4 Ekim 2018 Perşembe

Poster yazmanın tükenmişlik sendromuyla ne ilgisi var?


Hemen hepiniz birçok bilimsel kongreye katıldınız. Her yerde renkli renkli panolar değişik resimli posterler, kongrelerin adetindendir. Yazar olarak önüne geçip poz vermekte olmazsa olmaz. Genelde başında pek kimse olmaz arada yazarlar bir göz atar, “var mı benim yazımı okuyan?” diye. 

Şimdilerde bu manzaralarda pek kalmadı. Bir ekran, soğuuuk, renksiiiz, ruhsuuuz, ara bul bulabilirsen posterini. Hani o garip ve omuzda taşıması zor kutu da 2010’ların nostaljik resimleri arasına katılmak üzere.



Ben atmadım duruyor hala, niyeyse kime göstereceksek, tam da poster boyutunda yaptırdığımız düğün resmini saklıyorum içinde 😊

Sadede gelmek gerekirse yoğun bakım yan dal eğitimine başlayan ve belki de hemen her gün ayrılmayı düşünen, aradığını bulamayan, ısınamayan arkadaşlara ve yaşadıklarına bu denebilirse, tükenmişlik sendromuna girmemeleri ya da girdikleri durumdan çıkabilmeleri için bir öneride bulunmak istiyorum.

Öncelikle kazara da olsa yoğun bakımdasınız, yüz kişiden diyelim belki üçü gerçekten istedi geldi. Çoğunuz 20-30. tercihizdesiniz. Aklınız hep “başka yerlerde olsak ne olurdu?” da. Ben henüz on gündür zorunlu hizmet için geldiğim devlet hastanesinde çalışıyorum. Kazara yoğun bakım yan dalını kazandığım için bir kez daha mutlu oldum. Mutluyum, mutlu, mutlu, mutlu! Jim Carrey’nin Yalancı Yalancı filmindeki palyanço gibi. 

Yok henüz döner falan almadım 😊.

İnsanların ağrı içinde solunum sıkıntısıyla gelip, size dua ederek çıkmaları, üç yıl önce hiçbir fikriniz deneyiminiz olmadan girdiğiniz yoğun bakım kliniğini yönetiyor olmanız, yaşamadan anlaşılacak şey değil.

Umutsuz olan arkadaşlarıma bir öneri, çoğunuz üniversite hastanelerinde birçok komorbiditeye sahip, ucubik tanılı hastalarla uğraşır durursunuz. Tıpta “nadir şeyleri sevme hastalığı” vardır.  İşte burada konuyu postere bağlayacağım, bahsettiğimiz bu ucubik tanılı hastalık gerçekten bir kongre komitesi tarafından kabul edilecektir. Tamam ama kongreye gidersiniz kimseler ilgilenmez yüzüne bile bakmaz. “Sonuçta güzel olan varılacak yer değil, yolculuğun kendisidir” demiyeceğim ama ona benzer bir şeyler geçiyor aklımdan.

Tükenmemek için üretmeniz gerekiyor, üretebilmek için de araştırmak, araştırma yapmak için dil bilmek?  Araştırmak üretmek tamam ama son madde sizi üzmesin. Kolejlerde, yurt dışlarında okumuş tuzu kuru kimseler aksini iddia etse de “efendim dil bilmeden yurt dışında nasıl tartışacaksın” da, en ideal olana ulaşamayacağım diye bırakalım mı yani, hayır. Bu dil konusuna da nereden geldim? Bu konuda çok dertliyim de. Daha sonra ayrıntılı bahsetmek isterim aslında.  

Poster konumuza geri dönelim, nadir bir durumu araştırırken birçok farklı grup hastalığı okuma fırsatınız olur, onu okurken bunu okurken bir de bakmışsınız ben bu konuya nerden geldim dersiniz.  Hiç alakası yok iken ya acaba geçen ay takip ettiğim ya da halen takip ettiğim “hastanın tanısı bu olmasın” diye düşünürsünüz. Beyninizde birçok nöronda çapraz çapraz bağlantılar belirir, çalışmayan noktalarda ışıklar çakmaya başlar, o nadir dediğiniz hastalık size bir sürü kapı aralar. İşte o kongrede kimsenin yüzüne bakmadığı poster var ya sizin için çok değerlidir.

Şimdi “level atlama” zamanı, hep vaka hep vaka sıkıldınız, biz bunları niye yazıyoruz ki? Doçentlik kriterlerinde puanı bile yok! Uluslararası SCI kapsamında yayınlanacak ta, beş puan yazar sayısına bölünecek te, 1,5 puan alsan dua et. Tamam o zaman nadir şeyleri seviciliği bir kenara bırakalım. Şöyle düşünelim çok nadir bir tanı aklınıza geldi, yakaladınız hastanın hayatı değişti, vay be helal olsun dediler nasıl yakaladı. Yılda bir iki kez oldu, üç yılda 6-7 hastayı kurtardınız. Bu hastalar için yaptığınız harika!  Tebrikler.  
Başka bir şey yaparak çok daha fazla insana faydalı olma imkânınız da var. Çok görülen bu nedenle de kanıksanan durumlar. Mesela, kateter enfeksiyonları, delirium, dekübit yaraları, asinetobakter enfeksiyonları (bazı personeller için kullanılır ya: “hastaneyi onun üstüne yapmışlar” mübarek) bunlar için iyileştirici bir fikriniz olduğunu düşünsenize o zaman gizli kahramansınız. Yılda onlarca belki yüzlerce insanın hayatına dokundunuz. Hastalarınızı öldürücü pis fırsatçı enfeksiyonlardan kaybetmediniz. Gencecik hastanız dekübit ağrısı çekmedi.

Peki bunlara nasıl çözüm bulacağız. Öncelikle durumun farkına varmanız, çok iyi şeyler yapabileceğiniz ve sınırları hayal gücünüz olan çok kritik bir yerde, yoğun bakım dünyasında olmanın ayrıcalığını hissetmeniz gerekir. Bir yıldır evlisiniz aklınız hala platonik aşkınızda, onkolojide, endokrinde 😊bırakın bu düşünceleri.

Ülkemizin, insanlarımızın her branştan daha çok yoğun bakımcıya ihtiyacı var. Unutmayın ne seçerseniz seçin sonunda hastayı göndereceğiniz yer neresi? Edirne’ye yolunuz düşerse Devlet Hastanesi’ne uğrayın iki gün izin alın gelin, bir yoğun bakımcı ne yer ne içer ne yapar?  Dört sene önce Allah’ım beni akademisyen yapma diye dualar eden ben nasıl bu hale geldim, biraz ondan bahsetmek istedim.

Tamam kaldık yoğun bakımda ne yapalım ne araştıralım? Fikir isteyen olursa özelden mesaj atsın😊.
Sizlere önerim önce kliniğinizin performans verilerini çıkarmanız ve hangi alanların iyileştirmeye ihtiyaç duyduğunu saptamanız ve onun üzerine gitmeniz. Bir diğer fikir, insidansı yüksek olan spesifik hastalık gruplarında taramalar yapmak olabilir. Hastalıkların yoğun bakım gidişatlarını görüp dünyayla, son literatürle kıyaslamak eksiklerini görmek, iyi yaptıklarını da dünyaya duyurmak.

Mesele akademik bir titre mi deniyor, ondan sahip olmak değil aslında yolculuktan zevk almak.  

Bu sitenin (Yoğun bakım kalite platformu) en önemli hedefi içinde biraz olsun, daha iyi bir yoğun bakım işleyişi için hevesi olan arkadaşlara yol göstermek.

Poster yazın tükenmeyin!

İleriki günlerde “Yeni başlayanlara poster yazımı” adlı kitabımdan (yok öyle bir kitap aramayın, belki de vardır ama ben yazmadım) poster örnekleri sunmaya başlayacağım, sizde isterseniz kendi posterlerinizi buradan paylaşabilirsiniz.

Sağlıcakla.