4 Temmuz 2023 Salı
Akşam olunca Uludağ Kampüsü bana kalır.
"Belki yaslanırdın bana mahpusta duvar olsaydım, olsaydım" bu parçanın ilk söylendiği anın kaydı. Yeni bir şey üretmek ya da olanı ortaya çıkarıp insanlara sunmak ne güzel.
12 Nisan 2023 Çarşamba
“Ağrı kesicinizi daha iki saat önce yaptık, ilaç saatiniz gelsin öyle yenisini yapacağız!”
Bu
diyaloglara şahit olmayanımız var mı? Çalıştığım farklı hastane ve yoğun bakım
kliniklerinde gözlemlediğim ve içime sindiremediğim bir durum var. Postop major
cerrahi hastalarında hasta gelir analjezi orderı verilir:
-
Parasetamol 1 gram 4x1 iv. infüzyon
-
Tramadol 3-4x 50-100 mg iv. infüzyon
-
NSAİİ 3x1 iv. İnfüzyon
Sizlere de
tanıdık geldiğini düşünüyorum. Neredeyse rutin haline gelmiş tercihler. Bu
konuda uzun süredir kafamı kurcalayan noktalar var. Eğer elinizde varsa hemen
taksanız bile etki başlama sürelerini dikkate aldığımızda hasta en iyi ihtimal
ile 5-10 kıvranacaktır. Bazı hastaların ise yeni doz saati gelmeden analjezik
talep ettikleri ve ızdırap içerisinde olduklarını çok kez deneyimlemişsinizdir.
Yine polifarmasinin neden olduğu maliyet artışı ve ilaç etkileşimleri konusu
da cabası. Analjezi amaçlı 24 saat içinde ortalama on kez ilaç uygulaması yapmamız
gerekiyor. Postop yoğun bakımlarda
önemli bir iş yüküne neden olabilir. Bu ilaçların verilmesi esnasında
uygulanan ek sıvı miktarı biraz abartırsak 600-1000 cc arası olabilir.
Parasetamol
tedavisini
verirken yan etkileri çok düşünmeyiz, uygulaması en basit gelen en masum ilaçtır.
Ancak maliyeti diğer ilaçlarla kıyaslandığında sizi şaşırtabilir. Ateşi baskılaması
da takipte dikkate alınmalı mıdır, bunun bir önemi var mıdır şu anda yorum
yapamadım.
NSAİİ açısından
baktığımızda bir yoğun bakımcı için birçok çekince ile birliktedir. Gastroenteroloji,
nefroloji ve hematoloji stajlarında bu grup ilaçların hayati yan etkileriyle o
kadar uğraştım ki yoğun bakım pratiğimde hemen hiç tercih etmedim. Saymama
gerek bile yok blog konusu gereği özetlemeden geçemeyeceğim. Mide mukozal
koruma mekanizmalarından vaz geçiyoruz, zaten stress ülser gelişimi
riski yüksek olan hastayı daha fazla riske atıyoruz. Gastrointestinal kanama
riskini arttırmanın yanısıra trombosit sayısında azalmaya ve trombosit
fonksiyonlarında bozulmaya neden olarak cerrahi müdahale alanlarında
pıhtılaşmayı da riske atıyoruz. Ayrıca opere edilen hastalar nispeten yaşlı ve
komorbiditeleri olan hastalar, eşlik eden kardiyak vasküler patolojileri var
ise MI riskini arttırıp sıvı tutulumuna sekonder ödem
gelişimini de kolaylaştırıyoruz. Renal fonksiyonlar üzerindeki etkisini
de unutmamak gerek afferent arteriollerde vazokonstriksiyon yapıp intraglomerüler
basıncı azalmasına neden oluyor. Neresinden tutsak elimizde kalıyor. Fiyat açısından
bakarsak parasetamolden çok daha ucuz ürünler var.
Tramadol hepimizin
aşina olduğu adıyla Contramal® açısından
baktığımızda onun da fiyatı uygun sayılır. Buna ne mana bulabiliriz. Kendisi sentetik
bir opioid merkezi sinir sisteminde norepinefrin ve serotonin alımını
engeller. Böylece ağrının yayılmasını önler. Serotonin salınımını arttırdığı
için de antidepresan özellik gösterdiği hatta deliryumda da kullanıldığını
bildiren bir makale hatırlıyorum. Günlük 400 mg dozunun geçilmemesi
önerilir. Karaciğer ve veya renal fonksiyonlar bozuk ya da hasta 75 yaş
üzerindeyse doz ayarlaması gerekir. Yüksek dozlarda nöbet geçirme riskini
arttırdığı bildirilmiş. Kafa travması, epilepsi tanılı hastalarda
vermesek daha iyi. Parkinson hastalarında da dikkatli olunması önerilmiş. Birçok
ilaçla etkileşime girebilir ama yoğun bakımda kullandıklarımızdan Linezolidi
bulabildim. Etkisinin başlaması iv verildiğinde bir saat içinde başlar ve indüklendikten iki ila dört
saat sonra zirveye ulaşır. Diğer opioid analjeziklerde olduğu gibi Gastrointestinal
motiliteyi azaltığı da bilinmektedir. Biraz uzattım gibi oldu ama bazı
hastalarda tramadolu aktif hale getiren karaciğerde bulunan enzimsel bir
eksiklik (CYP2D6) sonucu ilaçtan beklediğimiz etkiyi göremeyebiliriz. Bu
durumun Kafkas toplumlarında %7 civarı olduğu bildiriliyor. Tersi de
geçerli enzimin aktivitesi yüksek bu sefer toksikasyon bulguları
gelişimi kolaylaşacaktır. Sonuç olarak bu ilaca doz ayarı zor ama ben de
çok sık order ediyorum. Yapay zekâ uygulamalarının hastanın yüz mimiklerine
göre ağrıyı algıladığı günümüz teknolojisinde bizim gülen ve somurtan yüzlerin
olduğu skorlamalardan bahsetmek istemiyorum.
Şimdi ben
bunları neden anlattım? Yaklaşık beş yıldır yoğun bakıma yeni aldığım major
cerrahi, travma ve ağrılı malignite hastalarına uyguladığım bir analjezi
yöntemim var. Hasta yatağına alındığı gibi geliş nedeni ne olursa olsun
ağrısını sorguluyorum, ağrı şiddetini tartmaya çalışıyorum. Şiddetli ağrı çektiğini
düşündüğüm ya da bunu kendisi tarif edebilen hastalarıma hemen Fentanyl
infüzyonu (100 cc SF içinde 0,5 mg’lik ampullerden 2 adet katıp 5cc/h
olacak şekilde) başlıyorum. Yanına başka bir analjezik eklemiyorum. Hemşiresine
aralıklarla hastayı değerlendirmesini ağrısı azaldıkça dozunu azaltmasını ama
hastanın olası yoksunluk semptomları yaşayabileceğini düşünerek ilacı kesmemesini
belirtiyorum. Sabah vizite geldiğimde infüzyon dozu genellikle 1 cc/h’te kadar
düşülmüş oluyor. Parol® 3x1 iv rutin ve Contramal® 2x100 mg infüzyon (LH)
order veriyorum ve Fentanyl tedavisini kesiyorum. Bunu ekstübe hastalarda da
rahatlıkla yapabiliyorum. Hiçbir hastamda solunumun depresyonu ya da sol kas
rijiditesi düşündürecek solunum sıkıntısı yaşamadım. Yirmi dört saat infüzyon
ile bağımlılık riskinin yoğun bakımda bir sorun
olmayacağını düşünüyorum, olmadı da. Fentanyl infüzyonuna bağladığım hipotansiyon
ya da ritm problemi yaşamıyorum. Opioid bandıyla gelen hastalarımda
bandı çıkarıp titre edebileceğim infüzyon tedavisine geçiyorum. Ağrının çabuk kesilmesi hasta konforunu
arttırdığı gibi benim ve hemşirelerimin de işini kolaylaştırıyor. Postop batın
operasyonları sonrası barsak motilitesiyle ilgili belirgin bir sıkıntı
yaşamıyorum. İlaç etkileşiminin daha az olabileceği düşüncesindeyim. İlaç
infüzyon sayısı, maliyet ve ekstra verilen mayi miktarı azalıyor.
Benim
takibimde düşük doz infüzyon tedavisi ile görmesem de onkoloji servislerinde yaşlı
hastalarda Duragesic TTS® bantların yapıştırılması sonrası
gelişen bilinç bulanıklığı tablosuyla SVO şüphesiyle araştırılan hastalar
gördüm. Narkotik analjeziklerin yan etkilerini ayrıntılı bir şekilde daha önce
özetlemeye çalışmıştım. (https://www.yogunbakimkalite.com/2018/07/sedasyon-analjezi-ve-kas-gevsemesi.html)
Çok daha
etkili bir ajan varken morfini hiç tercih etmiyorum. Karaciğer ve veya renal yetmezliği olan hastalarda Remifentanyl’i
sık kullanıyorum, tabi bunu sadece ENTÜBE hastalarda kullanıyorum. Fentanyle
göre maliyeti daha yüksek ve her hastanede ulaşmak mümkün olmayabiliyor.
İki yıl önce akut KC Y nedenli ekstübe ettiğim bir hastamda başka bir nedene
bağlayamadığım solunum depresyonu gelişti. Remifentanyl 1cc/h ten
gidiyordu. Hastayı tekrar entübe edip 2 saat sonra tekrar ekstübe edebildim.
Fazla
uzatmadan, hastaların infüzyon olarak sadece 24 saat boyunca alacakları “OPİOİD MARUZİYETİNİ SINIRLAMAK İÇİN” neden bu kadar uğraş içerisindeyiz anlam veremiyorum.
Opioid kullanmayacağız diye hastaya verilmesi önerilen (multimodal
tedaviler) pregebalin, gabapentin vermenin çok mantıklı olmadığını
düşünüyorum, Contramal®’in yanına koyduğunuzda solunum depresyon riskini
arttıbileceği belirtilmiş. Henüz yoğun bakımcı değilken Pregabalinin kalp yetersizliği
vakalarında tabloyu ağırlaştırdığına şahit olduğum vakalar olmuştu. Precedexi
®deliryum amaçlı çok sık kullanıyorum ancak analjezik etkinliği açısından çok
etkili olmadığı yönünde bir düşüncem var. Ketamin kullanım deneyimim ekstübe
hastalarda pek yok, bu konuda bir yorum yapamayacağım.
Contramal®in
de opioid olduğunu düşünürsek, en etkin opioid infüzyon tedavisinin öncelikle başlanması
ve sonrasında diğer tedavilere geçilmesinin daha insancıl olabileceğini
düşünüyorum. Opioid maruziyetinden kaçınacağız derken özetlemeye çalıştığım özellikle
NSAİİ’ların yan etki riskini almaya gerek olmadığı düşüncesindeyim.
Son olarak
acaba NSAİİ ilaçlara haksızlık mı yapıyorum diye postop hastalarda kullanım
gerekçesine baktım. Doku hasarı olan bölgeden salınan Prostoglandinleri inhibe
ederek ağrı reseptörlerinin histamin,
bradikinin gibi mediyatörlere karşı duyarlılığını azalttığını öğrendim. Mekanizma
güzel ama ne pahasına? Son dört aydır genel cerrahi yoğun bakımda çalışınca
deneyimimi paylaşma ihtiyacı hissettim. Yanlış düşündüğüm, gözümden kaçırdığım
noktalar varsa ya da kendi deneyimlerinizi paylaşırsanız çok mutlu olurum.
Bundan
sonra daha sık paylaşım yapmaya çalışacağım, gruplara yeni gelen arkadaşlarımız
için en çok okunan blog yazılarımın linklerini aşağıya bırakıyorum.
27 Şubat 2023 Pazartesi
Kcal Nedir? Santigrad (°C) nasıl yazılır?
Bir Kcal, 1 litre suyun ısısını 1 °C yükseltmek için gereken ısı enerjisi miktarıdır.
Kod ile yazımı: Klavyede boşluk bıraktığınız tuşunun (Space) sol kısmındaki Alt tuşuna basılı tutun. Ardından ise klavyenin sağ kısmında bulunan numaraların olduğu bölümde (NumberPad) 0176 tuşlarına basın. Karşınıza derece işareti (°) çıkacaktır.
22 Kasım 2022 Salı
“Bir kafesten kurtulmanın kaç yolu vardır?”
Son yedi günüm Eskişehir Şehir
Hastanesi’nde. Okan Bayülgen’in “Uykusuzlar Kulübü” adlı programını
izlerken halının üzerinde uyuyakalmışım, ne kadar vakit geçti bilmiyorum, eşim uyandırdı
yerine geç diye. Hoş son yavru doğduktan sonra yerim neresi o da belli değil ya:)
Saat 02 olmuş, yattım ama uyku gitti bu sefer. İçimde bir heyecan. Aksilik
olmazsa 1 Aralık günü Uludağ Üniversitesi’nde İç Hastalıkları ABD’da
öğretim görevlisi olarak çalışmaya başlayacağım. Nasıl olacak, kimlerle
tanışacağım, nasıl bir ortamım olacak, hayal ettiğim gibi olacak mı her şey?
Dört yıl aradan sonra tekrar üniversite ortamına geçecek olmak çok değişik bir
duygu.
Son dört yılda yaşadıklarım çok defa kendimi
sorgulamama neden oldu. YB uzmanı sayısı hastanemizde başlangıçta ikiydi, şehir
hastanesinde çalışanlar bilirler, iş yüküm çok fazlaydı (3,5 yılda 3200 hasta), çalışmayanlar ya da
henüz çalışmayanlar belki de hiç bilemeyecekler, anlatılmaz yaşanır
diyelim. Sanırım hastanedeki 8. ayımdı bir nöbet çıkışı (7 YB da 7 ex, 25 bin
adım) aynanın karşısına geçtiğimde kırk yılda emek emek büyüttüğüm
göbeğimin yok olduğunu gördüm, o an büyük şaşkınlık yaşadığımı hatırlıyorum.
Şöyle düşünmüştüm:
Fındık topla fındık ye, fındık topla
fındık ye…hayatın anlamı bu mu?
Tamam çok yoruluyordum ama neredeyse
15 yıl süren (6+5,5+3,5) üniversite deneyimi sonrası hayatımda ilk defa borçsuz
bir hayata kavuşmanın verdiği rahatlık da vardı. O dönemde üniversiteden kalma titizlenme
formlar oluşturma, checklistler yapma, yaptığın her şeyi yazma, hasta
yakınlarını her gün bilgilendirme…vs gibi beni yavaşlatan şeylerden sıyrılmaya
ve pratikleşmeye başladım. Son 3,5 yılında mesai arkadaşlığı yaptığımız
Pratisyen Dr arkadaşım, artık kardeşim diyebilirim Cansu’nun da gelmesiyle bazı
günler 42 hastaya çıktığımız bile oldu. O dönemde madem bu işi bu şekilde
götürmek zorundayım, mesai saatlerini biraz daha eğlenceli hale getireyim diye
düşündüm artık çok daha pratikleşmiştim, her şeyi bir kenara bırakıp yarım saat
kadar kahve molası vermeye, bu arada biraz plak dinlemeye, edebiyat
dergilerinden bir iki deneme şiir okumaya, annemin dediği gibi “olan şeylerden
bahsetmeye” (asla dedikodu değil) başladım. Adeta hızlı tren moduna
giren hayatımı biraz olsun yavaşlatmaya camdan dışarı bakıp manzaranın
tadını çıkarmaya hayatı duyumsamaya karar vermiştim ki kader ağlarını ördü
ve COVID-19’u gönderdi. Öncesinde 40 hasta bakıyordum belki ama toplasan 10
tanesi kritik diğerleri bakım hastası modundaydı ama COVID-19 öyle mi, 23-30
hasta ve hepsi kritik (dile kolay iki yıl), sürekli alert haldesin, neyse o konuya hiç girmeyeyim. Eski
evlilik gibi oldu sanki hiç öyle şeyler yaşamadık, ateş yine düştüğü yeri yaktı,
düşününce çok acılara tanıklık ettik ama geçti.
Son dönemde hastanede sayımız 6 YB uzmanına çıktı, hasta sayımız tolere edilebilir sayılara düştü, icaplarımız azaldı, gelirimiz biraz daha toparladı ama çoğumuz 40’lı yaşlardayız ve halen asistan gibi çalışıyoruz, çok daha fazla sorumluluğumuz var, vizit, ertesi gün tetkik planları, konslar, radyolojik tetkik planlamaları, o hastaların transferleri esnasında yaşanan stresler, hasta yakınlarını bilgilendirme, trakeotomisini, kateterini açma, bilumum girişimsel işlemler, mesai içi icap gününüzde mevcutların üzerine 6-12 hastayı daha kabul etme, yasal sıkıntı yaşama riski ve diğer bölümler olan etkileşiminizden bahsetmek istemiyorum.
Neredeyse tüm arkadaşlarımın düşüncesi
“Nereye kadar bu işi böyle devam ettirebiliriz ?”. Bu
durum çok bunaltıcı. Bitcoin desen herkes kaptırdı parasını, COVID herkesi
kumarbaz yaptı, ya borsa da düşerse? Buradan yeni uzmanlığını alan ve şehir
hastanelerine başlayacak arkadaşlara tavsiyem olsun, ne kadar değişir
bilmiyorum ama 12 hasta bakmanızla 25 bakmanız arasında maddi açıdan çok fark
olmuyor, sizi koordinatör gibi bir şey yapacaklarsa, bu şekilde çalışan arkadaşlarımıza
sorun artısı ve eksisini, mümkünse 8-12-17 yataklı bir YB’a sorumlu
olabiliyorsanız en güzeli. Baştan kuralınız olsun. Ben bu kadar bakabiliyorum
deyin. İcapçı da olsam, mesai sonrası 112’nin telefonlarını artık
açmıyorum, iki yıl boyunca sürekli evden arandım, bizler hastanenin icapçısıyız,
komutanın değil, hastanede nöbetçiler var, gerekirse beni ararlar diyorum
artık, olağanüstü bir durum olduğunda yöneticiler arıyor zaten. Diyeceğim o ki YB yan dal eğitimine başlayan sayısı
oldukça azaldı. Yeni uzman olanlar da büyük olasılıkla şehir hastanelerinin
yolunu tutacaklar, ben 4 yıldır mutlu olmanın yolunu bulamadım bu konu daha çok
uzar, bir şekilde kendinizi kurtarmanın yolunu bulun.
Başlıkta bahsettiğim kafes işte böyle bir şey. Ben bu kafesi kırmanın
yolunu uzun zamandır hayalini kurduğum akademik ortama geçmekte buldum. Gelirim
net olarak %40 azalacak; yavrularımdan, eşimden 6-8 ay belki daha uzun
süre ayrı kalacağım. İki yan dal uzmanı olarak 22’şer yıl birikim
yaparak alabildiğimiz evimize oturmak kısmet olmayacak. Dedim ya bu fırsat
olmasaydı daha ne kadar bu şekilde çalışabilirdim bilmiyorum. Dışardan bakınca
akıl karı gibi görünmüyor, bazan akşamları ne için diyorum, bu kadar çabaladın
alıştın da devam et, değer mi? İnsanlar üniversiteden kaçarken sen tersine gidiyorsun,
sonra sabah oluyor iki saat içinde tükendiğimi hissediyorum.
Neyle karşılaşacağımı bilmiyorum,
acaba hala öğrenme isteğiyle tutuşan, kendini geliştirme derdinde asistanlarım
olacak mı? Yoksa onlar da gelecek kaygısı hatta geçim sıkıntısı içinde bunalmış
halde günü geçirmek derdindeler mi? Acaba hala gözleri parıldayan, yaptığı
işten mutluluk duyan en az bir kişiyle de olsa karşılaşabilecek miyim? Uzun
zamandır tasarladığım projelerimi, eğitim planlarımı gerçekleştirebilecek
miyim? Sürekli öğrenme ve öğretme isteğim tekrar canlanacak mı?
Hayırlısı Allah utandırmasın diyelim.
24 Ekim 2022 Pazartesi
Tam odaklanıcam bi gülme geliyo !
Eskiden matrak cümleler, özlü sözler sakız kağıtlarına yazılırdı, Gırgır Dergisi vardı, gazetelerde karikatürler. Yaşam şartları ne kadar zor olsa da mizahı vardı hayatın. Etik kurullar yoktu hayatımda ama yaşamın etiği vardı. Sanki hak eden hak ettiğini alırdı. Çok çalışırsan karşılığını alırdın ya da ben öyle zannediyordum. Büyüyünce entrikaların, nasıl desem menfaat için koca koca insanların ne kadar küçülebildiğini gördüm. Ben böyle kötücül şeylerden bahsetmeyi sevmezdim ama yazmanın güzel tarafı bilinç altında saklanan farketmeden ağırlığa neden olan yüklerden kurtulmanı sağlaması. Yaş 44 ve o ünlü skorlamaya göre 5 yıllık kardiyak olay yaşama risk yüzdem arttıkça, akşamları aldığım tansiyon ilacının yanına bir de kolesterol ilacı eklendi. Bu nedenle fırsat buldukça yürümeye başladım.
Bizim buralarda pek güzel kestane ağaçları var, önce meyve verdiler sonra yaprakları kızıllaştı/sarardı sonra yapraklarını dökmeye başladılar, bu günlerde de minik minik kuru dallarını dökmeye başladılar. Kötümser başladığıma bakmayın kendimle çoktan barıştım. Ne güzel diye düşündüm hem meyvesini verdi hem de ufak ufak sıkıntılarını, dertlerini salıveriyor toprağa.
Görebilirse bir dahaki baharı yine canlanacak. Bir ağaç olmak istesem kestane olmak isterdim. Camımızın önünde genç bir çam var benim oğlanlarla büyüyen her zaman dimdik yaprakları göğe doğru asil, her daim yeşilin en koyu tonu. Ne zaman baksam aynı, renk vermek istemese de bir tek kar yağdığında sanki daha bir mutlu. Binlerce şiire onlarca şarkıya konu olan son baharı güzellemek değildi amacım yazmaya başlarken. Bu günlerde deneyimlerimi paylaşmak için bloğuma değil de bilimsel dergilere makaleler yazmaya başladım, hepsinin kendine özgü prensipleri var.
Biri özeti 400 kelime ister diğeri 200 kelime, azıcık bir giriş yapayım desem biter. Türkçesi 160 kelime olan özet İngilizceye çevrilince 320 kelime oluverir, kıs kısabilirsen. Biz az kelimeyle çok daha fazla şey anlatabiliyoruz sanırım. Hatta yemekte babamın el hareketiyle su istediğini anlayabilirdik. Hele o anahtar kelime seçimi yok mu Allah’ın emri mi neden kısıtlıyorsun beni? Ben HFNC yazmak istiyorum, yazamıyorum. Altın yol var bilirsiniz “parayı veren düdüğü çalar” sen iki yıl uğraşmışsın geceni gündüzüne katıp hastalarını iyi etmeye uğraşmışsın, bir de üzerine sürekli literatür tarayıp güncellemişsin kendini, hadi demişsin artık deneyimlerimi paylaşayım. Benim de bir katkım olsun. Dergi de benim emeğim ile sayı çıkartsın, benim yayınından atıf alsın, impactını arttırsın bir de üzerine benden fahiş ücretler talep etsin. Başka bir meslek grubunda böyle bir şey var mı? Bilime katkı mı yaptıkları, reklamcılık mı, beni dünyaya tanıtmak mı? Benden niye ücret alıyorsun? Benim aklımın eremediği birçok masraflarının (editörlük, akran denetimi, hosting servisi, arşivleme, koruma) olabileceğinin farkındayım bununla birlikte bir makale için 3500€ alan bir derginin bir sayıdaki kazancını düşünüyorum, burada bırakayım.
O zaman benim yazım atıf aldıkça bana da payımı ver !
Bunu demek için daha vakit var 😊 hissediyorum.
Bilimsel yayın süreçlerine hakemlerin ve editörlerin gözünden de bakıp empati yapmak isterseniz diye ülkemizden güzel bir çalışma gözüme ilişti “Bilimsel Yayın Deneyimleri: Editör, Hakem ve Yazar Olmak“(E-Uluslararası Eğitim Araştırmaları Dergisi ISSN: 1309-6265, Cilt: 13, No: 1, ss. 316-337) Dr.Özden Ölmez Ceylan ve Dr.Aslı Ağıroğlu Bakır Hocalarımı tanımasam da emeklerine sağlık.
Bir de yeşil yolları var bu dergilerin, aboneli dergi ya bunlar senden ücret almıyorlar ama scı-HUB’dan habersiz dünya doktorları abone oluyorlar ve bu dergileri okumak için bazan de sırf bir makale için para ödüyorlar. Belki de biz fakir olduğumuz için bana absürt geliyordur. Derginin bu yolundan gitmek istiyorsan yazara bedava ama bu sefer de yazını kabul ettirebilirsen ettir.
Başta sakız kâğıdı demiştim ya aslında aklımdan geçen atasözü şuydu:
A+CL>>>>>>> E + CL
Çoğunuz bulmuştur da ben gene de söyleyeyim, “Acele giden ecele …”
Bak şimdi çağrışım nerden A+PC>>>>>>>>>>>> E+PC
Eğer makalenizi herkes bedava görsün “açık erişim” benden olsun diyorsanız, “makale İşlem ücreti” yani APC (Article Processing Charge) ödemeyi en baştan, “makale yayınlanacak olursa” ödemeyi kabul ediyorsunuz. Bu oldukça yasal, dergiye makale yüklerken milliyetinizi soruyor, Mısırlı iseniz bu APC yi ödeyebilecek dernekler, vakıflar, STK’lar yani sponsorlar bulabilirsiniz ama Türk iseniz bu biraz zor. Bunun bir yolu varsa değerli hocalarım bizlere fikir verebilirse çok hora geçer. Bu yola nedense Altın Yol (Gold Open Access) demişler. Bu yolun çoook daha değerli olduğuna dikkat çekmişler sanırım.
26 Mayıs 2022 Perşembe
Durun Kavga Etmeyin Siz Kardeşsiniz (IVIG TEDAVİSİ)
Pandemi
sürecinin yoğunluğundan henüz çıktığımız bu günlerde biraz olsun rahat nefes
alabildik. “Acaba şimdi ne yapmalıyım” sorusu hemen her gün aklımı
tırmalamaya başladı, yeniden. Son iki yılda 5 yaş kadar yaşlanmış hissetmekle
beraber günler geçtikçe travmanın etkisini atlatacağımdan eminim. Yine olumlu
yönünden bakmaya çalışayım.
Daha önce yoğun
bakımda kullanmaya fırsat bulamadığımız bazı tedaviler ve cihazlar konusunda
uzmanlaştık, hemen 2. atakla birlikte kullanmaya başladığımız nazal yüksek akım
(HFNO) cihazlarını ve mekanik ventilatör modlarını yönetmede uzmanlaştık, kendi
adıma bu süreçte 4 farklı cihazda bu yöntemin huyunu suyunu deneyimleme
fırsatım oldu.
Hani daha önce “bu
cihaz yokken insanlar ne yapıyormuş” denir ya ben de şimdiden öyle
hissediyorum, şimdi bu modlar sayesinde postop olsun, travma olsun hatta KOAH
akut atak olsun acilden entübe postresüsite alınan hastaları çok daha erken
ekstübe edebiliyor ve yoğun bakımda kalış süresini kısaltabiliyoruz.
Noninvaziv CPAP
maskelerin burun sırtında ve yüz cildinde yaptığı bası izlerini neredeyse
görmemeye başladık. Bizim için olduğu kadar hasta konforunu da belirgin arttırdı.
Bununla birlikte APRV modunu kullanarak belki mortaliteyi azaltamadık
ancak diğer modlarla 70 – 80’ni geçmeyen satürasyon değerlerini 5-10 dk içerisinde
%90’ların üzerine çıkarabildik. Sitokin fırtınasını baskılamakta vaskülit
hastalarında nispeten deneyimimiz olsa da Tocilizumab ve Anakinra gibi antisitokin
tedavileri deneyimleme fırsatı bulduk, kendi başımıza order edebilecek yan
etkileri yönetebilecek duruma geldik. Puls KS tedavileri bolca
deneyimleme fırsatı bulduk. Bugün size özetlemek istediğim asıl konu yine
pandemi döneminde deneyimleme fırsatı bulduğum IVIG tedavisi.
Sayabildiğim kadarıyla yaşadığımız 4,5-5 atak esnasında yaptığımız tedavilerde zaman zaman artık hasta için eldeki tüm imkanları kullanıp tıkandığımız noktalar oldu. Kendimizi uçurum kenarında her hissettiğimizde yeni bir tedavi arayışına girdik. Yine o dönemlerden birinde 3. atağın başlangıcıydı sanırım. Recovery çalışmasının sonucu henüz benimsenmeye başlanmış, 6mg/gün dekort uygulaması yerleşmeye başladığı dönemdi. O dönemde yaklaşık 30 kadar hastamıza tocilizumab uygulamıştık, Mortalitemiz belirgin azalmıştı, hasta geldiği gibi 35-45 soluyan sat HFNO hatta üzerine rezervuarlı maske takılmasına rağmen %88 lerde olan hastalara 12 saat arayla Tocilizumab verdiğimizde 8-12 saat içerisinde takipnesi azalan ve 24 saat sonrası satürasyonları düzelme eğilimine giren ve takibinde servise çıkarabildiğimiz çok hastamız oldu. Takiben vaka sayıları neredeyse logaritmik artmaya başladığında hastaları servislerden çok daha kötü tablolarla %75-100 akciğer tutulumuyla almaya başladık. Bu aşamada 2-3 doz immun plazma verdiğimiz, Tocilizumab verdiğimiz hastalar yine hayatta kalabildiler ancak HFNO ya bağımlı bir şekilde 10 hatta 20 gün bu halde takip ediyorduk, bu hastalar entübe olduklarında çok hızlı bir şekilde septik tablosuna girip, çoğu zaman CVVHDF kuramadan ex oluyorlardı. Böyle bir ortamda ne yapabiliriz diye düşünürken IVIG tedavisini araştırmaya başladım. Genellikle yüksek doz KS tedaviyle birlikte verildiğini okudum ve bu şekilde uygulamaya başladım. İki hastam HFNO bağımlı hale gelmiş ve artık kaçınılmaz sona gelmiş durumdaydı. İlk olarak bu iki hastaya 30 gr/gün 5 gün IVIG tedavisi uyguladım ve 10 gündür HFNO bağımlı hastalar biri 4 gün diğeri yaklaşık 6 gün sonra solunum yetmezliğinde kurtuldu. Sonrasında bu zamana kadar 250 hastaya IVIG uygulama imkanımız oldu. Kurtarma tedavisi olarak uyguladık. Gerçekten umutların tükendiği anda can simidi gibiydi.
www. yogunbakimkalite. com | PH | Osmolarite mOsmol/kg (285-295) | Na mg/100 ml | Stabilizatör | Konsantrasyon | IgA düzeyi mg/ml | Fiyat (TL) | Başlangıç ve Maksimu infüzyon hızları |
FLEBOGAMMA | 5.0-6.0 | 240-370 | <57 | Sorbitol | 5 G /100 ml | <0,05 | 7,586 | ilk 30 dakikada 0,01-0,02 mL/kg/ dk maks 0,1 mL/kg/dk |
INTRATECT | - | 300 | <180 | Glisin | 5 G /100 ml | 0,9 | 8,812 | ilk 30 dakikada 0,3 mL/kg/h hızıyla maks.1.9 mL/kg/h |
KIOVIG | 4,6-5,1 | 240-300 | yok | Glisin | 5 G /50 ml | <0,14 | 8,584 | |
GAMUNEX-C | - | 258 | - | Glisin | 5 G 50 ml (%10) | - | 11,590 | ilk 30 dakikada 0,3 mL/kg /h maks 4,8 mL/kg/h |
IMMUTECT | - | - | - | Glisin | 5 G/100 ml | 0,9 | 7,831 | ilk 30 dakikada 0,3 mL/kg/h hızıyla 1.9 mL/kg/h |
OCTAGAM | 5.1-6.0 | 280-300 | 35 | Maltoz | 5 G /100 ml | <0,2 | 9,446 | ilk 30 dakikada 0.01- 0,02 ml / kg/dk maks. 0.12 ml / kg/dk |
IG VENA | - | - | 54 | Maltoz | 5 G /100 ml | <0,05 | 8,235 | ilk 30 dk 0,3 mL/kg/h maks 4,8 mL/kg/h |
RONSENGLOB | - | - | - | Maltoz | 5 G /100 ml | - | 9,659 | |
NANOGAM | - | - | - | Glukoz Monohidrat | 5 G/100 ml | - | 9,764 | 20 dakikada 0.5 ml/kg/h Maks. 7.0 ml/kg/h |
PENTAGLOBIN | - | - | 179 | Glukoz Monohidrat | 2,5 G/ 50 mL | <0,06 | 4,323 | 28 mL/saat |
PRIVIGEN | 4,6-5,0 | 240-440 | 18 | L-prolin | 10 G/100 ml | <0,025 | 10,254 | ilk 30 dakikada 0,3 mL/kg /h maks 4,8 mL/kg/h |
TEGELINE | 6.6 | - | 200 | Sükroz | 5 G/100 ml | <800 | ||
VIGAM LIQUID | 4.8-5.1 | 240 | 57,6 | Sükroz | 5 G/100 ml | <0.014 |
Maalesef CARDS vakalarında
mucizevi bir ilaç değildi, verdiğimiz vakaların kabaca yarısı hayatta
kalabildi. Bununla birlikte CARDS tablosunun en ağırını yaşayan akciğerinin
%75-100 ünü kaplayan hastalıkla boğuşan ve savaşı kazanan hastalar için mucizevi
sayılırdı. Bir fikir vermesi açısından iki yoğun bakım uzmanı olarak 44
yatakta toplam 2500 (COVİD PCR+ ve şüpheli) vaka takip ettiğimizi
düşünürsek, fazlası vardır azı yoktur, yaklaşık %10-15 gerçek CARDS vakasına bu
tedaviyi uyguladığımızı düşünebiliriz. Bu tedaviyi endikasyon olduğunu
düşündüğümüz her hastaya uyguladık. Etik olmayacağını düşündüğümüz için kontrollü
bir çalışma yapmadık.
Hastalarımızı
geriye yönelik taramaya devam ediyoruz ve farklı kliniklerden HFNO desteği
gerektirecek düzeyde ağır CARDS tablosunda olan ancak IVIG tedavisi
verilmeyen hasta grubuyla karşılaştırma planlamamız var.
Gelecekte de
pandemi boyutuna ulaşmasa da bu viral salgınların arkasının kesilmeyeceği
öngörüsüyle böyle bir çalışmanın kıymetli olduğunu düşünüyorum. Ülkemizde Kırım
Kongo Kanamalı Ateşi, Irak’ta Hemorojik Ateş, bu sefer batıdan
gelmekte olan Maymun Çiçeği Virüsü…
Pandemi bitti
ama son 15 gündür bu ilacı hangi hastalıklarda kullanabilirim diye araştırmaya
girdim, öğrendiklerimi sizlerle de paylaşmak istedim.
IVIG üreten
firmalar gönüllü bağışçılardan plazmaferez işlemi ile plazmayı alıp bir havuzda
biriktirip, ona yakın serolojik işlemden geçiriyorlar, sonrasında plazmadan kriyopresipitat,
faktör VIII, Immünglobülinler, alfa-1 antiripsin, Anti-III
ve albümin elde ediyorlar ve farklı teknolojileri kullanarak ilaç olarak
sunuyorlar.
Elde edilen Ig
havuzundan (en az 1000 hastadan oluşmalı) bizim işimize yarayacak IgG
kısmını saflaştırmak için çeşitli saflaştırma yöntemleri uygulanıyor.
Bununla birlikte eser miktarlarda da olsa IgA ve IgM ürün içerisinde bulunabiliyor.
IVIG vereceğiniz hastada IgA eksikliği mevcut ise bu durum sıkıntılı
olabiliyor. Şöyleki IgA eksikliği olan hastaların kanlarında %30 hastada IgA
ya karşı IgE yapısında antikorlar bulunabiliyor, bu hastalarda anafilaksi
gelişme riski var. Bununla birlikte her IgA eksikli olan ve IgA antikoruna
sahip hastada anafilaksi gelişmiyor. Bu nedenle de IVIG verilmesi öncesi rutin
IgA bakılması önerilmiyor. Yoğun bakımda IVIG vermeyi düşündüğümüz hastalarda birkaç
istisna dışında ek olarak yüksek doz KS tedaviler uygulanmakta bu durum
anafilaksi riskini azaltıyor olabilir. Hastalarımızın hiçbirinde çok şükür anafilaksi
tablosu görmedik. IgA eksikliği olan hastada IVIG kurtarma tedavisi olarak
verilecekse ve daha makul bir tedavi yok ise risk göze alınıp gerekli önlemler
alınarak uygulama yapılması düşünülebilir.
Saflaştırma
işlemi tamamlanmasından sonra IgG’lerin solüsyon içerisinde çökelmeden
stabil kalmasını sağlayacak stabilizatörler denen karbohidratlar (sükroz,
maltoz, sorbitol, glisin….vs) ekleniyor.
Daha sonra virüsleri
inaktive etmek için 4-5 farklı eliminasyon yönteminden bir ya da daha fazlası
uygulanıp zarflı virüsler (HBV, HCV, HIV, EBV, CMV) inaktive ediliyor. Zarfsız
virüsler bu işlemler ile temizlenemese bile bu virüslere karşı zaten IVIG’lerin
içerisindeki anti HAV ve anti HPV B19 antikorlarının koruyuculuk
sağladığı düşünülüyor. Bundan sonra son işlem olarak solüsyondaki prionları
inaktive etmek için nanofiltrasyon ya da derinlemesine filtrasyon
yapılarak IVIG preperatları kullanıma hazır hale getiriliyor. IVIG şişeleri -2-8
C’de 24-36 ay, 25 C’de ise kutusu içerisinde güneş görmeden 6-12 ay bozulmadan
kalabiliyor. Isıtılmadan oda sıcaklığına gelmesi beklenmeli, çalkalanmamalı
ve köpürtülmemeli.
IVIG preperatları bir miktar albümin, Na içerdiği, maltoz gibi stabilizatörler içerdikleri ve osmolariteleri nispeten yüksek olduğu için damar içerisine fazlaca sıvı çeken bir tedavi yöntemidir. Bu nedenle sıvı yüklenmesinin sıkıntılı durumlara neden olacağını düşündüğümüz hastalarda uygulama esnasında ayrıca dikkatli olunması gerekmektedir.
Tüm IVIG
prospektüslerini incelediğimde “furosemid ile birlikte uygulamayın”,
hatta “öncesinde hastayı hidrate edin” şeklinde uyarılar görürsünüz.
Bunun nedeni hiperviskoziteye neden olup trombotik olay gelişim
riskini azaltma ve renal fonksiyonları bozmama düşüncesidir, mantıklı
olmakla birlikte bilimsel dayanağı olan bir görüş değildir. Öngörüdür. COVİD
ARDS vakalarımızda İVİG uyguladığımızda rutin olarak 4x1 Furosemid
eşliğinde uygulamalarımızı yaptık. İlk iki gün negatif sıvı dengesinde
kalmamıza rağmen hastalarımızda azotemi artışı görmedik. 3. 4. günler furosemid
dozunu hastanın AÇT dengesine göre ayarladık ve volüm yüklenmesi nedeniyle
tedaviyi kestiğimiz hastamız olmadı.
Bu nedenle
prospektüslerin “Furosemid tedavisinin eş zamanlı kullanılması düşünülüyor
ise hiperviskoziteye neden olabilecek hipovolemiden kaçınılarak uygulanması” şeklinde
düzenlenmesinin daha mantıklı olacağı düşüncesindeyim.
COVID hastasının otopsisinde bir
akciğerin görüntüsü:
Söylenene uyup furosemid
kullanmasaydık ve bir de üstüne hidrasyon yapsaydık çoğu hastamızda daha
baştan kaybetmiş olacaktık. Yoğun bakımda sıklıkla yaşadığımız üzere bazı
hastaların normovolemik olabilmesi için diüretikler şart.
Uygulama
esnasında dikkat etmemiz gereken bir diğer konu IVIG şiseşinin içerdiği
stabilizatör madde. Günümüzde sükroz içeren ürünler pek tercih
edilmemekte çünkü sükroz proksimal tübülde metabolize edilemeyip
vakoolizasyon oluşumuna, obstürüksiyona ve renal fonksiyonların bozulmasına
neden olmaktadır.
Diğer bir
stabilizatör olan “maltoz” içeren bir ürün kullandığınız da ise uygulama
süresince kan şekeri ölçümlerine dikkat etmeniz gerekir. Kan şekeri ölçümü
için kullandığınız glukometre ölçüm yöntemi olarak “glukoz oxidaz” yöntemini
kullanıyor ise ölçümler yanlış çıkacaktır. Bu nedenle bu hastalarda
farklı bir metod ile kan şekeri ölçümü yapan cihaz kullanmanız gerekir.
Diğer
stabilizatörler açısından erişkin hastada çekince yoktur ancak pediatrik yaş
grubundaki hastalar için doğuştan metabolizma hastalıklarında sorun
yaratabilir.
Tedavide IVIG ürününün
IgA düzeyi, belki Na düzeyi, içerdiği stabilizatör cinsi seçiminizi
etkileyebileceği gibi bir diğer faktör de maliyet olabilir. Tabloda verdiğim fiyatlar
20 Mayıs fiyatları olup geçen haftadan bu yana 600 TL artış oldu. Yetmişbeş
kilo ağırlığında bir hastaya 0.4 gram/kg/gün dozunda 30 gram/gün tedavi
başlamaya karar verdik diyelim, hergün 5 gramlık şişelerden 6 adet kullanacağız.
Beş günlük tedavi (30 kutu) 225.000 TL civarında oldukça maliyetli bir tedavi.
IVIG’i ürettik şişesine koyduk.
Peki hangi endikasyonlarda kullanalım? Hangi endikasyonda hangi dozda
kullanalım?
Yazı tahminimden
uzun olacak bu nedenle sıkıcı olmamak adına IVIG etki mekanizmasından
kısaca bahsedip bu sorulara bir sonraki yazımda devam edeyim.
IVIG bir immun modülatör, antiinflamatuvar etkinliği ön planda, inflamasyon basamaklarını birçok noktada inhibe ediyor bu özelliği sayesinde, çoğu otoimmun hastalıkta vücudun kendi kendine zarar verme pahasına ürettiği antikorlara ve sitokinlere adeta “durun kavga etmeyin siz kardeşsiniz” diyip ortalığı yatıştırıyor.
https://youtu.be/BxZGhzNO_nY?t=84
Peki bunu nasıl yapıyor. Çok ayrıntısına girmeden kabaca:
•
İmmün modülasyon sağlar, (antiinflamatuar etkisi primer
hastalığa göre değişir)
•
Proİnflamat sitokin blokajı (IL-1, TNF-alfa, IF gama baskılanır)
•
Antiinflamat mediatör üretim arttırır (IL-10)
•
Anti-compleman etkiler ( c3a ve c5a ya bağlanır) makrofaj
fonksiyonlarını suprese eder.
•
Antijen sunan T hc bloke eder (t helper 1-17,
apapitozu indükler), regüler T hc lerini arttırır
•
B hc proliferasyonunu azaltarak patojenik Ab
üretimini baskılar, Ig katabolizması artar
•
Lenfosit ve monosit apopitozu indüklenir
•
Dentritik hücrelerin farklılaşma/olgunlaşma
inhibisyonu
•
Vasküler endotele lökosit adezyonunu inhibe
ederler
Yazının devamında görüşmek üzere, sağlıcakla kalın.
Hakkımda

- Dr Serdar EFE
- Daha iyi bir yoğun bakım işleyişi için heyecan duyan herkesi destek olmaya davet ediyorum. Bazı blog yazılarım bir yoğun bakımcı için hafif gelebilir, amacım ileri düzeyde akademik kafa karışıklığı yaratmak değil, aksine son literatürü de gözden geçirip, klinik deneyimlerimden de örneklerle bilgiyi kullanılabilir kılmak, hayata geçirmektir. Bu nedenle yoğun bakım eğitimim öncesi yanlışlarımı da gözden geçirerek, kritik hastayla her basamakta uğraşan sağlıkçı arkadaşlarım için de özetler vermeye çalışıyorum. Her yazımın sonunda yorum kutularını göreceksiniz, lütfen önerilerinizi, yorumlarınızı, beğeninizi ya da, eleştirilerinizi esirgemeyin. Bloğum için teknik destek almıyorum, amatörce başladım bu nedenle sayfa düzeni için önerileriniz de benim için çok önemli, saygılarımla, sağlıcakla kalın.