11 Haziran 2020 Perşembe
30 Mayıs 2020 Cumartesi
“Ya o canın boğaza gelip dayandığı zaman!”
Bu COVID 19 sürecinde neler yaşadık?
Hazırlandık bekledik, nelerle
karşılaşacağız neler yapacağız. Hangi tedavileri vereceğiz?
Bir şekilde kervanı yolda düzdük gibi
olduk.
İlk hastalarımızı alınca Çin’den
gelen haberlerin etkisiyle hemen entübe ettik. Ancak bu hastalar farklıydı,
ARDS ye aşinaydık hepimiz prona alıp bildiğimiz mekanik ayarlarıyla bir şekilde
hipoksemiyi çözdük ama septik şoka girdi mi bu hastalar çok hızlı ilerlediler,
sekonder enfeksiyondur diye geniş spektrumlu antimikrobiyaller de ekledik ama
olmadı.
Mecburen CVVHDF’lere bağladık korksak
da virüs maruziyetinden. Gördük ki destek tedaviler nafile Çin’den gelen favipiravirden
çok şey bekledik önceleri. Başlarda biraz engelledi gibi vakaların
ağırlaşmasını ama yataklı servislerde de verilebilmeye başlandı mı daha ağır
hastalar gelmeye başladı.
Mortaliteler görmeye başlayınca hastalığın
önünde duramamanın çaresizliği ve bu çaresizliğin verdiği umutsuzluk! Canı boğazına gelen ama bilinci de bir o kadar iyi
olan insanlara yardım edememenin çaresizliği ve bunun verdiği acıyı hiçbir
zaman unutmayacağım.
Bir aylık sürecin sonunda artık
hastalığı daha iyi tanımaya başladık. Baktık
ki doktorundan hemşiresine oda destek ekibinden temizlik görevlilerine kadar
çok şükür hiçbirimiz enfekte olmamışız.
Aşırı iş yükünden yakındığımız şehir
hastanemiz bu süreçte dip dibe olmayan izole odaları sayesinde bu sefer işimizi
kolaylaştırdı.
Tekli izole odaları sayesinde personel
korunurken diğer hastaların kontaminasyonu nu da önleyebildik.
Bundan aldığımız cesaretle ve erken
entübe ettiğimiz hastaların kötü sonuçları nedeniyle negatif basınçlı
odalarımızda nazal yüksek akım O2 (HFNO) desteği vermeye başladık.
Aynı vakitlere denk gelen zamanlarda
iyileşen hastalarımızın immun plazmalarını yeni ağır vakalarımızda kullanmaya
başladık.
Yine aynı hafta içinde sitokin
fırtınasının bakteriyel sepsisten farklı olarak Tocilizumab tarafından
durdurulabildiğini deneyimledik.
Hastalarımızı sağa çevirdik, sola
çevirdik, hatta bazan yatak başlarını dümdüz pozisyona getirdik. Hastalar
hoşlaşmasa da bazan pron pozisyona çevirdik. Hepsi biraz daha satürasyonları
yükselsin oksijeni kısalım O2 toksisitesinden koruyalım diye.
Bu Tocilizumab- immün plazma ve HFNO
üçlüsü kombinasyonunu kullanmaya başlayınca en ağır ARDS tabloları bile
entübe olmadan hayatta kalmayı başardılar.
Bu sefer acaba iyi mi yapıyoruz, ne
pahasına diye düşünmeye başladık. Küçücük buzlu cam lezyonları bile fibrozisle
düzelirken, YBÜ ye geldiklerinde akciğerlerinin %70-80’i tutulan COVID-ARDS hastaların
gelecekte ne yaşayacaklarını tahmin edemiyoruz. Bu da servise taburcu olan bir hastamızın 2L/dk nazal o2 alırken BT'si.
Zaten birçoğu YBÜ’den çıkarken
küçücük bir eforla dispne yaşayan ve O2 bağımlı hastalar olarak çıkıyor. Bu
arada mezenkimal kök hücre verme imkânımız olan hastaların fibrozisi acaba daha
kısıtlı mı olacak?
Yoksa entübe etmemek marifet değil,
oksijen toksisitesine neden olmayın, entübe edin diyen grubun hastalarında
fibrozis ve mortalite daha az mı olacak?
Vakalar bildirildikçe sanırım 6 ay
içinde bir fikrimiz olacak. En büyük korkum “Beni neden bırakmadınız, bu şekilde
yaşamama neden izin verdiniz” Diyen insanlarla karşılaşmak. Yine Çin’de
bilateral akciğer nakli olan bir vakayı duyunca endişem artıyor.
Neyse ilk travmayı bir şekilde
kontrole almanın rahatlaması yanında “tarihin tekerrürden ibaret olması” 1918 İnfluenza
salgınının deneyimlerinden 2. ve 3. atakların çok daha sancılı olacağı
düşüncesi.
Bu arada iki gün COVID polikliniği
yapan hekime tavandan ödeme yapıp, COVID hastasının yemeğini yedirip, altını
temizleyen, yeri geldiğinde nazını, yeri geldiğinde hakaretlerini çeken,
tekmesini yiyen, CPAP uygulayan hemşiresine, temizlikçisine ek ödeme verilmemesini
anlamsız buluyorum. Mesai arkadaşlarımın tepkilerini haklı buluyor ve onları tükenmiş
görüyorum.
“Ya o canın boğaza gelip
dayandığı zaman!”
Yoğun bakım çalışanları orada olacak
ve her şeye rağmen herkes elinden gelenin en iyisini yapacak.
Kalın sağlıcakla.
"Bel ile kaburgalar arasından çıkan su"
Kur’an-ı
Kerim’in Tarık Suresi 6. ve 7. Ayetleri insanın fırlayan bir suyun
parçacığından yaratıldığını ve o suyun bel ile kaburgalar arasından çıktığını
belirtiyor bu hep kafamı kurcalardı. Bu akşam radyoloji Profesörü Tamer Hoca’nın
evrim ile ilgili 5 dakikalık bir videosuna denk geldim. Recurren sinirin neden ters açılandığını anlattıktan sonra, testislerin
beslendiği arterlerin nereden başlangıç gösterdiğini de resimlerle çok güzel
özetlemiş hocamız.
Bir anda bu
ayetleri hatırladım. Testislerin kendine yakın ana arterlerden değil de nereden
kanlanmasını sağladığına dikkat edince şaşırdım. Anatomi ikinci sınıfta kaldı
biraz, biraz da TUS sınavına çalışırken. Biraz da ihtiyaç olunca girişimlerde
yolumu bulmak için. Bu nedenle internette bir araştırma yaptım, o zamanlar bu
kadar metaryel yok bir anatomi atlası vardı, bir de yemek tarifi gibi kırmızı bir
kitap hatırlıyorum. Anatomi atlası yazdım yüzlerce sayfa açıldı. Tıp gelişti
iftihar etmek lazım. Netice itibariyle Testisi dolduran sürahi neymiş. Suyun
kaynağı neresiymiş? Hatırlamış oldum.
Tarık Suresi'nin
ayetlerinde fırlatılan suyun nereden geldiğinden (insanın fırlayan bir suyun
parçacığından yaratıldığını ve o suyun bel ile kaburgalar arasından çıktığını)
bahsediyor olabilir. Bu da hekim olarak benim yorumum. Testislere taşınan suyun kaynağı kaburgalarımız ile belimiz arasındaki damar yapıları olabilir diye düşünüm bu akşam. Belki de.
“Doğrusu, biz
insanı karışım olan bir damla sudan yarattık. Halden hale geçiririz onu.
Sonunda onu işiten ve gören yaptık.” (İnsan, 76/2)
“O, odur ki,
yarattığı her şeyi güzel yarattı. Ve insanın yaratılışına çamurdan başladı.
Sonra, onun neslini bir özden, hor görülen bir sudan oluşturdu.” (Secde,
32/7-8)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Hakkımda

- Dr Serdar EFE
- Daha iyi bir yoğun bakım işleyişi için heyecan duyan herkesi destek olmaya davet ediyorum. Bazı blog yazılarım bir yoğun bakımcı için hafif gelebilir, amacım ileri düzeyde akademik kafa karışıklığı yaratmak değil, aksine son literatürü de gözden geçirip, klinik deneyimlerimden de örneklerle bilgiyi kullanılabilir kılmak, hayata geçirmektir. Bu nedenle yoğun bakım eğitimim öncesi yanlışlarımı da gözden geçirerek, kritik hastayla her basamakta uğraşan sağlıkçı arkadaşlarım için de özetler vermeye çalışıyorum. Her yazımın sonunda yorum kutularını göreceksiniz, lütfen önerilerinizi, yorumlarınızı, beğeninizi ya da, eleştirilerinizi esirgemeyin. Bloğum için teknik destek almıyorum, amatörce başladım bu nedenle sayfa düzeni için önerileriniz de benim için çok önemli, saygılarımla, sağlıcakla kalın.