vererek spontan dolaşımın geri gelip gelmediğini
kontrol edin ve nabızsızlık devam
ediyorsa her üç dakikada bir adrenalin
desteği verin.
·Hastayı monitörize
edin,
·Hastanede iseniz zaten yardımcı sağlık personeli
defibrilatörü hemen hasta başına
getirmiş oluyor.
·Hastane dışında iseniz yakınlarda, kullanımı
giderek yaygınlaşan eksternal otomatik
defibrilatör olup olmadığını sorgulayın.
·Damar
yolu yoksa ve açılmasının zaman alacağını düşünüyorsanız İntraossoöz yolu kullanmayı aklınızda
tutun. İntravenöz kullandığınız hemen tüm ilaçları benzer dozda bu yolla
uygulayabilirsiniz. Daha önce birkaç kez başıma geldi, özellikle dahili
servislerde acil durumlarda damar yolu
bulmak, bir de hipoglisemi
durumunda çok çok zor olabiliyor.
13) Hasta asistoli
ya da nabızsız elektrik aktiviteye
sahip ise göğüs kompresyonuna devam etmemiz gerekiyor.
14) Hastada nabız
var ancak VT ise senkronize
kardiyoversiyon uygulayın,
·Üçüncü şoklamadan
sonra VT atağının tekrarlamaması için 300
mg amiodaron uygulayın (1 ampulde
150 mg var, 100 cc SF’te 10 dakikada 2 ampul yükleme dozu) yapıp, 5. şoklama sonrası150 mg’lık ek doz uygulanabilir.
·Öncelikle kendinden
yapışkanlı pedi, manuel kaşık kullanımına her zaman için tercih edin
·Defibrilasyon
aşamasındaki duraksamaların da 5
saniyeyi geçmemesine dikkat edilmeli
·Bu esnada
oksijen maskesi ya da nazal kanül, trakeal tüp ya da trakeotomisinden oksijen
desteği alıyor ise oksijen hatlarını
hastadan ayrılıp hastanın göğüs bölgesinden en az bir metre uzaklaştırın
·Ventilatöre bağlı takip edilen hasta ise hastanın ventilatör ile bağlantısını
kesin
15) Hastada nabızsız
VT ya da VF mevcut ise cihazı
senkronize etmedenkardiyoversiyona
başlayın (200J, 300J ve 360J); şok sonrası ritme
bakmadan iki dakika daha göğüs kompresyonuna devam edip sonrasında ritmi
kontrol edin. Bu noktaya genelde dikkat edilmiyor bu nedenle dikkat
çekmek istedim. Nabızlı VT de olduğu gibi burada da üçüncü şoklama sonrası yine amiodaron
infüzyonu verilmesi gerekiyor.
16) Arrest hastada geri döndürülebilir nedenler
açısından hasta dosyasının elektrolit bozukluğu
konusunda fikir sahibi olunmalı hiperkalemi
varsa %10 CaCl, hipovolemik bir durum varsa sıvı
desteği başlanmalıdır.
17) Tansiyon
pnömotoraks ve kardiyak tamponat
olasılıklarını edebilmek için artık hemen hemen tüm servislerde bulunan USG ile hastayı değerlendirebilirsiniz.
18) Göğüs kompresyonları esnasında işlemin efektif
olup olmadığı ya da hastanın CPR’a yanıt verme şansı açısından çoğu acil
serviste bulunan Kapnogram cihazını kullanabilirsiniz.
•CPR’nin
20. dakikasından
sonra10
mmHg üstüne çıkılamayanEnd-tidal CO2(ETCO2)düzeyinde
sağ kalım oranı düşüktür. Bu cihazın bir diğer faydası da özafagusu entübe ettiyseniz CO2
sıfıra yakın çıkacaktır.
19) İmkânınız varsa arter monitörizasyonu yaparak hastanın hem ritmini hem tansiyon arteriyel
değerlerini görmeniz mümkün, uzayan resüsitasyonlarda büyük kolaylık sağlıyor.
Nabızsız elektrik aktiviteler sinüs ritmini taklit edebiliyor. Büyük arter
nabızları kişiye göre göreceli ve yanıltıcı olabiliyor, resüsitasyona gereksiz
ara verilmesine neden olabiliyor.
20) Belki bu günkü imkanlarımızla bizim için hayal
görünse de eCPR’dan bahsetmek gerek.
Hasta hastane dışında tanıklı arrest,
hemen resüsitasyona başlanmış, 112 acil
ekibi geliyor ve resüsitasyonu devralıyor, 15. dakikada halen hastadan yanıt alınamıyor, ECMO ekibi aranıyor, ekip gelip kateterizasyonu yapıyor ve CPR’ın
30. dakikasında ekstracorporeal dolaşım başlanmış oluyor. Hastaya hastenede
koroner girişim uygulanıyor. Arrestin üçüncü günü hasta oturur pozisyonda kahvaltısını
yaparken poz veriyor. Bu vaka üç yıl önce uluslararası bir kongrede, Birleşik
Arap Emirlikleri’nin bir vakası idi. Dokuz personelden oluşan ECMO ambulanslarıyla
hizmet veriyorlar. Aşağıdaki video hasta bahsettiğim hasta değil ama aynı
kaderi paylaşmış.
21) Son
olarak başarılı bir resüsitasyon sonrası, nörolojik kayıpları en aza
indirebilmek adına beynin metabolik aktivitesini azaltıp sekonder hasarı
önlemeyi amaçlayan eski adıyla “teropotik
hipotermi” şimdiki adıyla “hedeflenmiş
sıcaklık yönetimi” konusu var. O da başka bir yazının konusu olsun.
Ülkemizde hemen her yoğun bakımda, tüm
hastalara “Acute Physiologic And Chronic Health Evaluation II” (APACHE II) hastalık şiddeti skorlaması rutin
olarak yapılmakta ancak çoğu zaman dosya bilgisi olmaktan öteye geçmemekte, bu
skor bize performans değerlendirmesinde nasıl yardımcı oluyor, bu yazımda
kısaca bunu özetlemek istiyorum.
Kritik hasta takibi yapılan karma
YB’lerde hasta profilleri ve hastalık şiddetleri çok farklı olabilir. Sevk
kabul merkezi olarak kabul gören hastanelerde mortalite beklentisi daha yüksek
olmaktadır. Bu nedenle kaba mortalite
hızı iyi bir kalite göstergesi değildir.
APACHE
II
hastalık şiddeti skorlama sistemi; YB hastalarında
hastalık şiddeti ve mortaliteyi öngörmede sık kullanılan skorlama
sistemlerinden biridir.APACHE II ye
görebeklenen ölüm oranı,
bilgisayar tarafından oluşturulan bir algoritmayla hesaplanabilmektedir. Kritik hastada APACHE II gibi etkinliği
kanıtlanmış bir hastalık şiddet skorlaması kullanılarak, elde edilmiş hastalığa özgü beklenen mortalite tahmininin,gerçekleşen
mortalite ile kıyaslanması sonucu Standardize Mortalite Oranı (SMO) elde edilir.
SMO: Gözlenen mortalite oranı
/ Beklenen mortalite oranı
Böylece benzer hastalık ciddiyetine sahip
klinikler arasında karşılaştırma yapmamıza imkân sağlayan bir kalite göstergesi
elde edilmiş olur. Bu değerin “<1” olması beklenenden daha az oranda mortalite
gerçekleştiğini göstermektedir.
Kültürel
ve yönetimsel farklılıklar nedeniyle, SMO’nun uluslararası düzeyde
değerlendirmesi zordur aynı zamanda uygun olmayabilir.
Standardize
Mortalite Oranı kritik bakım
kalitesinin tanınmış ve nispeten sık kullanılan bir kriteri olsa da bu oranın elde edilmesi, her hasta için birçok
verinin girilmesini gerektirdiğinden zaman
alıcıdır, YB’ler arasında hasta profili (vaka karışımı) çok değişken olduğundan hastalık şiddet skorları
benzer olsa da karşılaştırma yapılabilecek benzer
hasta profiline sahip klinik bulmak hala sıkıntılı bir durumdur.
Fizik imkanların ve personel iş yükünün
farklılıkları da düşünüldüğünde SMO oldukça eleştiri alan bir kalite
göstergesidir. Bununla birlikte kendi klinik gidişatınızı takip etmek amaçlı
kullanılması klinik hizmet kaliteniz açısından yol gösterici olacaktır.
Moreno RP,
Hochrieser H, Metnitz B, et al. Characterizing the risk profiles of intensive
care units. Intensive care medicine 2010, 36(7):1207-1212.
Poole D, Rossi C,
Anghileri A, et al. External validation of the Simplified Acute Physiology
Score (SAPS) 3 in a cohort of 28,357 patients from 147 Italian intensive care
units. Intensive care medicine 2009, 35(11):1916.
Daha iyi bir yoğun bakım işleyişi için heyecan duyan herkesi destek olmaya davet ediyorum. Bazı blog yazılarım bir yoğun bakımcı için hafif gelebilir, amacım ileri düzeyde akademik kafa karışıklığı yaratmak değil, aksine son literatürü de gözden geçirip, klinik deneyimlerimden de örneklerle bilgiyi kullanılabilir kılmak, hayata geçirmektir. Bu nedenle yoğun bakım eğitimim öncesi yanlışlarımı da gözden geçirerek, kritik hastayla her basamakta uğraşan sağlıkçı arkadaşlarım için de özetler vermeye çalışıyorum. Her yazımın sonunda yorum kutularını göreceksiniz, lütfen önerilerinizi, yorumlarınızı, beğeninizi ya da, eleştirilerinizi esirgemeyin. Bloğum için teknik destek almıyorum, amatörce başladım bu nedenle sayfa düzeni için önerileriniz de benim için çok önemli, saygılarımla, sağlıcakla kalın.