13 Temmuz 2018 Cuma

Sedasyon, Analjezi ve Kas Gevşemesi




Bir dahiliye uzmanı olarak yoğun bakıma alışma sürecinde en çok zorlandığım ve bilinmezlerle dolu konu buydu. 



Hangi ilaçları ne dozda hangi kombinasyonlarda vermem gerekli. Başlaması ayrı, takibi ayrı, kesmesi de ayrı bir konu. Yoğun bakımlarda, anestezist arkadaşlarımız dışında da istekli ya da zorunlu olarak nöbete dahil olan farklı uzmanlık dallarında arkadaşlarımız var. Bu konuda bir özet yapmanın faydalı olabileceğini düşündüm.

Yoğun bakım pratiğinde hastalarımıza birçok endikasyonda sedoanaljezi desteği vermekteyiz. Mekanik ventilasyona uyumun sağlanması,  ciddi hastalık ve ortam değişikliğinin neden olduğu anksiete ve ağrılarını azaltabilmek, delirium tablosunu önleyebilmek ya da tedavi etmek, trakeotomi açılması ve bası ülserlerinin debridmanı, PEG açılması, bronkoskopi uygulaması gibi yatak başı girişimler esnasında hasta konforunun sağlanması başlıca kullanım alanlarımız.

Serebrovasküler olaylarda nöbet kontrolü sağlamanın yanı sıra akut dönemde, kafa içi basınç artışı ve sekonder beyin hasarının önlenmesi amacıyla serebral metabolizmanın azaltılması amaçlarıyla da uygulanabilir. Eski adıyla "teropotik hipotermi" yeni adıyla "hedeflenmiş sıcaklık yönetimi" nde hasta sıcaklığı kontrolünde titremeyi önlemek amaçlı da kullanmaktayız.


Öncelikle YB pratiğinde hastaların sürekli uyur durumda olması herkesin hoşuna gidebilir, iş yükünüz azalır, alarm sesi duyulmaz, nöbet güzel geçer. Ancak hastalara verdiğimiz derin sedoanaljezi, diafram ve solunum kaslarını her geçen gün daha da zayıflatacak, mekanik ventilasyon süresini uzatacak ve buna bağlı ventilatör ilişkili pnömoni riskiniz, yatış süreniz uzayacak, bası ülser riskiniz artacaktır.













Bu nedenle derin sedasyondan kaçınıyoruz, bunun için de ölçüt RASS’ın 0 ile -2 puan arasında bir aralıkta tutulması, yani hasta uyur görüntüde olsa bile sesli uyaran  ile gözlerini açıp bir süre sizi izleyebilmeli




Ayrıca bizler sabah ilk iş olarak hasta vizitinde sedasyon verdiğimiz  tüm hastaların dozlarını belli sınırlar dahilinde azaltıp kesiyor ve GKS’lerini değerlendiriyoruz. Hasta eğer tolere edebildi, ajite değil ise tekrar başlamıyoruz. Bu uygulama “sedasyon tatili” olarak adlandırılıyor.
Peki hangi ajanları kullanıyoruz, başlarken ve keserken nelere dikkat ediyoruz?
Aşağıdaki tabloda pratikte sık kullandığımız medikasyonları ismen özetlemeye çalıştım.



Bu medikasyonları etkilerine göre sınıflandıracak olursak

Sedatif etkili

Analjezik etkili
Sedatif + analjezik etki
Dormicium (Midazolam)
Propofol


Morfin
Fentanyl
Ultiva (Remifentanyl)
Ketamin
Precedex (Dexmedotimidin)


Hastalara ihtiyaçlarına göre, sedatif etkili gruptan ve analjezik etkili gruptan birer ilaç  seçip birlikte verebiliriz. Yani midozolam ya da propofol, opioit analjeziklerden herhangi biriyle kombine edilebilir ya da bu iki grubun da özelliğini taşıyan ketamin ya da dexmedotimidin tek başlarına tercih edilebilir.


Ben kendi pratiğimde morfin’i nörotoksik metaboliti olması ve nispeten daha fazla gastrik motilite kaybı yapması nedeniyle genellikle kullanmıyorum.


Dormicium’u da etki süresinin ortadan kalkması çok uzun (4-8 saat kadar) sürdüğünden ve nefrotoksik  metaboliti olması nedeniyle genellikle tercih etmiyorum, çünkü sabah saat 09 -10 gibi sedasyon tatili uyguladığınızda ilacın etkisinin geçip hasta mental durumunun, mekanikle uyumunun gözlenmesi mesayi bitim saatlerine denk gelmekte. Bu nedenle etki süresi genellikle 20 dk en geç bir saat içinde geçen  propofolü kullanmak daha pratik geliyor. Ancak hemodinamisi bozuk hastada daha iyi tolere edilebildiği  için  bazı hastalarda Dormicum ön plana geçebiliyor.

Bununla birlikte Propofol kan beyin bariyerini hızla geçebildiğinden KİBAS durumlarında tercih nedeni olabilir. Ayrıca myokard oksijen tüketimini azalttığından kardiyak iskemi durumlarında tercih edilebilir.


Ancak dikkatli olunması gereken bir durum propofol verdiğiniz hasta dehidrate ise hastayı şiddetli hipotansiyona sokabilirsiniz. Yine bradikardik etkisi olabileceği akılda tutulmalı ultiva ile kombine ediliyorsa bu etkinin artabileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Bu arada ultiva ultra hızlı etkili bir ajandır. Etkisinin geçmesi de en hızlı olmaktadır, bu nedenle kullanımı nispeten daha kolaydır.

Propofol+ Ultiva birlikteliğini oldukça sık kullanıyorum, gördüğüm hastaların güzel tolere ettiği, ultiva renal yetmezlikte ve karaciğer yetmezliğinde rahatlıklakullandığımız bir analjezik çünkü plazmada kolinesterazlarla metabolize edilip etkisiz hale getiriliyor. Diğer analjeziklere göre pahalı bir tedavi olması dezavantajı.
Propofol + Talinat birlikteliği de sık kullandığımız kombinasyonlardan.

Propofolün yüksek dozda ve uzun süre kullanılması Propofol İnfüzyon Sendromu denilen ölümcül bir tabloya neden olabilir. Çok şükür hiç karşılaşmadım.

Propofol İnfüzyon Sendromu
24-48 h fazla infüzyon
67 mcg/kg/dk. üzeri
Genç hasta
Yüksek yağ ve düşük KH alımı
Katekolamin veya KS birlikte kullanımı
%1 den az ama mortalite %33-66
Bradikardi
Hiperlipidemi (Tg), Hepatomegali
Rabdomiyoliz (CK, myoglob artışı), ARY
Laktik asidoz
Kalp yetmezliği
Kardiyak arrest


























Anksieteyi azaltabilmek için bazı medikasyonları örneğin Propofol, Talinat, Precedex’i düşük dozlarda ekstübe hastada da kullanılabiliyoruz. Bu amaçla verilecek ise solunum depresyonu açısından hastalar yakın takip edilmelidir. Ultiva’yı ise solunumu deprese edici etkisinin daha fazla olduğunu gördüğümden bu amaçla tercih etmiyorum.

Deliriuma girdiğini düşündüğüm hastaya ise genellikle Precedex’i tercih ediyorum. Precedex takibinde ise hipotansiyon ve bradikardi için dikkat ediyorum.




Ketamini ise daha çok EF’si düşük hastalarda kardiyak outputu arttırabilmek adına  başlıyorum, ancak sempatik aktiviteyi arttırması nedeniyle taşikardi kullanmamıza engel olabiliyor, seçilmiş hastalarda Propofol ile kombinasyonu akılda tutulabilir. Astım krizinde bronkodilatör etkisi fayda sağlayabilir.















Yoğun bakım pratiğinde kaş gevşeticiler günümüzde nadiren kullanılmakta şiddetli ARDS gibi yoğun solunum sıkıntısının eşlik ettiği vakalarda etkin ve yüksek dozlarda seoanaljezi ile hasta mekanik uyumunu sağlayamadığımızda (en fazla ilk 48 saat), hedeflenmiş sıcaklık yönetiminde (24 saat), trakeotomi açılması ve zorlu entübasyonlarda kullanabilmekteyiz. Kullanma zorunluluğu doğduğunda ise süreyi mümkün olduğunca kısa tutmaya çalışıyoruz. 

Son olarak bu konuda bahsetmek istediğim bu ilaçları nasıl keselim? Sık tercih ettiğimiz ilaçlardan dormicium ve opioit analjezikler çekilme sendromlarına neden olurlarken, Propofolün çekilme sendromu yoktur. Bu nedenle sedasyon tatili yapılırken propofol’ün bir avantajıda burada karşımıza çıkıyor. 


Son notlar:

·       *** Midazolam'ın etkisini  Flumazenil (Anexat) ile geri döndürebiliriz. (    iki dakikada bir 0,5 mg; maks. altı uygulama)
          *** Fentanilin etkisi ise Naloxan ile geri çevrilebilir.
·       *** Rokuronyum ve vekuronyum gibi steroid yapıdaki NMB’nin etkisini geri çevirmek için  Sugammadeks (Bridion) tek doz şeklinde on saniyede uygulanmaktadır, yoğun bakımda kullanılması yaygın değildir. Renal yetmezlik ve KC yetmezliğinde dikkatli olunmalı.
*** Dormicium, Propofol ve Ketamin ayrıca status epileptikus tedavisinde de infüzyon  şeklinde tercih edilmekte, başarı sağlanamazsa Tiyopental infüzyonu 24-48 saat kadar  EEG takibi ile kullanmaktayız.   




















9 Temmuz 2018 Pazartesi

Kritik Hastada Beslenme Riskinin Değerlendirilmesi ve Kalori İhtiyacının Hesaplanması (Beslenme-I)

Merhaba, konu tıbbi beslenme olunca literatür gerçekten çok hareketli, biz yoğun bakımcıların  genelde takip ettiği Amerika ve Avrupa yoğun bakım derneklerinin kılavuzları güncel literatür bilgilerini derleyip öneriler sunuyor. Amacım size bunları özetlemek değil, amacım beslenme tedavileri konusundaki üç yılda edindiğim deneyimleri özetleyerek bu konuda bir farkındalık oluşturmak.

Kendimden biliyorum iç hastalıkları uzmanı olmama rağmen bu konuda yoğun bakıma girene kadar hiç eğitim almadım, şimdi geriye bakınca ne kadar eksiklerim varmış, ne kadar çok yanlış yapmışım.

 En az ilaç tedavisi kadar önem taşıyan bu konuya hangi branştan olursak olalım halen gereken önemin verilmediğini düşünüyorum.

Belki de en son sözü en önce söyleyerek başlamış olacağım ama pratikte şunu gördüm, anlatacağım  basamakları her ne kadar muntazam yapsanız da günün sonunda, ben ne yaptım diye baktığınızda teoride önerilenin ancak%60-80’nine ulaştığınızı göreceksiniz. Üzülmeyin son zamanlardaki çalışmalar, bu oranda besleyebildiğimiz (trofik beslenme) hasta sonuçlarının, ideal beslenen hastalar ile benzer olduğunu söylüyor.

Hastayı ilk gördüğümüz anda, aslında beslenme durumunun da sorgulanması gerekiyor. Ancak acil şartlarda yatış yapıldığında genellikle beslenme anamnezinin alınması iki üç günü  bulabiliyor.

Öncelikle hastalarımızın yakın dönemdeki beslenme durumunu sorgulayarak hastanın mevcut durumdaki beslenme riskini ölçüyoruz. Bu amaçla birçokmalnütrisyon risk ölçeği kullanılıyor. Bunlar içerisinde en çok tercih edilen iki testten bahsedeceğim.  

  




NRS-2002: 3 ve üzeri veya NUTRIC skor ise 5 ve üzerinde ise hastanın malnütrisyon  riski altında olduğunu düşünerek beslenme destek planının hemen yapılması gerekiyor, eğer bu değerlerin  altında ise bir hafta sonra hastayı tekrar değerlendirmeniz gerekir. NRS-2002, servis şartlarında daha  pratik gibi görünüyor.

NRS 2002 testini hasta kabul dosyası hazırlarken her dosyaya ilave ederek, beslenme  tedavisinin gecikmesini engelleyebilir ve hasta bakım kalitesini bu açıdan iyileştirebiliriz diye  düşünüyorum. 

Hastanın riskini değerlendirdik, geldik ikinci aşamaya hastamıza kaç kalori destek verelim. Bunun için size pratik bir formül önermek istiyorum.

*Hastamız 68 yaşında 160cm boyunda ve 80 kg bir teyzecik olsun, yatak içinde hareketli, pnömoni  tablosu var, ateşi 37,8 C olsun, ne kadar kalori verelim?

Hastanın ideal kilosunu (boyun son iki rakamı), yaşına göre kalori ihtiyacı ile çarpalım

Hastanın yaşı
30’un altında
25 kcal
30-75 arası
22,5 kcal
75 üzeri ise
20 kcal
   
İdeal kilo x yaşına göre kalori ihtiyacı= (60 x 22,5) = 1350 kalori  bazal metabolizmasını karşılamak için gerekli miktar, bundan sonra üç faktöre göre kalori ihtiyacı artabilir.



X 1,1

X 1,2
X 1,3
X 1,4
X 1,5
X 1,6
X 1,7
X 2
Yatak içi hareketlilik

Yok
Var






Ateş

38
39
40





Stres faktörü

Minör
Postop
Kırık
Enfeksiyon
Major postop
Sepsis
Peritonit
Politravma
Trvma +
Sepsis
Hafif
Yanık
Ağır Yanık


Bazal enerji ihtiyacını, (x 1,2) hareketli, (x 1) ateşi yok, (x 1,2) enfeksiyon =

1350 x 1,2 x 1 x 1,2= 1944 bize günlük kalori ihtiyacını verir.

ya da basitçe https://bit.ly/2KZvgi6  adresinden


“Metabolic” başlığı altında ikinci hesaplayıcı olan “Basal Energy Expenditure: Harris-Benedict Equation” Tuşunu tıklayarak online olarak ta hesaplama yapabilirsiniz. Ben baktım orada da 2097 kalori geldi, yakın değerler, sizde hastamızı deneyebilirsiniz. Ben katsayıları sık kullandığımdan artık yerleşti, kendi hesap makinemden hesaplaması, internet sitesini bulmaktan daha kolay geliyor. 

Şu ana kadar hastamızın malnütrisyon riskini belirledik ve  kaç kaloriye ihtiyacı var onu da saptadık ama hastaya neyi nasıl vereceğiz o dabir daha ki blogun konusu olsun.

Sağlıcakla. 

8 Temmuz 2018 Pazar

Yatan Hastada Her Yönüyle Beslenme


Hekimlik hayatım boyunca belki de en çok sıkıntısını çektiğim ve eksikliğini hissettiğim konuların başında, beslenme konusu gelirdi. Son üç yıllık kritik hasta bakımı pratiğimde bu eksikliği gidermek bir zorunluluk oldu. İlk araştırmaya başladığımda literatür çok karmaşık geldi:


Hastayı gördüğüm gibi beslemeye başlamalı mıyım?

Hasta malnütrisyonda mı yoksa malnütrisyon riski altında mı?

Bunları tespit etmek için kullanılan testler nelerdir?

Hangi hastaya ne kadar kalori vermem gerekir?

Hastaların günlük protein ihtiyaçlarını karşılayabiliyor muyum?

Enteral mi vereyim, parenteral mi, yoksa ikisini birlikte mi?


Ben üçü bir arada diyorum, literatürde “hepsi bir arada” denen parenteral ürünler hastayı beslemede yeterli mi?

Omegaven, Dipeptiven, kombine mineral ve vitaminler ,selenyum, tiamin kime ne zaman vermeliyim?



Piyasada bir sürü ürün var, hangisini vermeliyim?

Beslenmenin hangi komplikasyonları var, Refeeding Sendromu, o da ne?

PEG neden takılır, kim takılmalıdır?

Özel durumlarda beslenme (Obesite, CA, KrKC, pankreatit, DM...vs) farklılıklar nelerdir?  

Sürekli renal replasman tedavilerinde beslenme nasıl olmalı?

Her yönüyle beslenme biraz iddialı bir başlık kabul ediyorum ama amacım kafanızı karıştırmak değil.

Basitleştirmek.

“Basit zordur” cümlesini çok seviyorum ve bu konuyu sizlere bilimsel veriler ışığında basitleştirmeye çalışacağım. Neredeyse altı yıl süren Dahiliye asistanlığı ve ardından yine altı yıl süren uzmanlık deneyimim ve yoğun bakım pratiğinde yaşadığım sıkıntı ve kafa karışıklıklarını sizlerin de yaşadığını düşünüyorum.

Can alıcı ve pratik noktaları yine literatüre boğulmadan aktarmaya çalışacağım.

Sağlıcakla.








7 Temmuz 2018 Cumartesi

Kolloid sıvıları hangi hastalarda tercih etmeliyim?

İlk sıvı tedavisi yazımda kristaloidlerin pratik kullanımlarından bahsetmiştim. Buna paralel olarak çok sık kullanmasak ta kliniklerin ilaç dolaplarında  bir köşede gördüğümüz, ne için kullanıldığına pek te anlam veremediğiniz (en azından ben öyleydim), kimileri değişik ambalajlı, kimileri renkli serumlar, kolloid sıvılardan bahsetmek istiyorum. Önce biraz gözümüzde canlandıralım.


Kristaloidlerin düşük molekül ağırlıklı tuz ve veya şeker kristallerinden oluştuğunu  söylemiştim, bu sıvılar intravasküler alanda kısa süreli etkin genişleme yaptıktan sonra kapiller membrandan osmolaritenin yoğun olduğu hücrelere kaçıp metabolize olurlar, bu nedenle etkileri 20-30’ sürer, kolloidler ise büyük molekül ağırlığına sahip olduklarından membran ve porlardan hücrelere geçmeleri mümkün olamadığından, ortalama dört saat kadar volüm genişlemesi yaparlar. Yani hastaya SF ya da RL verdiğinizde damar içinde volüm genişleme etkisi ancak 20-30 dakika, ancak seçtiğiniz kolloid ürüne göre değişmekle birlikte 4-12 saatlik bir volüm genişlemesi sağlamış oluyorsunuz. Hem de kristaloidin beşte bir volümünde.

İnsan kaynaklı kan ürünlerinden elde edilen albümin, TDP ve nadiren kullandığımız plazma protein fraksiyonları aslında doğal kolloidler. İlk kimin aklına nasıl gelmiş inanın bilmiyorum ama patetes, mısır, şeker pancarı ve sığır kollageninden de yapay kolloidler üretilmiş. Bu yüzden beklenildiği gibi allerjik reaksiyonlara ve tedavi sonrası antihistaminiklere yanıtsız uzun süren inatçı kaşıntılara neden olabildikleri biliniyor.

Aşağıdaki tablo da kendi çalışmam 😊piyasadaki kolloid sıvıların nelerden üretildikleri, molekül ağırlıkları, osmolariteleribaşlıca dikkat gerektiren yan etkileri ve volüm genişletici etkilerinin kaç saat sürdüğünü özetlemeye çalıştım. Bu arada amilopektin dervilerini ben ülkemizde görmedim, elinde olan varsa resmini atarsa sevinirim.






O zaman ne güzel volüm yüklemek yerine örneğin masif kanayan hastalara versek ya, ama burada da başka bir yan etki ortaya çıkıyor o da kolloidlerin tamamının bir şekilde koagulasyon bozukluğu yapması. Bu nedenle kullanamıyoruz. Dekstran’da hemoraji riskinde artış en belirgin gibi ve doza bağımlı o yüzden 30cc/h üzerinde kullanmanızı önermem.


Yalnızca penetran yaralanmalara sekonder hemoraji vakalarında HES (130/0.4) piyasa adıyla Voluven’i tercih edebilirsiniz, koagulasyonda bozulma olmadan, böbrek fonksiyonlarına olumlu etki gösterdiği gösterilmiş.
Septik şokta uygun antibiyotik ile birlikte ilk tedavi yoğun sıvı yüklenmesidir. Renal fonksiyonları da bozulan hastalarda hemodinamik monitörizasyon tekniklerini gözeterek yaptığınız sıvı tedavisinde bile volüm yüklenmesi sıkıntı yaratan bir durumdur. Teoride bu hastalara kolloid sıvı verilmesi ve az volümle uzun süre volüm genişletici etkinin işe yaraması beklenir ama tersine septik şokta mortaliteyi arttırdığı ve renal replasman tedavisi ihtiyacını arttırdığı için bu sıvıları tercih etmiyoruz.

Septik şokta tek kullanabildiğimiz kolloid ajan doğal olanı yani albümin. Hastanın damar içi volümünü yeterince doldurduk ve artık burada duralım hasta yüklenebilir dediğimiz an sıvının damardan kaçışını engellemek için doğal kolloid olan albümini kullanabilirsiniz (tabi bulabilirseniz!).

Yeri gelmişken aklımızda tutmamız gereken diğer konu travmatik beyin hasarında mortaliteyi arttırdığı için albümin tercih etmiyoruz. Gördüğünüz gibi kullanım alanı oldukça sınırlı,  o zaman bu kadar emeğe ne gerek vardı? Diyebilirsiniz. 

Bu yazdıklarım benim literatürden okuduğum, uyguladığım kendimce benimsediğim klinik uygulamalarım. İnanıyorum ki birçok farklı uzmanlık alanlarındaki arkadaşlarımın değişik endikasyonlarla bu ürünleri kullanım yöntemleri olabilir.  Bu nedenle biraz geniş hazırlamak istedim.

Genel cerrahi ya da anestezi pratiğinde perioperatif kullanıldığını ve periferik damar hastalığında ekstremitelerde nekroza gidişat olduğunda kullanılması tanık olduğum uygulamalar. Dekstran 40’ın, 
kan viskozitesini azalttığı için mikrosirkülasyonu düzelttiği düşünülmektedir. Şunu da belirtmek isterim, şu an literatürü bir tarasanız kolloid sıvılarla ilgili teşvik edici çok iyi sonuçlar açıklayan çalışmalar da göreceksiniz. 

Bu konuda klinik deneyimlerinizi ben de çok merak ediyorum, farklı endikasyonlarda kullanıyorsanız bizlerle paylaşırsanız çok mutlu olurum.  Sonuç olarak özellikle koagulasyon bozukluğu ve renal hasarlanmayı arttırıcı etkilerinin göz önünde bulundurulmasını ve kanama riskini arttırmamak adına düşük dozlarda idame tedavi yapılmasını ve kanama riski yüksek hastalarda ise vermeden önce bir kez daha düşünmesi gerektiğini söyleyerek bitirmek istiyorum.

Sağlıcakla. 












6 Temmuz 2018 Cuma

Sıvı Tedavisinde Hangi Hastaya Hangi Sıvı?


Sıvı tedavisi 112’de, acilde, yataklı servislerde, yoğun bakımlarda belkide en sık kullandığımız tedavi olmasına rağmen bu konudaki uygulamalarımız, bildiklerimiz genellikle kıdemlilerimizden, hocalarımızından öğrendiğimizle sınırlı kalıyor. Kimse (çok meraklı değilse 😊 ) açıp ta bu sıvıların içine ne koyuyorlar, vücutta dağılımı nereye, ne kadar zamanda oluyor, kaç saat boyunca damar içinde volüm genişlemesi yapıyor, yan etkileri nedir diye bakma ihtiyacı duymuyor ya da ona sıra gelmiyor. Ben de üç yıl öncesine kadar, böyle bir gereklilik hissetmemiştim. Bu nedenle bugün bu konudan biraz bahsetmek istedim.

Kristaloid” kelimesini hep duyarsınız nedir bu? Suyun içine tuz, şeker ya da her iki kristali birlikte koyarsanız kristoloidleri elde edersiniz (SF, Dekstroz, Mikst mayi, %3 lük NaCl). Zamanla yapılan çalışmalar göstermiş ki “serum fizyolojik” hiç de fizyolojik değil, “hiperkloremik metabolik asidoza” neden olup özellikle de kritik hastalarda akut böbrek hasarını kötüleştirebiliyor. 

O zaman bu sıvıyı, tamponlarsak metabolik asidozun önüne geçeriz denmiş ve tamponlama için sıvıya laktat eklenmiş adı hepimizin bildiği kullandığı “Ringer Laktat” olmuş. Asetat tamponlama için kullanılmış, ona da “Ringer asetat” bizim bildiğimiz piyasa adlarıyla İsolayt, İsolen gibi karışımlar elde edilmiş. Bu sıvılara da bu nedenle “tamponize kristoloidler” denmiş.   

Kristaloidler sıvı tedavisinde en sık kullandığımız ajanlar. Her yiğidin bir yoğurt yiyişi varmış ya, bende kendi adıma 😊 hangi sıvıyı hangi durumda öncelikle tercih ettiğimi özetlemeye çalışacağım.

Öncelikle hızlı bir volüm replasmanın gerektiği hemoraji ya da septik şok vakalarında zaten masif transfüzyon ya da şokun neden olduğu asidozla mücadele etmek için Ringer Laktat (RL) ‘yi tercih ediyorum.

Şimdi sorabilirsiniz hasta zaten laktik asidoz tablosunda RL verirsem sıkıntı olmaz mı? Laktat karaciğerde metabolize olup bikarbonata dönüştürülüyor, bu nedenle eğer hastanızda bir KC yetersizliği tablosu yok ise rahatlıkla verebilirsiniz.

Peki hasta, çok kritik durumda multiorgan disfonksiyonu ile geldi, KC sentez fonksiyonları bozuk, o zaman da ülkemizde nedense çok ta yaygın kullanmadığımız Ringer Asetatı, ben ona İsolayt diyeceğim ama İsolayt-S’i tercih ediyorum. Asetat kasta metabolize oluyor. Yurtdışında Plasmalayt olarak satışta olan bu ürün aslında günümüze kadar üretilmiş akut durumlarda kullanılabilecek en fizyolojik sıvı.

Tabi anlattığım akut hasta için kan gazı takibini en azından günlük yaptığınız hasta için, yataklı serviste idame sıvısı olarak vermek isterseniz ve kan gazı da bakmazsanız bu sefer hasta alkaloza kayabilir, alkaloz asidoz kadar ünlü olamasa da çok dikkat gerektiren bir konu.

Yeri gelmişken alkaloz da biliyorsunuz, SF tercih etmek, klora yanıtlı bir alkalozu düzeltebiliyor.
  
Aşağıya kendi oluşturduğum bir tablo yerleştirdim biraz da onun üzerinden devam edelim.



Görüyorsunuz, anlatmaya gerek yok! Görüyorsunuz 😊

Fizyolojik dediğimiz SF’in pH’sı 4,5 civarlarında, İsolayt-S’in, İsolayttan farkı tamponlayıcı içeriği olarak asetatın yanısıra sitrat yerine glukonatın kullanılmış olması.  Yurtdışı kaynaklı literatürde tamponize kristaloidler arasında Plazmalayt için çok fazla çalışma var.

Tamponlu sıvıları başlarken bir diğer konu, az da olsa Mg ve Potasyum desteği de sağlamanız. Kritik hasta takibinde özellikle de sürekli renal replasman tedavisi verdiğimiz hastalarda bu elektrolitleri düşüklüğü çok sık karşılaşılan bir durum. Bu açıdan da elimizi kuvvetlendiren sıvılar.  

Kafa içi basınç artışı olan ya da olabilecek hastalarda hipotonik yani osmolaritesi düşük sıvılardan kaçınmak gerekir, bu nedenle örneğin travma hastası yoğun batın içi ya da ekstremite hemorajisi var ama kafa travması da eşlik ediyor o zaman beyin ödemini arttırmamak için %5 dekstroz, RL, İsolayt vermiyorum. Elimizde iki ürün kalıyor “SF” ya da Mikst mayi. Beyin ödemi de kanıtlandıysa zaten %3 veriyoruz.

Bu konuyla ilgili yığınla literatür var ama burada böyle çıkmış, bu çalışma böyle demiş konularına girmektense özümsediğim, klinik pratiğe koyup sonuç aldığım noktaları belirtmeye çalıştım.

Bir de kolloid özellikli sıvılar var, pahaca ağır, farmakokinetiği ve farmakodinamiği farklı, kiminin çok sevdiği, kiminin adını bile duymak istemediği, belki de daha çok merak edilen sıvılar. Sıkıcı olmamak için kolloid sıvılar konusunu yeni bir başlıkla vermeyi düşündüm. 

Bu arada sıvıları hangi hızda, ne kadar, nasıl verelim o da başka özel bir konu. 

Bu arada unutmadan yoğun bakımda en iyi sıvı budur :)




Sağlıcakla.